Global 28 Şubat beklentileri

Acaip bir milletiz. Bazan kendimizi dünyanın merkezine koyarak olayları değerlendiririz, bazan da Cumhuriyet aydınımızın yakalandığı komplekslerle Paris’e, Londra’ya veya Washington’a bakarak yön bulmaya çalışırız. Son asrın komite istibdadının ilmî ve manevî inkişafı engellemesiyle bilhassa son çeyrek asırda Batıyı da takip edemez hale geldik.

Oradaki güzellikleri ve insanî değerlerde yaşanan inkişafı iktibas etmenin zorluğu, tenbelliğe ve sefahete seksen senedir alıştırılmış idareci konumundaki aydınımızı Avrupa’yı takipte ümitsiz bıraktı. Sonunda Küba gibi nev-i şahsımıza münhasır bir devlet özentisine gelmişken birden bire 11 Eylül imdadımıza yetişti.

Zındıkanın dünyayı, bilhassa Amerika’yı yanlış bilgilerle ve şantajlarla aksi istikametlere geçici olarak yönlendirmesi, bizdeki zavallı hak ve hürriyet karşıtlarına konuşma cesareti verdi. Öyle cesaretlendiler ki, Anadolu halkının önünde sahip çıkamadıkları 28 Şubat’ın Avrupa’ya örnek alındığını söylemek hamakatinde bile bulundular. Batının son yarım asırlık inkişafından habersiz olmanın ve sefahetteki tiryakiliklerin sevkiyle, Avrupa’nın hak ve hürriyetlerde geriye gideceği ve teknolojinin de yalnızca sınırsız hürriyetteki arzuların hizmetinde kullanılacağı zannıyla ağızlarının suyu akmaya başladı.

Milletten korkularından 28 Şubat’ı köşelerinde ve ekranlarda açık açık savunamayanların 11 Eylül’den medet ummaları ilginçtir. Mert olan 28 Şubat’ı tartışmaya açar ve ortaya çıkacak neticelerle son gelişmeleri mukayese eder. Doğrularla yüzleşmekten kaçmaz.
AB’nin bizden istediği, Amerika’nın devamı veya başlangıcı sayılan şartlarda bir değişme olsaydı bizdeki müstebit zihniyette kısmen haklılık olabilirdi.

11 Eylül’ün Batıda açtığı yeni perde ile sahnede görülenler tamamen başka… Evvela “sınırsız hürriyetin” cemiyete getirdiği zararlar ele alındı. Anarşiye ve kontrolsüzlüğe sebep olan sefahetin, fuhşun ve serseriliğin önüne geçme projeleri geliştirilmeye başlandı. Sağlam bir ailenin şartları konuşulurken semavî dinlerin buradaki fonksiyonu üzerinde duruldu. Tüm Batının aylardır İslâmı öğrenmek için seferber olduğunu görmemek için kör olmak gerekir. Batıdaki devlet idarecilerinden mahallî sorumlulara kadar bütün yetkililerin sık sık Müslümanları ziyaretlerini ve tüm Ramazan boyunca onlarla iftar sofralarını paylaşmalarını yalnızca Afganistan harekâtına bağlamak gelişmelerin boyutlarını bilmemekten doğar.

Hıristiyanlığın kiliselerin kalın duvarları dışına da taştığı bu coğrafyaları anlayabilmek için, Avrupa’nın insanî değerlerin inkişafı sahasındaki tekâmülünden haberdar olmak gerekiyor. Kendi içindeki tahripçi, savaş tarafları, ırkçı ve din düşmanı odak ve komitelerle yaptığı mücadeleyi de bilmek gerekiyor.

Sefih, muzır ve tek gözlü bir medeniyetin ortaya döktüğü pislikleri temizleme seferberliği için 11 Eylül bir milâd oldu… Fakat bizdeki “rakı düşkünleri” hadiseleri tersinden görmüş olacaklar ki, 11 Eylül’le 28 Şubat arasında böyle bir münasebet kurulabiliyorlar.

Batı toplumu şirazesinden çıkmış herşeyi yeniden dizayna giderken, İslâmı siyasete âlet edenler veyahut Kur’ân’ın zamanımıza olan mesajını ihtiva etmeyen “gelenekselliği” İslâm diyerek sunmaya çalışanlar da bazı zararlar göreceklerdir. Hıristiyanlık âleminin önünde Kur’ân’ı anlamaya engel olan fikir, davranış ve figüranların yine İsevîlerce kenara çekildiğini de müşahede ediyoruz. Zaten bu hareket ve figüranları, zındıka yıllardır Müslümanların aleyhine kullanıyordu. İslâmla ilgisi olmayan kişilerin “İslâm adına” yaptıkları yanlışların faturasını da yine Müslümanlar ödüyordu.

Kanaatim o ki, Hz. İsa (as) Kandahar’dan New York’a kadar, Kur’ân’a gölge eden Müslümanların sahneden çekilmelerini istiyor. Tam Batılıların istediği gibi “doğru İslâm”ın tüm dünyada görülmek üzere Asya’dan yükselmesini istiyor. Amerika ve İngiltere’deki şer lobilerine bu işin yaptırılması ise vazifelerini yapmayan Müslümanlara kaderin bir tokadıdır.

Türkiye merkezli ittihad-ı İslâm projesine destek yerine; dün Ecevit ile Bahçeli’ye, bugün halkçı Baykal ile Amerikacı yeni oluşuma destek vermenin neticesi hem Afganistan’a, hem Irak’a, hem de Somali’ye tesir eder. Oralardaki fitnenin Müslümanlarca giderilmesi gerekirken, bizdeki Müslümanlar “Türkiye İslâmı” adı verilen elma şekerine aldanmamalı.

İnşaallah bunca musibet Anadolu Müslümanlarını doğru yola ulaştırır. Aksi takdirde, bizdeki temel hak ve hürriyet düşmanları, dahildeki nifak darbeleriyle dışardaki hadiseler arasında dumanlı kafalarıyla daha çok münasebet kurarlar. Biz de cehaletimizin, korkaklığımızın, garaz ve hasedimizin cezasını daha ağır bir şekilde—Allah korusun—çekmeye devam ederiz..

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*