O dururken başkasına ne hacet?
İnsanın ihtiyacı pek çok, ihtiyarı ve iktidarı ise pek kısadır. Bu kısa iktidarı ile pek çok olan ihtiyaçlarını karşılaması mümkün değildir. Onun için her ihtiyacını verebilecek, her dertlerine derman olabilecek, bir Ganiyy-i Mutlak ve Kâdir-i Mutlak’a müracaat etmesi gerekir.
Öyle birisinin kapısına gitmeli, öyle birisinden istemeli ki, “Bu benim dükkânımda yok, bu benim eczanemde bulunmaz” demesin.
İhtiyarı pek kısa olan insanın, nelere ihtiyacı yok ki? Her an nefes almaya ihtiyacı vardır. “Zeminin bütün nüfuslarına nefes vermek” gibi bir vazife ile tavzif edilen hava zerrelerine, sadece Kâinatın Sultanı hükmedebilir. Bir an için nefes alma zorluğu çeken bir insan, bu Sultan’a ne kadar muhtaç ve müteşekkir olduğunu anlar.
Susuzluktan çatlayan dudaklar, ancak O’nun rahmet pınarından akan damlalarla hararetini teskin edebilir. Gözle görülmeyecek kadar küçük bir mikrobun musallat olmasıyla yatağa düşen bir insan, O’nun Şâfî isminden istimdat edebilir.
İnsanın beslenmek, barınmak, ısınmak, arınmak, hadsiz düşmanlarına karşı kendini savunmak, nihayetsiz emellerine kavuşmak gibi pek çok nihayetsiz arzuları ve ihtiyaçları vardır. “İhtiyaç dairesi nazar dairesi kadar büyüktür, geniştir. Hatta hayal nereye gitse ihtiyaç dairesi dahi oraya gider, orada da hacet vardır. Belki her ne ki elde yok, ihtiyaçta vardır. Elde olmayan ihtiyaçta vardır, elde bulunmayan ise hadsizdir.” (17. Söz) Buna karşı, aczinden ve fakrından başka elinde bir sermayesi yoktur.
Cenâb-ı Hakk’ın dergâhından başka yerde, O’nun mülkünden başka bir mekânda, insanın ihtiyaçlarını karşılaması mümkün değildir. Mün’im, Rezzak, Şâfî, Rahman, Rahîm, Kerîm gibi en güzel isimler O’na aittir. O kapıyı duâ eli ile çalan bir insan, oradan eli boş dönmez. Kalbi temiz, imanı kavî, yakarışı samimî olan hiçbir ihtiyaç sahibi bu kapıdan boş çevrilmez.
Duâ kulluğun özü olduğundan, insan hacet kapısında duâ ve niyazda bulunmakla, yaratılışının asıl gayesine uygun bir davranış göstermiş olur. Rabbi de o kulunu ihtiyaç içinde ve çaresiz bir vaziyette bırakmaz.
En geniş, en cömert, en yüksek, en müşfik, en âlî ve en âlâ hacet kapısı, Cenâb-ı Hakk’ın kapısıdır. Hacet kapısından ihtiramla giren, ihsanla çıkar.
ALLAH’IM
Aczimi anlayıp kapına geldim,
Ağlayan yüzümü güldür Allah’ım.
Senden başka kim var, kime gideyim,
Başka kapı bana züldür Allah’ım.
Emellerim sonsuz, ömrümse çok dar,
Mahiyetim ancak bir zerre kadar,
Fakat dağdan büyük günahlarım var,
Affet, mağfiretin boldur Allah’ım
Şaşkın ırmak gibi dolanıyorum,
Çağlayıp aktıkça bulanıyorum,
Kapından hidayet dileniyorum,
Şu gönül kâsemi doldur Allah’ım. (A.Y.)
Benzer konuda makaleler:
- Şu temelsiz ömür, rüzgâr gibi uçar gider
- Peygamberimize (asm) salâvat getirmek
- Her insan fakirdir
- Allah’a iman fıtratın gereğidir
- İnsana verilen iştahlı mideler
- Tevekkül olmazsa, vicdan dâim azap içinde kalır
- Peygamberimize (asm) salâvat getirmek
- Hayatın fiyatı
- Kur’ân zincirine tutunmak
- Bâtınî bir hasse: Kuvve-i hayâliye
Okur-Yazar (Hem okur, hem yazar, şiir yazar, makale yazar, anı yazar, roman yazar…)
İlk yorum yapan olun