“Hakikatli muhakeme“ * O´na sığınmak mıdır?

Risâle-i Nurları okumaya başladığım günden bugüne, okuduğum herhangi bir bahiste tekrar ve tekrar ikna edildiğim bir konu var; Risâle-i Nurlar’ı önceki—risâle dışı—malûmatlarla anlamlandırmamam gerektiği ve satırlarda ne yazıyorsa, onunla vicdanım arasında bağ kurmam gerektiği… Hatta katıldığım derslerden birinde dile getirilen şu söz, anlatmak istediğimi daha öz bir şekilde ortaya koyabilir: “Risâle-i Nurlar mevcut imanla tam olarak anlaşılamaz.”

Beni bu satırları yazmaya sevk eden; yukarıda sözünü ettiğim tesbitleri, son zamanlarda okuduğum bir bolümde hissetmem oldu. Okuduğum yer “On Beşinci Söz’ün Zeyli” idi. Şeytana karşı münâzara diye aklımda yer eden bu bahsi daha önceleri de okumuştum. Fussilet Sûresi’nin otuz altıncı âyetinin (meâli: Şeytandan sana bir vesvese geldiğinde Allah’a sığın. Şüphesiz ki O, herşeyi hakkıyla işitendir) nuruyla ‘yaşanmış’ bir tefsiri ortaya koyan bu bölümden kendi dünyama yansıyanları ve inceden inceye hissettiğim fakat derinlemesine nüfuz edemediğim bazı düşünceleri paylaşmaya çalışacağım.1

Şeytan’ın insanın hayatındaki yerini veya pozisyonunu belirlemede ‘halk arası’ bilgilerin meseleyi rayından çıkardığını düşünüyorum. Daha doğrusu Şeytan ile ilgili hadis ve âyetlerin meâllerini dilimize dolamadan önce, iyiden iyiye üstünde tefekkür etmemiz gerekiyor. On Beşinci Söz’ün tamamı okunduğunda görülecektir ki ‘mevcut malûmatları’ kırıştırıp çöpe atmamız nefis mücadelesinde bize çok büyük katkı sağlayacak. Üç tane soru cümlesi ile bu konuyu sona erdirmek istiyorum:

1- Şeytan, vesveselerini bizim haricimizden mi bize gönderiyor?

2- Müslümana, hayatı boyunca yaptığı seçimlerde ölçü olan haram-helâl konusu dışında, şeytan bir Müslümanla uğraşmaz mı?

3- Şeytan’ın yaptığı vazife ile ortaya çıkan mânâlar olmasa, insan mânâsı olur mu?

Bu sorularla birlikte, On Beşinci Söz’ün ince ince okunması çok istifadeli olacaktır diye inanıyorum.

(İnternet üzerinden katıldığım bir dersten aldığım cesaretle bu cümleleri yazdığımı söylemeliyim. Philedelphia [ABD] Nur Talebelerine teşekkürler.)

Bu yazının esas konusu olan “On Beşinci Söz’ün Zeyli”ne dönersek;

“İblisi ilzam, şeytanı ifham ve ehl-i tuğyanı iskat eden Birinci Mebhas” diye başlayan satırlarda ‘sığınma’ pratiğinin, ilzam, ifham ve iskat2 kelimeleriyle ortaya konulması dikkat çekici. Bu kelimelerin üçü de ‘akl etmek’le ulaşılan sonuçları ifade ediyor.

İblis, şeytan ve ehl-i tuğyan’ın ayrı ayrı zikredilmesi de üzerinde düşünülmesi gereken bir başka husus.

***

Karşılaştığımız bir meseleyi tarafsız muhakeme etme düşüncesi, vicdanı bozulmamış herkesin kabul edeceği ve isteyeceği bir şey. Fakat Bediüzzaman’ın şu satırları beni ‘bu konuda iyi düşünmem gerekir’ sonucuna ulaştırıyor: “Bîtarafâne muhâkeme içinde şeytanın müthiş bir desîsesi…”

Dikkatimi çeken diğer bir konu, bu bahsin müellife özel bir durum gibi karşımıza çıkması, fakat kurulan mantık ağlarının bu özel durumu halletmekle sınırlı olmaması; vesvese veya vehim içeren belki bütün meselelerde harika bir kavlî (belki de fiilî) duâ rehberliği yapabilecek olmasıdır. Konu, özelde Kur’ân’ı beşer kelâmı olarak kabul edip ona öylece muhatab olmaktır. Bu (ön) kabulle Kur’ân’a yönelmenin, tersinden çok harika bir dersi içerdiğini de görüyoruz. Şu satırlar bu dersi bizlere veriyor: ”Beşer kelâmı farz edip, öyle baktım. Gördüm ki, nasıl Bayezid’in elektrik düğmesi çevrilip söndürülünce ortalık karanlığa düşer; öyle de, o farz ile, Kur’ân’ın parlak ışıkları gizlenmeye başladı”. Yani; “Muhatab olacağım bu kelâm kimin kelâmıdır? Bana konuşan kimdir? Bu satırlarda bana konuşan Zat’ın, kelâmında sürekli bana ‘bak’ dediği gözümün önündeki şu kâinatın, okuduğum bu kelâmla bağlantısı var mı? Elçi olarak gönderdiği zatın (asm) söyledikleri ve yaşadıkları ile bu kelâmın ilişkisi nedir?…” gibi sorular her halde bizim duracağımız noktayı belirleyecektir. Belki buna farkındalık da diyebiliriz.

Bu bahis üzerinden düşünceler ve “güzel” haberlerle bir sonraki yazıda buluşmak ümidiyle İnşallah.

Dipnotlar:

* “İşte ey şeytan! Senin rağmına, ehl-i hak ve insaf, bu sûretteki hakikatli muhâkeme ile muhâkeme ederler.” (Sözler, On Beşinci Söz’ün Zeyli, s. 169)

1- Kur’ân’ın nuruyla hakikatli bir muhakeme yapıldığının satır aralarında nazarlara verildiği bu bahis için “Vahye dayanmadan bu muhakeme yapılamaz mıydı?” gibi bir soru sorulabilir. Bu noktada İblis’in Hz. Âdem’e (as), yani insanoğluna secde etmemesinin sebebini düşündüm. Hakikatli muhakeme adına içinde hiçbir hakikat barındırmayan bir şeytanî üstünlük anlayışı insanda varken, insanoğlunu hakikatli muhakemeye sevk edecek olan şeyin ancak ve ancak mutlak Adalet Sahibinin rehberliğiyle mümkün olabileceğine kanaat getirdim.

2- İlzam: Tartışmada kuvvetli deliller ve belgeler öne sürerek muhatabı cevap veremez hâle getirme. İfham: Tartışmada karşılık veremeyecek hâle koyma. İskat: Susturma.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*