Hayat Bilgisi dersi

Hayatın her yerinde ibretnüma dersler var. Bu dersleri ala ala, yaşaya yaşaya; bir cihette, düşe kalka tecrübe denen değer husule geliyor.

Bununla ilgili bir sözümüz var, aziz dostlarımızla paylaştığım:

Tecrübe satın alınmaz; ama onun için bedel ödenir.

Bugünün deyimiyle deneyim, düne göre tecrübe, esasında insana bir sermaye. Yani, bir ticaret işinin kurulması, yürütülmesi için gereken anapara, kapital, meta, resülmal.

Tecrübe, işte böyle bir değer!

Buna olan ihtiyaç ise işine gücüne, mesleğine, zanaatına, hizmetine göre, beşikten mezara kadar her safhada, her insana lüzumlu.

Lokman Hekim, “Tecrübeyi kimden öğrendin?” diye sorulduğunda şu cevabı vermiş:

“Körlerden öğrendim. Çünkü onlar elindeki değnekle tam araştırmadan adım atmazlar. Basacakları yerin sağlam olduğundan emin olduktan sonra adım atarlar. Ben de bir şey yapacağım zaman düşünür, faydalı ise konuşur, lüzumlu ise yaparım. Faydasız ise bırakmayı ve susmayı tercih ederim.”

Havada, karada, denizde yürütülen bütün faaliyetler; tatbikatlar, savaşlar “tecrübe” denen altyapıyla başarıya ulaşır. Aksi hâlde neticesi hüsrandır.

Araştırma-geliştirme / Ar-Ge, bilimsel ve teknik bilgi birikimini artırmak maksadıyla sistematik bir temele dayalı olarak yürütülen çaba ve bu bilgi birikiminin yani, bir mana da, elde edilen tecrübenin kullanılmasıdır.

Yani Ar-Ge, kör kişinin elindeki bastonu.

Tecrübe, hayatın usaresi!

Yazımıza başlık yaptığımız hayat bilgisi ise, insanın bulunduğu topluma uyum sağlaması, o toplumun dinî millî, kültürel değerlerini tanıması ve toplum hayatının gerektirdiği davranışları kazanması manasında, tecrübe.

Yukarıda da ifade ettiğimiz üzere, tecrübe hiçbir yerde satılmaz; ama onun, acı-tatlı mutlaka bir bedeli bulunur.

İşte, bunun misali:

Cam bardak ustasının yanında çalışan delikanlı, babasına, “Bunca zamandır çalışıyorum. Artık işi öğrendim. Bana dükkân açalım” der. Tutarlar, bir dükkân açarlar.

Eski çırak, yeni usta, kolları sıvar ve geçer işin başına. Ne var ki fırından çıkardığı hiçbir bardak sağlam kalmaz. Tezgâha koyar koymaz kırılır.

Durumu gören baba, şaşkın!

Hemen koşar, ustaya.

“Usta, bizim oğlan yanınızda sanatı öğrendi ve ona dükkân açtık, ama fırından bir tek sağlam bardak çıkaramadı” der. Usta, bıyık altından hafif bir tebessüm fırlattıktan sonra, “O, yanımda altı ay daha çalışsın” der.

Altı ayın sonunda ustası, fırından çıkardığı sıcak bardakta uygulayarak, çırağına; “Bak oğlum! Fırından çıkardığın sıcak bardağa, şöyle, ağzınla ‘Püf’ yap ve ondan sonra soğuk tezgâhın üzerine koy” der.

Yani, işin “Püf noktası”nı tarif eder.

Delikanlı da, böylece, hayat tecrübesini elde eder.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*