Çocuk üzerine büyük düşünceler

Şairin, “Kim demiş çocuk küçük birşeydir, belki o en büyük şeydir” demesinde mübalâğa yoktur. Biz, bazı söz ve hareketleri “çocuksu” ve “çocukça” tabirleriyle küçümsemiş olsak bile çocuğun ve çocukluğun dünyamızdaki yeri daima büyük olmuştur.
Dünya hayatı şartlarında yeniden çocukluğa dönme yok, ama çocuk edinme var. Kendi çocuklarıyla ve nihayet torunlarıyla halleşme, hatta bir bakıma “çocuklaşma” var.

Ve her gün ölenlere, dünyadan göçüp gidenlere nazaran, dünyaya gelenlerin sayısı daha fazladır ki, dünya nüfusunda azalma değil, artış oluyor. Dünya nüfusunun dörtte birini de çocuklar teşkil ediyor.

Anne ve babanın hayata bağlanmasında önemli bir sebep teşkil eden çocuk; anne ve babasını dünyada bırakıp gitmesiyle de, onların yüzünü ebediyete çevirmede hikmetli ve ilâhî bir vazifeyi üstlenmiş oluyor. Çocuğu elinden alındığı zaman, “eğer bahtiyar ise, hakikî ehl-i iman ise, dünyadan yüzünü çevirir, Mün’im-i Hakikîyi bulur. Der ki: Dünya madem fânidir, değmiyor alâka-i kalbe.”1

Çocuklarımızı anlama, onları koruyup kollama hususunda Allah Resûlü (asm) bizim en büyük rehberimiz olmalıdır.

“Allah’tan korkun, çocuklarınız arasında adaletli davranın.” “Şüphesiz ki Allah, çocuklarınız arasında öpücüklerinizde de eşit davranmanızı sever” hadis-i şerifleri ile bu husustaki bütün Peygamber sözleri ve fiilleri bize ışık tutmalıdır.

Odur (asm) ki, “Beni Rabbim terbiye etti ve terbiyemi güzel yaptı” buyurmuştur. Ve Onun (asm) ahlâkı Kur’ân idi.

Gördüğü ve karşılaştığı her çocuğa selâm veren, halini soran, binekli olduğu zaman çocukları atın terkisine alan, gidecekleri yere kadar götüren, onlarla arkadaşça konuşan, anlayış seviyelerine göre sohbet eden, hatta kuşu ölen çocuğa bile tesellî ziyaretine giden bir Resul-ü Ekrem (asm) örnek alınırsa; bütün pedagoglar, psikologlar ve sosyologlar mâlûmatlarını Peygamberî bir temele bina ederlerse, asıl o zaman dünya çocuklarına gün doğar ve asıl o zaman çocuklarımız bayram yaparlar.

Yine çocuklarımız hususunda, Risâle-i Nur Külliyatındaki Kur’ân ve Peygamber kaynaklı tesbitler ile bizzat Bediüzzaman’ın çocuklara muamelesi ve onları eğitmesi, başlı başına bir araştırma ve inceleme mevzuudur.

“Madem ki, o masumlar hayatın sıkıntılarına atılacaklar, madem ki insandırlar. Elbette küçük kalplerinde uzun arzuları, büyük maksatları olacaktır.”2 Öyleyse onlara kuvvetli bir dayanak noktası, tükenmez bir yardım kaynağını kalplerinde Allah’a iman ve ahirete iman ile yerleştirmek lâzımdır. Onlara şefkat, merhamet bununla olur.

“Evet, yüksek bir insan, bir çocukla konuştuğu zaman çocukların şivesiyle konuşursa, çocuğun zihnini okşamış olur. Çocuğun fehmi, onun çat pat söylediği sözlerle ünsiyet peyda eder; söylediklerini dinler ve anlar. Aksi halde, o insanla o çocuk arasında bir mâlûmat alış verişi olamaz.“3

“Çocukla konuşulsa, çocukça tâbirât istimâl edilir.”4

Şairlerimiz de çocuklarımızı asla unutmazlar, onlara büyük değer verirler. Merhum Mehmed Âkif’in şu mısralarına bakınız:

“Dehşet-i maziyi getir yâdına;

Kimse yetişmez yarın imdadına.

Merhametin yok diyelim nefsine;

Merhamet etmez misin evlâdına?

”Ben onu dünyaya getirdim” diye,

Kalkışacaksın demek öldürmeye!

Sevk ediyormuş meğer insanları,

Hakk-ı übüvvet de bu câniliğe!”

Âkif burada, çocuklar hususunda anne ve babaları sert bir dille uyarıyor. Şiirin son mısraında “hakk-ı übüvveti” (babalık hakkını) kötüye kullanmayı “cânîlik” sayıyor.

Çocuğunun sadece dünyasını düşünüp, ahiretini ihmal edenlerin kulakları çınlasın!

Dipnotlar:

1-Bkz. 17. Mektup, Çocuk Taziyenamesi.,
2-Bkz. Yirmi Dokuzuncu Mektup, Altıncı Risale.,
3-İşârâtü’l-İcâz, s. 280.,
4-Sözler, s.354

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*