Hayatı nasıl ve nerede harcıyoruz?

Image
Hayatı, hayatı veren yolunda, emir ve nehiyleri doğrultusunda harcamanın ne kadar lâzım, faydalı ve kolay olduğunu kavramak büyük bir kazanç, çok önemli bir nimettir.

Bu ülkede en fazla boşuna harcanan “zaman”dır. Bu, ömür sermayesinin ademe, yokluğa mahkûm edilmesi demektir. Bu büyük sermayenin nasıl ve nerelerde harcandığı konusunda İngiltere’de yapılan bir araştırma oldukça ilginç neticeleri ortaya çıkarmış.

Gerçi bu, İngiltere’de yayınlanan “Daily Mail” gazetesinin haberidir. Ama dünya ölçeğinde normal bir insan hayatına örnek teşkil edebilir olması bakımından dikkat çekicidir. Ve bir genelleme yapılabilir. Biz de bundan bir ibret dersi çıkarıp hayatımıza bu açıdan bakıp kendimizi sorgulayabilir, yeniden bir zaman bütçesi ve nefis muhasebesi yapabilir ve belki yeni yol haritası çizebiliriz.
Habere göre, araştırma her kademedeki öğrenciler ve çalışanlar baz alarak yapılmış.
Ortalama 75 yıl (27 bin 375 gün) yaşayan bir insan, hayatının bir yılını işten ya da okuldan kaytararak geçiyor.
Mutluluğun bedendeki dili ve göstergesi olan gülümsemeye ise; yalnızca 115 gün ayrılıyor.
Uzmanların bu araştırma sonucu vardığı neticeye göre: Sıradan bir insan, hayatının üçte birinden fazlasını yani 26 yılını uykuda geçiriyor. Bir ilginç tesbit de; ömrün yedi yılının uykuya dalmaya çalışarak harcanıyor olması.
Bu araştırmaya göre; yetmiş beş yıl yaşayan bir kadının, hayatı boyunca üç yıl bulaşık yıkadığı ortaya çıkmış.
Yine bu araştırmanın sonucuna göre kadınların; temizlik, süpürme, cam silme, toz alma ve evi toparlama gibi faaliyetler için genellikle ömürlerinden beş buçuk yılı harcadığı neticesine varılmış.
Kadınların bir başka zaman harcama şekli ise; dışarıya çıkmak için kıyafet seçip giyinmek, makyaj yapmak ve genel olarak kendilerine bakım yapmak. Bunun için harcanan zaman aralığı ise; yüz otuzaltı gün olarak araştırma raporunda yer almış.

Aynı konuda erkeklerin geceleri dışarıya çıkmak için harcadığı zaman aralığı ise; kırk altı güne tekabül ediyor.
Bunun yanında bu ömür müddeti içerisinde, erkekler üç bin saat tıraş oluyorlarmış. Yani yüz yirmi beş gün.
Bu kadar yaşayan insanlar, ömürlerinden tam beş ayı bir şeylerden şikâyet ederek ziyan etmiş oluyorlar.
Amaç ve şekilleri farklı olsa da, her türlü kuyrukta beklemek bu çağın insanları için artık bir zorunluluk haline gelmiş. Bu sahada harcanan ömür süresi ise; yaklaşık bir yılı aşıyor. Bu sürenin altı ayı çeşitli kuyruklarda, yirmiyedi günü otobüs, tren, uçak beklerken geçiyor.

Sağlık açısından çok önemli olmasına ve doktorların özellikle devamlı cilt kanseri olma riski ve ikazlarına rağmen bir insan, hayatının ortalama iki bin yüz yetmiş saatini, yani doksan gününü güneşlenmeye ayırıyor.
En müzmin dertlerden birisi olan; sigara tiryakiliğine müptelâ olanlar, gün boyunca verdikleri sigara molalarına hayatlarından yüz altmış günü ayırıyorlar.
Erkekler hayatlarının bir yılını karşı cinsi ve diğer insanları gözetlemekle geçiriyor. Bu da günde kırk üç dakikaya tekabül ediyor.

Diğer yandan kadınlar ise toplamda altı aylarını karşı cinsi ve diğer insanları gözetlemekle harcıyorlar.
Bu araştırmanın başka çarpıcı bir sonucu ise; hayatın yalnızca bir ayı, sevdiğimiz insanla beraber olmak, güneşin batışını izlemek ve dostlarla başbaşa yemek yemek gibi sosyal aktivitelerle geçiyor.
Gençler için büyük problem ve tuzak bir hâl var haberde. Ortalama bir genç, hayatının beş yılını internete ayırıyor.
İnsan hayatında en fazla paydayı kapsayan ise tabiî ki iş hayatı. Ömrün on dokuz yılı iş yerinde çalışarak geçiyor.
Aile hayatı içerisinde büyük bir boşluk, malayanilik ve lüzumsuzluğa kapı açan asrın büyük bir tiryakiliği ve bazan da belâsı olan zaman öldürme makinası ise; televizyon seyretme hastalığı! Ömrün yaklaşık on bir yılı televizyon karşısında pinekleyerek harcanıyor.

İkinci sıradaki büyük pasta, ise yeme-içme ve seyahatlerle ilgili. İnsan ömrünün altı yılı da yiyerek ve birşeyler içerek geçiyor. Yollarda geçen süre ise; altı yıl olarak hesaplanmış.
Bu araştırma, Batının en demokratik bir ülkesinde yapılmasına rağmen; okumaya, düşünmeye, plân ve projelere göre bir değerlendirmeye yer verilmemiş.

Müslüman kimliğiyle şeref duyan bizler ise, bu araştırmanın ışığında okuma, tefekkür, ibadet, yardımlaşma, sıla-yı rahim, Cuma, Bayram gibi birçok “şeâir-i İslâmiye”yi de içine almamız gerekiyor. Bütün bunlara sahiplenme ve tatbik etme konusunda kendimiz, dostlarımız, akrabalarımız, insanlık için harcanan süreler burada yer almamış elbette. Ama bu haberi ve araştırmayı bir ölçü alarak, kendi hayat plânımızı İslâmın ve Kur’ân’ın ölçüleriyle düzenlememiz gerekiyor.
“Kur’ân’ın zincirini muhkem tut. Onun sözüne kulak ver. Başkaları seni aldatmasın! Şu zamanın gafil sarhoşları içinde seni, terk-i şeâire ve medeniyet-i dünyaya dâvet edenlere de ki: ‘Hey sersem gafiller! Benim hâlim sizi dinlemeye müsait değil. Zira benim arkamda, tâ kulağımın dibine kadar yakınlaşan ecel aslanı beni tehdit ediyor. Ve önümde bir darağacı dikilmiş ki; gece-gündüzün dönmesinden, zeval ve firak ağacı tesmiye edilen bu firak-ı elîm (acı veren ayrılık), benimle bütün sevdiklerimi asıp mahvetmektedir. (…) İşte mukaddes Kur’ân, bana bu dehşetleri izale ediyor (ortadan kaldırıyor). Helâkete (yokluğa), âlâma (üzüntülere) açılan bu beş kapıyı, saadete, rahmete açılacak beş kapıya tebdil edecek (değiştirecek) iki tılsım-ı imaniyi (iman sırrını) ve iki ilâc-ı İslâmîyi (İslâmî ilâcı) ve bir nûr-u Kur’ânîyi Kur’ân bize vermiştir.” (Nurun İlk Kapısı, Yeni Asya Neşriyat, yeni tanzim s. 293-295)
Hayatın yıl, ay, hafta, saat, dakika, saniye ve saliselerinin gerçek değerini bilip, bu büyük sermayeyi onları verenin yolunda harcama ve sarf etme idrakine erişmeyi diliyorum. Bu büyük sermayeyi iman hizmeti ve faaliyetlerine yönlendirme bahtiyarlığına erişmek dileğiyle…

 

Image

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*