Dünya çapında büyük bilinen hâdiselerle ziyadesiyle meşgul olan, kendi dünyasındaki esas büyük meseleye yeteri kadar vakit ayıramaz.
İnsan, kendini sık sık sorgulamalı; şu an meşgul olduğum konu, geleceğime ne kadar lüzumlu?
Nefis, şimdiki zamanın vazifesinden uzaklaştırmak üzere ya geçmişe ya da geleceğe kaydırır. Bu iki zaman ile meşguliyet şimdiye fayda vermez. Kendi evinin önünü temizleme asıl vazifesi dururken, en uzak mahallin işinden vazife çıkaran, asıl vazifeden kaçandır.
İkinci Dünya Harbi olalı yedi sene olmuş, bütün haber kanalları söz konusu haberleri ulaştırır hem de tam namaz vakitlerinde. Haberi kaçırmamak için namazı vaktinde kılmak ya da cemaatle kılmayı kaçırtırcasına bir maliyeti var. Fakat bu rüzgâra kapılmayan Bediüzzaman’ın, hiç oralı olmayıp sormaması, yakın arkadaşlarının ve talebelerinin dikkatini çeker ve uzun sualli “Hiç sormuyorsun!”, derler.
Kendi meraklarına muhtemelen destek arayışını hissettirircesine ya da vaziyeti rapor etmek namına ve hatta esasen konunun ehemmiyetine dikkat çekmek istercesine “Bir kısım mütedeyyin ve âlim insanlar, cemaati ve camiyi bırakıp…”, dinlediklerini, izlediklerini dile getirilir.
Bir kısım mütedeyyin ve âlimin cemaat ve caminin terkine sebep olan şey, o, dünya çapındaki hâdisenin vebali, bunların kabir sualleri arasına girer mi acaba?
Hem, şu camiyi bırakıp ifadesini anlıyoruz da cemaati bırakmayı anlamakta zorlanıyoruz doğrusu! Genelde ikisi de aynı manaya işaret ederken niçin ayrı kelime kullanılır? Namazı beraberce kılan cemaati mi yoksa beraber olduğu kardeşlerini mi, demek ister?
İnsanın iç âleminde o kadar çok vazifeleri var iken, yüzde, belki de binde bir sorumlu olduğu afakî âlemin derdiyle dertlenmesi, dış âlemin cazibesiyle mi, yoksa iç âlemdeki vazifeyi kavramamasıyla mı alâkalı, bilemedik. Hem insan bilse idi, o dış âlemdeki boğuşmaları ilgiyle takip ederek nihayetinde bir tarafa kalben taraftar olup, onun zulmüne hoş görerek ortak olur.
Evet, dünya çapındaki hâdise ve boğuşmalardan ve cihan hâkimiyeti meselesinden daha büyük bir dava, herkesin ve özellikle Müslümanın başına açılmıştır.
Bir insanın, bu dünyada en büyük davası, imanla kabre girip, girmemek davasıdır. Şayet bir insan, imansız kabre girse, dünyanın hangi meşguliyeti ya da hangi davası onu kurtarabilir? Bu mühim dava için, bin elimiz de olsa bu meseleye sarf etmek gerekir. Elindeki işi ile meşgul olmayan, o işi kaybeder. Grubuna, cemaatine, cemiyetine gereken hassasiyet ve sadakati göstermeyen ondan soğur ve uzak düşer.
Hiç sormuyorsun, ifadesinin işarî manası; elinizdeki işin haricindekilerle, davanızın dışındaki konularla meşguliyeti azalt ve önündeki vazifene dikkat et. Bu ikaz, o devre mahsus değil, her zaman için söz konusudur. Sosyal medyada; en içteki mahrem meselelerden, en dışa kadar âlemin en afakî meselelerinin dışa vurularak herkese merak salan bir zeminde “Hiç sormuyorsun” ile anlaşılan, “Onlarla mümkün olduğu kadar meşgul olma ve sorma!” dır.
Benzer konuda makaleler:
- “Kendi mesleğinin muhabbetiyle hareket etmek”
- Bâki vazifelerimizi ihmal etmeyelim
- Her yeni gün, yeni bir âlemin kapısıdır
- Hür Adama Destek
- Yeni Asya’nın davası: Risale-i Nur hizmetidir
- Cemaat düşmanlığı
- Bir teravih hatırlatması
- Yeni Asya ve 15-20 Temmuz süreci
- İstibdada karşı kararlı tavır
- İki temel tefekkür metodu
İlk yorum yapan olun