Yeni Asya’nın davası: Risale-i Nur hizmetidir

Yeni Asya’nın en öncelikli davası Risale-i Nur hizmetidir. Zaten Yeni Asya’nın varlık nedeni de budur. Aynı zamanda Yeni Asya’nın her ferdinin de en önemli davası yine Nur hizmetidir.

Hz. Üstad bir çok kez ısrarla bu meseleye dikkat çeker:

“Aziz kardeşlerim, siz kat’î biliniz ki, Risale-i Nur ve şakirtlerinin meşgul oldukları vazife, rû-yi zemindeki bütün muazzam mesâilden daha büyüktür. Onun için, dünyevî merak âver meselelere bakıp, vazife-i bâkiyenizde fütur getirmeyiniz. Meyvenin Dördüncü Meselesini çok defa okuyunuz; kuvve-i mâneviyeniz kırılmasın.(Emirdağ Lahikası, s. 69)”

Dünyevi bir çok hadise meydana gelmesine rağmen Üstad bizlerin zihinlerinin sadece Nur hizmeti dairesinde olmasını ister. Mesela Üstad II. Dünya Savaşı gibi çok büyük bir hadise ile bile doğrudan ilgilenilmesini, hizmetlere bir zarar gelir endişesi ile, sınırlandırmıştır.

“Küre-i arzı herc ü merce getiren ve İslâm mukadderatıyla alâkadar olan bu dehşetli Harb-i Umumîden elli gündür (şimdi yedi seneden geçti aynı hâl) hiç sormuyorsun ve merak etmiyorsun. (Şualar, s. 269)” ifadesi bu hususa dikkat çeker.

Meyvenin 4. meselesinde bu husus genişçe izah edilmiş.

Hatta cumhuriyetin ilk yıllarında meydana gelen o elim hadiseler ile bile çok fazla ilgilenmemiş.

Kendisine sorulan bir suale şöyle cevap verir:

“Büyük memurlardan bir kaç zât benden sordular ki: “Mustafa Kemal sana üç yüz lira maaş verip, Kürdistana ve vilâyât-ı Şarkiyeye, Şeyh Sinûsî yerine vâiz-i umumî yapmak teklifini neden kabul etmedin? Eğer kabul etseydin, ihtilâl yüzünden kesilen yüz bin adamın hayatlarını kurtarmaya sebep olurdun” dediler.

Ben de onlara cevaben dedim ki: Yirmişer, otuzar senelik hayat-ı dünyeviyeyi o adamlar için kurtarmadığıma bedel, yüz binler vatandaşa, herbirisine milyonlar sene uhrevî hayatı kazandırmaya vesile olan Risale-i Nur, o zâyiatın yerine binler derece iş görmüş. Eğer o teklifi ben kabul etseydim, hiçbir şeye âlet olamayan ve tâbi olmayan ve sırr-ı ihlâsı taşıyan Risale-i Nur meydana gelmezdi.(Tarihçe-i Hayat, s. 518)”

Evet, Üstad Dersim, Şapka Kanunu, Şeyh Said hadisesi gibi o dehşetli ve elim olaylar vesilesiyle mağdur olanlar ile elbette ki şahsi olarak ilgilenmiş ve üzülmüş, ancak onların hiç birisini davasının önüne geçirmemiş ve talebelerini de o olayları düşünmekten ve konuşmaktan men etmiştir.

Çünkü Risale-i Nur talebelerinin birinci görevi Nur hizmetidir. Üstadın tabiri ile bu hizmet, “rû-yi zemindeki bütün muazzam mesâilden daha büyüktür.”

Hal böyle iken ne yazık ki son yıllarda bazı kardeşler, ölçüsüz ve dengesiz bir şefkat ve merhamet sebebi ile KHK ve mağdur konusunda çok ileri gittiler. Adeta KHK meselesini bir dava haline getirdiler. Bu ölçüsüz ve dengesiz davranışlarla cemaat iç bünyesine çok ciddi sıkıntılar verdiler ve vermeye de devam ediyorlar.

Elbette ki mağdur insanların hak ve hukukları savunulacak. Ancak bu meseleyi her vesile ile manşetlere taşımak ve her vesile ile bu konuyu baş köşeye koymak doğru değil. Yani KHK meselesini dava haline getirmek bizim davamıza zarar verir. Şimdiye dek vereceği kadar da verdi zaten. Artık bu ifrat derecesindeki savunmalardan vazgeçelim ve asli vazifemizi hep ön planda tutalım.

Unutmayalım ki: “Risale-i Nur ve şakirtlerinin meşgul oldukları vazife, rû-yi zemindeki bütün muazzam mesâilden daha büyüktür.”

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*