Hürriyet ve Koruma Şemşiyesi Adil Olmalıdır

Image

Aşağıda izah etmeye çalışacağımız hususlara, kısaca da olsa daha önce de değinmiştik. Batı dünyasında hürriyetin su-i istimali birçok sahada görüldüğü gibi “dinler ve inançlar” sahasında da görülüyor.

Neocon´ların başlattıkları ve neoliberallerin sivil yollarla geliştirdikleri “Semavî dinler ve bilhassa İslam düşmanlığının” cemiyet barışını tehdit eder boyutlara yükseldiğini tekrar belirtmek istiyoruz. 1980´lerden önceki dünyanın sokaklarını ve duvarlarını kirleten “kahrolsun faşizm” “yaşasın devrimci sınıf!” ve orak – çekiçli slogan ve afişlerin, bugünlerde “Faşist islama hayır!” şekline dönüşü, bu hareketin kayanağını ve faillerini de az çok ele veriyor. Global sermayedarların gasp ve gayr-ı meşru yollarla elde ettikleri paralarla finanse edilen bu kirli işlerin, Avrupa ve Amerika´daki toplumların huzurunu bozmaya başladığını görmezlikten gelmek artık mümkün değil.

Burada işi vahim hale getiren önemli bir husus bir kısım medyanın, bu kirli savaşa çanak tutmasıdır. Yirmi yirmibeş sene öncesinin de medyasını az çok tanıyorduk. Sokaktaki bu kirli yarışlara, toplum barışını zedeleyici tahriklere muhtevalarında pek yer vermezdi. İşin ilginç yönü bir kısım medya ile sokaklardaki kirli karalamaların paralel yürüyüşüdür. Hatta denilebilir ki; Kilise ve İslam aleyhtarlığı yazılı ve beyanlarıyla sözkonusu medya bir adım öne geçmiş durumda. Bu ise, hristiyan ve müslüman topluluklarını derinden derine endişelendirmektedir. Bilhassa Avrupa gibi, dinî gailelerden ötürü Yüzyıllarca barışa kavuşamamış bir kıtada, şimdi de semavî dinlerle dinsizlik arasında çıkacak sıkıntılar, medenî dünyanın değerlerini ve sulhunü alt üst eder, kanaatindeyiz.

Siyasetçilerin ve hukukçuların bu yanlışı düzeltmeleri şimdilik mümkündür. Düzeni ve barışı bozacak neşriyattan birilerini vazgeçirtmek elbette o­nların vazifeleridir. Nasıl ki Antisemitizmi durduran kanunla, yahudiler Avrupa´da nefes almışlarsa, diğer inanç sahiplerinin de, din ve inançlarını saldırılardan korumaları hakları olsa gerek. Veya; Antisemitizm kanunu nasıl bir ihtiyaçtan doğmuş ise; semavî dinleri ve hatta Avrupa Anayasasına karşı olmayan tüm inançlarının aynı manayı havî bir koruma veya kanuna ihtiyaçları olduğu kanaatindeyiz. Burada ilginç bir ayrıntı daha var. Din ve ırkî bağları kanunla korunan yahudî asıllı tüccar ve medya sahiplerinin, müslüman ve hristiyanların haklarını düşünmeleri zaruridir. Aksi takdirde ortaya çıkacak adaletsizlikten o­nlarda sorumlu olurlar.

Elbetteki hristiyanlarla – müslümanların beklediği anayasa; saldırgan, ahlâksız ve paylaşımcı olmayan dinsizlerin bekledikleri anayasadan farklı olsa gerek. İnsan neslini tüketen, insanî değerleri yokeden, tembellik ve sefahati tahrik eden bir anayasanın Avrupaya neler getirip götüreceğini yine siyasetçiler ve hukukçular tartışacaklardır.

Şu meselenin çerçevesinde üzüntü ile müşahede ettiğimiz önemli bir husus daha var. İnsanî değerler veya semavî dinlerin lehinde bir beyanatta bulunan siyasetçi ve ilim adamlarının; organizeli saldırgan dinsiz basınca linçedilmeye kalkışılmasıdır. Kontrol altına alınamayan haydut fonlarının, bazı silah ve petrol zengini şirketlerinin finanse ettikleri bu organizeli basının hücumuna uğrayan siyasetçi, din adamı ve bilim adamlarının durumu, hem geleceğimiz ve hem de günümüz insanlığı için bir yüz karasıdır. Dünyamız ve insanlığımız için doğru ve faydalı şeylerin ortaya çıkmasını önleyen bu saldırganlardan vergi verdiğimiz ve askerlik yaptığımız devletler bizi korumayacak olurlarsa, dünyanın sonu geldi demektir.

Yukardaki satırlar birilerinin hatırına “yasakçılık” fikrini inşaallah getirmeyecektir. Biz müslümanların hürriyete verdikleri değerin, sair din ve kültürlerden çok ileri olduğunu ortadaki kaynaklarımız ve binbeşyüz senelik tarihimiz isbat ediyor. Yine dinsizlerin İslam ülkelerindeki cehalet, fukaralık ve ihtilaftan istifade ile gayr-ı meşru yollarla elde etmeye çalıştıkları deliller elbetteki burada geçerli olamaz. Hür bir ortamda islam uleması ile yapılacak bir görüşme, bu husustaki menfî propagandaları ve yanlış bilgileri giderir, kanaatindeyiz. Bu hususu idrak eden saldırgan dinsizlik cereyanının teorisyenleri de “sükunet ve barış ortamlarının” tümünü imhaya çalışıyorlar. Son zamanlarda Avrupa´da görülmeye başlanan karalama, tahrik ve tezyif kampanyalarını, siyasetçiler ve devletin nizamına çalışan yetkililer belki de bizden önce sezmişlerdir. Hedefin yalnızca müslümanlar olmadığını, belki insaniyeti esas alan hristiyanlar ve diğer inanç mensuplarında dolaylı olarak karalamanın içine girdiklerini tekrar belirtmede fayda görüyoruz. Fuhuş, uyuşturucu, insan ticareti ahlâksızlık ve tüketim çılgınlığı yalnızca müslümanların problemi olmasa gerek. İnsanlığımızı tahrib eden hastalıklara “hürriyet” adına sahip çıkanların hürriyet anlayışlarının da bu arada sorgulanmasında fayda mülahaza ediyoruz. Zira; küfür ile fıtratını bozmuş insanlar dışında hiçbir mahluk hürriyet adına kendisine zarar verecek yola süluk etmez.

 

 

 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*