İbni Sina’dan sağlıklı beslenme

Vefat yıldönümünde rahmetle yâd ettiğimiz İbni Sina’yı bana en çok sevdiren, onun bilhassa sağlıklı beslenmeyle ilgili tesbit ve tavsiyelerini öğrenmeye sevk eden sözlerinin başında İktisat Risâlesi’nde rastladığım, okuyup hiç unutmadığım şu ifadeleri olmuştur:

“Yediğin vakit az ye. Yedikten sonra dört-beş saat kadar daha yeme. Şifâ hazımdadır.”

Tabiî, İktisat Risâlesi’nde yer verilen hâs altın ayarındaki bu sözün önü ve arkası da var. Tamamını ezberlemek mümkün değilse bile, mânâsını hatırda tutabilmekte büyük bir kazanç var.

İşte, o büyük faydaya istinaden, ilgili bahiste geçen kıymetli diğer ifadeleri de burada paylaşmaya çalışalım.

Üstad Bediüzzaman, İbni Sînâ’dan ve onun bir âyetin tefsiri mânasındaki sözlerinden bahsederken, şu takdirkâr ifadeleri kullanıyor:

“İslâm hükemasının Eflâtun’u ve hekimlerin şeyhi ve filozofların üstadı, dâhi-i meşhur Ebu Ali ibni Sina, yalnız tıp noktasında, (‘Külü veşrabu velâ tusrifu…’/Yiyin-için, fakat israf etmeyin…) âyetini şöyle tefsir etmiş, demiş: İlm-i tıbbı iki satırla topluyorum. Sözün güzelliği kısalığındadır. Yediğin vakit az ye. Yedikten sonra dört-beş saat kadar daha yeme. Şifâ hazımdadır. Yani, kolayca hazmedeceğin miktarı ye. Nefse ve mideye en ağır ve yorucu hâl, taam taam üstüne yemektir.”

Bediüzzaman Hazretleri, bu ifadelere bir mütemmim cüz ve izâh sadedinde şöyle bir haşiyecik ilâve ediyor: Yani, vücuda en muzır, dört-beş saat fasıla vermeden yemek yemek, veyahut telezzüz için mütenevvi yemekleri birbiri üstüne mideye doldurmaktır.

(İktisad Risâlesi; 19. Lemâ, Üçüncü Netice)

Bu uzunca girizgâhtan sonra, yazının ikinci bölümü olarak, vefat yıldönümü vesilesiyle İbni Sînâ’nın kısacık bir biyografisini sunmaya çalışalım.

*

İlmî ve daha çok tıbbî eserleriyle çağları aşarak günümüze kadar nâm salarak gelen meşhûr “dâhî” İbn-i Sînâ 21 Haziran 1037’de Hamedan’da vefât etti.

İbni Sînâ’yı asırlar boyu meşhurlaştıran önemli bir husus şudur: Pek çok insan ancak bir-iki ilim dalında uzmanlaşabilirken, o birçok dalda ihtisas sahibi oldu. Bununla da kalmayıp zirveye çıktı ve yüzyıllarca zirvede kaldı. Bu durum, aynı zamanda onun hakikaten bir dâhî olduğunu gösteriyor.

*

Evet, İslâm dünyasında yetişmiş en büyük felsefe ve tıb âlimlerinden biri olan İbn-i Sînâ, 980 yılında Buhara yakınlarındaki Afşana köyünde doğdu.

Babası, Buhara’da Samanî Devletinin hizmetinde kâtiplik yaptı ve bir müddet de maliye işlerinde çalıştı.

Müthiş zekâ ve harikulâde bir hafıza sahibi olan İbni Sînâ, on yaşında hâfız oldu. 18 yaşına kadar, hem hekimliği öğrendi, hem de yaşadığı çağın neredeyse bütün ilim dalları ile yakından ilgilenerek meselelerin adeta künhüne vakıf oldu. Ayrıca, Mantık ve Geometri’de bir hayli ilerleme kaydetti.

Bir yandan eski Yunan filozoflarının eserlerini okurken, bir yandan da dinî bilgilerini geliştirdi: Sarf, Nahiv, Fıkıh, vesaire…

*

Buhara’dan hicret eden İbni Sînâ, bir müddet Harzem’de bulunan Birûnî’nin yanına gitti. Birlikte pek kıymetli çalışmalarda bulundular.

Ne var ki, şöhreti günden güne artan İbni Sînâ’yı burada kıskananlar oldu. Onu yönetime şikâyet ettiler. Bu sebeple takibata uğradı.

Burada tutunamayan İbni Sînâ, Harzem’den de ayrılarak Hamedan’a hicret etmek durumunda kaldı.

*

İbn-i Sînâ’nın en hacimli çalışması olan “El-Kànun Fi’t-Tıb” isimli eseri, yüz yıllarca Avrupa üniversitelerinde ders kitabı olarak okutuldu.

Batı dünyasında “Avicenna” ismiyle yâd edilen İbn-i Sînâ, 57 yaşında iken Hamedan’da (İran) Hakk’ın rahmetine kavuştu.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*