İhlâs nereye götürür?

İnsan bir yolcudur. Yolculuğu her an tehlikelerle doludur. Bu tehlikeler, insana düşman gibidir, insanın hedefine ulaşmasında birer engel teşkil ederler.
Dünya imtihanının çeldiricileri çetindir. Bu çeldiricilere maruz olan insanın durumuna bir hadiste şöyle dikkat çekilmektedir:

“İnsanlar helâk olur; ancak, bilenler hariç. Bilenler de helâk olur; ancak, bildiklerini yaşayanlar hariç. Bildiklerini yaşayanlar da helâk olur; ancak, ihlâslı olanlar hariç. İhlâslı olanlar da her an onu kaybetme tehlikesi ile karşı karşıyadırlar.”1

Helâk olmaktan kurtulmanın birinci basamağı taassuptan kurtulup bilmektir. Ayetler ve hadisler onun için insanı düşünmeye, tefekkür etmeye yöneltmiştir. Ahir zamanın en kısa yolunun adımlarından biri de onun için “tefekkür”2dür.

Bir sonraki aşamada ise bildiğini uygulamak gelmektedir. Bildiklerini hayata geçirmek önemlidir. İnsan, yolculuğunda nereye gideceğini bilmelidir. Adımlarını atarken de bir sonraki adımlarını düşünüp başına gelecekleri hesap etmelidir. Her adımının akıbette ve ahirette kendisine çıkaracağı sonucu bilmelidir. Sorumluluk bireye ait olduğu için atılan her adıma, yapılan her bir harekete, davranışı oluşturan her fiile dikkat edilmelidir. Bu dikkat insanda farkındalık oluşturur. Farkındalık da çevrede dikkat çeken bir unsurdur.

Söz, fiil ve davranışlarda farklılık ortaya koymak zor iştir. Etraftan oluşan bir çok tazyik sizi hareketlerinizden döndürmek isteyecektir. İşte o zaman devreye giren ise “ihlâs” olacaktır. Kavramın önemine binaen Kur’ân-ı Kerim’de 112. Sureye İhlâs ismi verilmiştir. Hele hele kovulmuş şeytan bile saptıracakları arasından “ihlâs”lı olanları hariç tutması ilginçtir. O zaman ihlas nedir?

Bediüzzaman Said Nursî “ihlas”ı, “yapılan ibadetin yalnız emredildiği için yapılmasıdır”3 diye tarif eder.

“Dalâlette bir ihlâs”4ın da insanı başarıya götüreceğine dikkat çeken Bediüzzaman Said Nursî, “Çünkü samimî bir ihlâs, şerde dahi olsa, neticesiz kalmaz. Evet, ihlâs ile kim ne isterse Allah verir.” 5demektedir.

Bu noktada emrin verildiği kaynağın önemi ortaya çıkmaktadır. Hangi sözü dinliyoruz? Hangi güce boyun eğiyoruz? Bu emri dinlerken, sonucun bizi nereye götüreceği de akıldan çıkarılmamalıdır. İhlâsla yaptığımız iş, bizi dünyanın ahiretin tarlası olduğu yönüne mi yoksa dünyanın bizzat kendisine bakan yönüne mi baktırıyor? Hayra mı götürüyor yoksa şerre mi? Cennete mi yöneltiyor yoksa cehenneme mi?

Sadettin Önal

Dipnotlar:
1- Lemalar, Yeni Asya Eylül 2005, s. 370. (Keşfü’l-Hafa, 2:312.)
2- Mektubat, Yeni Asya Mayıs 2005, s. 776.
3- İşaratü’l İ’caz, Yeni Asya Ocak 2008, s. 230
4- Lemalar, Yeni Asya Eylül 2005, s. 374.
5- Lemalar, Yeni Asya Eylül 2005, s. 374.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*