Mü’min olan bir insanın, en mühim bir esas ve en büyük bir kuvvet ve en safi bir ubudiyet gibi pek çok hassaları olan ihlâsı kazanması ve esas alması gerekmektedir. İhlâsı esas alan mü’min, ihlâsın sırrını da kendisinde yerleştirmesi lâzım ve elzemdir.
Üstad Bediüzzaman Hazretleri, meselenin ehemmiyetini beyan bakımından, “İhlâs Risaleleri”ni telif etmiş, ihlâsın hem dünyevî hem de uhrevî hizmetlerde vazgeçilmez, en lâzım bir unsur olduğunu beyan etmiştir. Bilhassa, “Gayet ağır ve büyük ve umumî ve kudsî bir vazife-i imaniye ve hizmet-i Kur’âniye omuzlarına ihsan-ı İlâhî tarafından konulan”1 Nur Talebelerinin bu kudsî hizmeti bihakkın yapmaları için “Herkesten ziyade, bütün kuvvetleriyle ihlâsı kazanmaya mecbur ve mükellef olduklarını ve ihlâsın sırrını kendilerinde yerleştirmek için gayet derecede muhtaç olduklarını”2 belirtmektedir. burada, üzerinde durmak ve dikkat çekmek istediğimiz mesele, kendimizde yerleştirmek için gayet derecede muhtaç olduğumuz “ihlâsın sırrıdır” Yirmi birinci Lem’a’yı incelediğimizde ihlâsın sırrı olarak karşımızda uhuvveti görmekteyiz. Gördüğümüz kadarıyla, bütün düsturlarda Üstad Bediüzzaman Hazretleri, daima kardeşlik ruhunu ve şuurunu geliştirmektedir. Bu sebeple, ihlâsın sırrının uhuvvet yani kardeşlik olduğu anlaşılmaktadır. “Bu hizmet-i Kur’ânîyede bulunan kardeşlerinizi tenkid etmemek ve onların üstünde faziletfüruşluk nev’inden gıbta damarını tahrik etmemektir.”3 Bilâkis “Kardeşlerinizin meziyetlerini şahıslarınızda ve faziletlerini kendinizde tasavvur edip, onların şerefleriyle şâkirane iftihar etmektir.”4 diyen Üstad Bediüzzaman Hazretleri, bu mühim sırrı şu şekilde açıklamaktadır: “Ehl-i tasavvufun mabeyninde “fena fi-ş şeyh, fena fi-r resul” ıstılâhatı var. Ben sofi değilim. Fakat onların bu düsturu, bizim meslekte “fena fi-l ihvan” suretinde güzel bir düsturdur. Kardeşler arasında buna “tefani” denilir. Yani, birbirinde fâni olmaktır. Yani: Kendi hissiyat-ı nefsaniyesini unutup, kardeşlerinin meziyat ve hissiyatıyla fikren yaşamaktır. Zâten mesleğimizin esası uhuvvettir. Peder ile evlâd, şeyh ile mürid mabeynindeki vasıta değildir. Belki hakikî kardeşlik vasıtalarıdır.”5 Nur mesleğindeki uhuvvetin ehemmiyetini“Siz, birbirinize en fedakâr nesebi kardeşten daha ziyade kardeşsiniz.”6 “Bu his büyük hizmet edecek”7 “Risale-i Nur zinciriyle kuvvetli uhuvvet öyle bir hasenedir ki, bin seyyieyi affettirir.”8 ifadeleriyle dile getiren Üstad Bediüzzaman Hazretleri, bu husustaki hassasiyetini de şu sözlerle belirtmektedir: “Sakın sakın şimdiye kadar mabeyninizdeki fedakârane uhuvvet ve samimane muhabbet sarsılmasın.”9 “Bizler imkân dairesinde bütün kuvvetimizle lem’a-i ihlasın düsturlarını ve hakikî ihlâsın sırrını mabeynimizde ve birbirimize karşı istimal etmek vücub derecesine gelmiş.”10 Evet, “Nur Talebesinde uhuvvet ruhu gelişmezse, marifet sırrı da gelişmiyor, açılmıyor. Çünkü uhuvvet Risale-i Nur’un şahs-ı manevisinin ruh-u manevisi hükmündedir. Uhuvvet, dâvânın kayyumu manasındadır. Uhuvvet ruhu çökünce Risale-i Nur’un şahs-ı manevisine de, alâkadarlık noktasında gelen füyuzat artık gelmiyor. Risale-i Nur Talebesi Risaleyi okuyor, malûmatı artıyor. Fakat marifeti, istikameti ve ihlâsı artmıyor.” Risale-i Nur’un birinci talebelerinden Hulusi Yahyagil Ağabeyden rivayet edilen bu ifadeler meselemiz açısından son derece manidardır.
Evet, tamamen rıza-i İlâhî olan ihlâs ve onun sırrı olan uhuvvetin yerleşmesiyle Nur’un hizmetkârlarında tesanüd, ittifak, ittihad, marifet, muhabbet, hüsn-ü zan, enaniyetin terki, takva, istiğna istişare ve şahs-ı maneviye aidiyet şuuru da gelişmeye ve yerleşmeye başlar. Bu sır, “Kardeşlerinizin nefislerini nefsinize şerefte, makamda, teveccühte, hatta menfaat-i maddiye gibi nefsin hoşuna giden şeylerde tercih etmek.”11 olan isar hasletine yani sahabe mesleğine sahip kılar. Hem de, “Hakikî bir uhuvvetle birbirinin faziletleriyle iftihar edecek bir tesanüdle, birbirinin aynı olmak derecede bir tefani sırrıyla hareket eden dört adam dört yüz adam kuvvetinin kıymetinde olurlar”12 hakikatini kazandırır. Böylece, “Hizmet-i imaniyede hazz-ı nefsini bırakıp ve mahviyet ile tesanüd ve ittihadı muhafaza ederek, bir veliden ziyade kıymet alırlar.”13 “Çünkü İslâmiyet’in verdiği uhuvvet içinde bin uhuvvet var; âlem-i bekada ve âlem-i berzahta o uhuvvet bâki kalıyor.”14
Her zamankinden daha fazla ihtiyacımız olan İhlâsı kazanmak ve ihlâsın sırrını kendimizde yerleştirmek ve Risale-i Nur’un bizlere bahşettiği talimatı dairesinde hareket etmek temennisiyle.
Dipnotlar:
1- Lem’alar 390.
2- age.390.
3- age. 391.
4- age. 395.
5- age. 395,
6- Şuâlar, 544.
7- Uhuvvet Risâlesi, 45.
8- Şuâlar, 522.
9- Uhuvvet Risalesi, 48.
10- age, 47.
11- Lem’alar, 394.
12- age, 44.
13- Şuâlar, 502.
14- Mektubat, 542.
Benzer konuda makaleler:
- Mü’minler ancak kardeştirler
- İhlâs, uhuvvet, sadakat
- Sakın, sakın, sakın!
- Kainatta tesanüd hükmeder
- Tesanüdü bozmanın vebali
- Kabul buyur Üstadım
- Kudsî vazifenin ehemmiyeti
- Üç gözyaşı: Sadakat, ihlâs ve tesanüd
- Hakiki Nur talebeliği
- Yeni Asya ve gençlik
İlk yorum yapan olun