İhvan’a üçüncü darbe

“Darbe” kelimesi Türkçemizde zulmü çağrıştırır. Genellikle darbeciler işledikleri cinayeti “devrim” olarak adlandırırlar. Mısır’da da öyle oldu. Devrime müsbet mana verenlerin darbelerden şikâyetleri de mantıkça zor anlaşılıyor.
   
Mısır’daki hareket veya hareketleri Bediüzzaman’ın yaşayıp ortaya koyduğu Kur’ânî perspektiften tahlil edemeyenlerin feryadı, artık bize acı vermemeye başladı, “mazlûmlar müstesna!”. Ellerinde Risale-i Nur Külliyatı gibi bir hazine olduğu halde ve mütemadiyen okudukları bu Kur’ânî tefsirlerle zihinleri, muhakemeleri ve ruhları inkişaf eden fedakâr Nur Talebelerinin yarım asrı geçkin feryada varan ikazlarını dinlemeyip “siyasetin ortasına” dalanlara siz olsanız, ne diyebilirsiniz ki?…

Panislamizm’in Osmanlı’nın son döneminde atakta olduğu zamanlarda Bediüzzaman Hz.’leri esaretten henüz dönmüştür. Siyasal İslâmcıların kendilerine soruları ilginçtir. “Geldin geleli neden hayat-ı içtimaiyyeden çekildin?” sorusuna, Osmanlı’daki siyasetin “muharrik-i bilvasıta” olduğunu beyan ediyor. “Avrupa üflüyor, biz oynuyoruz”, derken, günümüzdeki hipnotizeyi çağrıştıracak İspanyol nezlesini örnek veriyor. Kendilerinden hareketli olmayan veya insiyatifleri ellerinde bulunmayanların yapacakları her icraatın başkasının hesabına –genellikle düşmanlarının- geçeceğini belirtiyor, Bediüzzaman Hz.’leri…

Osmanlı’daki siyasetin zalim ve dinsiz ikinci Avrupa’ya oyuncak olduğu bir süreçte kuruluyor İhvan-ı Müslimin; 1928. Osmanlı’yı Hayim Naum’a mahkûm etmiş bir siyasetin, sonra da Mısır’da uzun süre aynı kişiyi siyasetin altyapısını hazırlamada çalıştırmalarını bilmeyenler, İHVAN’ın başına gelmiş ilk iki felâketin de mahiyetlerini anlayamazlar.

1909’lardan 1950’lere kadar zalim ve dinsiz Avrupa’nın oyunlarına karşı Türk milletini müteyakkız tutmuş Bediüzzaman’ın sosyal hayat ve siyasetle alâkalı fikir ve icraatlarını Mısır Uleması, bizdeki “siyasal İslâmcıların” tamtamları yüzünden okuyamadı, işitemedi ve görmedi. Şehid Seyyid Kutup Hazretleri bunları zindandan yazdığı mektuplarında itiraf edecektir. Seyyid Kutup’a rağmen Suriye İHVAN’ının Şam Baas’ına karşı koyamaması maalesef bize siyasetin cazibesini gösteriyor. Aynı hatayı Abbas Medeni önderliğindeki FİS yapacaktı, Cezayir’de… Neticesi milyonlara varan masumların canı olan bu katliâmların kısmen de olsa İHVAN’ın veya “siyasal İslâm’ın “defterlerine yazılabileceklerini söyleyemez miyiz? Siyasetin verdiği sarhoşluktan Bediüzzaman’a gözünü ve kulağını kapayan siyasal İslâmcıların sebep oldukları felâketler devam ediyor ve edecek gibi… Kendilerini ve menfaatlerini merkeze yerleştirip İslâmla özleşme hastalığını, Türkiye Müslümanlarının Arap kardeşlerinden daha iyi tanıdığına inanıyoruz. Fakat tanımak yetmiyor. Zalim ikinci Avrupa’nın menfaatleriyle siyasal İslâmcılarımızın cüce menfaatleri örtüştüğünde maalesef yeniden depreşiyor ve çoğunlukla da gerçekleşiyor.

PARA GÜÇ VE ŞÖHRET… SİYASAL İSLÂMIN KÖRLEŞTİĞİ NOKTALAR…

Bediüzzaman’ın “müsbet hareketini” pasiflik ve tavizle karıştıran kardeşlerimizi zaman mütemadiyen tekzip ediyor. Hem Türk ve hem de Arap tarihi neticesi hazin bu tür hadiselerle dolu değil mi? Şamlı Cevdet Said’in Bediüzzaman’ı anlayabildiği kadar Avrupa ve Amerika’yı tanıyan İHVAN, Mısır’da basılan Risale-i Nur’u anlayabilseydi… Veya Ramazan El-Buti gibi şehid olsaydı; Yusuf El-Kardavi. Zalimlerin bahar yalanlarına kanmayacaktı; Âlem-i İslâm. Zalim Avrupalıların Arap baharı için DOHA’dan akıttıkları musluğun mahiyetini, El-Cezire’nin deccaliyetin sözcülüğünü ve ye’cüc me’cücün vazifesini ifa eden global dinsiz ve ahlâksız aktivistlerin kimliklerini bilebilseydi İHVAN, hadisenin başındaki duruşunu devam ettirir, para ve şöhretin tuzağına düşmezdi… Bediüzzaman’ın İHVAN’la alâkalı takdir mektupları kadar Ed-Difa gazetesinden muktebes İHVAN ve Nurcular farkını anlatan kısımlar da bizim için önemlidir. İhvan-ı Müslimin Türkiye’deki Risale-i Nur talebeleri gibi hareket etmeliydiler ve neocon ve neoliberal tezgâhına gelmemeliydiler desek de zaman çoktan geçti, anlayabileceklerin de sayısı hayli sınırlı görünüyor. Bütün Avrupa, Amerika ve büyük bir kısım Arabın İHVAN karşısında olduğu şu dönemde Mısır’daki kardeşlerimizin yapacakları en güzel hareket kesinlikle meydandan çekilmeleri ve bütün demokratik süreçlere dâhil olarak dinsizlere ve münafıklara oyun sahası vermemeleridir.

İHVAN’ın tarihî boyunca siyasette yaptığı hatalar, Mursî’ye yapılan darbeyi asla meşrûlaştıramaz. Mısır’ın temel dinamikleri Türkiye’den çok farklı görünüyor. Arap baharı safsatasına benzer bir dış müdahale Türkiye’de olsaydı durumumuzun tasvir edilemeyecek derecede vahim olabileceğini hepimiz biliyoruz. AKP’nin Kemalist Türkiye rejiminin Mısır’a rehber olarak lansesini, Mısır münevverleri zaten reddetmişlerdi. Belki de Mursî’nin en büyük hatası müteharrik bir zat olmayan Erdoğan’a kulak vermesiydi. 11 senelik iktidarında Kemalizm’den bir parmak ayrılmamış AKP’den demokrasi kılavuzu olmayacağını maalesef İHVAN anlayamadı. Kontroçkistlerle Turuncucuların tezgâhına fena gelmiş İHVAN’ın İslâm’dan taviz vermeden toparlanmasına Ramazan-ı Şerif’te duâ edeceğiz. Bulunduğu toplumlardaki bütün demokratik kurumlara katılıp, siyasî misyon yerine iman ve Sünnet-i Seniyyeyi ihya misyonuna sarılmasını can-ı gönülden istiyoruz. Libya felâketinin temsilcisi Mahmut El Cibril ile General Sisi gibi İHVAN’ın güvendikleri zatlar gösterdi ki, ahlâkın bu denli bozulduğu bir zamanda din adına siyasete girenler, İslâm’a telâfisi çok zor darbeler indirtiyorlar. Belki de en büyük darbe, siyasal İslâmcıların Avrupa ve Asya’da İslâm’a getirdikleri büyük zararlardır.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*