İki cihanı ifsat eden zehir: Sosyal Medya

Akıllı telefonlar hayatımıza girdiğinden beri yediden yetmişe herkes sosyal medya ile tanışmış oldu.

En başta cazip geldi. Facebook’tan eski arkadaşlarımızı buluyor, iletişime geçip hasbihal ediyorduk. Sonra bu masum gibi görünen durum genişlemeye başladı. Önce profil resmi ile başlayıp devamında fotoğraf ve video paylaşımları geldi. Paylaşılan her fotoğraf ve videolara da bakıyor, bazen de yorum yapıyorduk. Bu da zamanla yetmeyince bu konuda bir tür ihtisaslaşma başladı. Özellikle gençlerin buluşma noktası olan instagram, tiktok gibi uygulamalar fotoğraf ve video paylaşımları için kullanılmaya başladı. Haber ve yorumlar içinde twitter ön plana çıktı. Yaşı daha ileride olan kesim Facebook’ta devam ettiler.

Özetlemeye çalıştığımız durum böyle devam ederken bir de baktık ki telefonlara müptelâ olmuşuz. Telefon artık konuşmanın ötesinde bir mânâ ifade ediyordu. Telefon demek internet, internet demek sosyal medya, sosyal medya ise fotoğraf, video, yorum paylaşımları demekti.

Eskiden kendimizi televizyon hususunda şöyle kandırıyorduk: “Aslında televizyon izlemeyeceğim. Sadece kanallarda ne var ne yok diye sıradan bakıp kapatacağım!” Çok sayıda tecrübeyle sabittir ki herkes ilgi alanına göre (haber, tartışma programı, film, belgesel, maç vb.) bir şey bulup saatlerce vaktini zâyi ediyordu. İşin ilginç yanı bu durumun hemen her akşam tekrarlanmasıydı.

Tehlikeli yalanlar…

Aynı durumu sosyal medya konusunda da yaşadığımızı söyleyebiliriz. “Birkaç paylaşıma bakıp çıkacağım!” şeklinde gün içerisinde kim bilir kaç defa kandırıyoruz kendimizi.

Derler ki “İnsanın söylediği en tehlikeli yalanlar, kendine söyledikleridir. Yalanlar tekrar ede ede zamanla kişinin ‘doğruları!’ haline gelir.” Günlük tecrübelerimiz sanırım bu tesbiti doğruluyor.

Belki içimizden şu geçiyor olabilir: “İyide ben sosyal medyayı hizmet için kullanıyorum.

Amacım Risale-i Nur hakîkatlerinin inkişaf edilmesine katkıda bulunmak.” Bu niyetle yola çıkan ve bunu gerçekleştiren bahtiyarları tebrik etmek gerekir. Rabbim onlardan razı olsun ve sayılarını arttırsın!

Nefisten başlamak gerek!

Ancak çoğunluğun bu hakikati yaşayamadığını başta kendi nefsim olmak üzere sair paylaşımlardan da müşahede ediyoruz. Gerçeklerle yüzleşmeliyiz. “Nefsinizi temize çıkarmayın” 1 âyetini düşünmeliyiz. “Ben nefsimi herkesten ziyâde nasihata muhtaç görüyorum” 2 prensibiyle hareket etmeliyiz.

Üzerimize alınmazsak meseleyi çözemeyiz. Bir problemi çözmenin en önemli adımı onu kabul etmektir. Kabul edilmeyen sorun hakkında adım atılması beklenemez.

Yaşı müsait olanlar hatırlayacak. Dinî kanallar yayın hayatına başladığında çoğu kişi umutlanmıştı. Büyük bir irşad başlayacak, insanlığın Rabbimizin rızası istikametinde köklü bir değişim yaşamasına televizyonda yayınlanan programlar vesile olacaktı. Bugünkü durum düşünüldüğünde bu tahminin az bir kitleye nasip olduğunu görüyoruz. Bu tahminde bulunanlarında çoğunun dizi ya da maç müptelâsı olduğunu da ibretle müşahede ediyoruz.

Sosyal medya da neleri paylaşıyoruz?

Aynı hataya sosyal medyada da maalesef daha çok düşüyoruz. Risale paylaşımları bir anda yediğimiz, içtiğimiz ve gezdiğimiz (bilgi vermeyen, ibret alınmayanları kast ediyoruz) yerlerin paylaşımına dönebiliyor. Oysa ki; Rabbimiz bize yediklerimizi, içtiklerimizi sosyal medyada paylaşmayı değil, ihtiyaç sahipleriyle gizli olarak paylaşmayı emretmiyor muydu? Bilhassa Nur Talebelerindeki bu savrulmayı nasıl izah edebiliriz?

Nâmahrem paylaşımları!..

Daha önemli bir konu var: “Eşimizin, kızımızın, gelinimizin fotoğraf ve videolarını paylaşmak!” Umuma açık hale getirilen bu fotoğraf ve videolara nâmahremlerin nasıl bir nazarla bakacağını düşünüyoruz? Vicdanımız rahat mı?

O paylaşımların kimlerin eline geçip, nasıl suistimal edileceğini biliyor muyuz? Paylaştığınız evlâdınızın ya da eşinizin, fotoğraflarının bir başkası tarafından büyütülüp daha da yakınlaştırılarak defalarca bakılmasını mideniz kaldırıyor mu?

Dipnotlar:

1- Necm Sûresi,32. 2- Sözler, s. 17.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*