İkinci Abdülhamid üzerinden Said Nursî düşmanlığı

Biri İslâm âlimi, diğeri Osmanlı hükümdarı ve halife-i Müslimîn. Said Nursî ve İkinci Abdülhamid…

İlkinin lâkabı “Bediüzzaman” (zamanın eşsizi), öbürününse sıfatı “sultan ve halife.” Aynı asırda yaşamalarına rağmen kaderin cilvesiyle bir türlü buluşamayan iki mühim şahsiyet…

Ve ikisi hakkında bir kitap: “Tarihî Gerçekler Işığında Bediüzzaman Said Nursî ve Sultan II. Abdülhamid…”

Bahsini edeceğimiz kitap, kıymetli araştırmacı-yazar Orhan Dindar’ın kaleminden çıkma. Dindar, yine Yeni Asya Neşriyat’ın yayınladığı “Bediüzzaman’ın Görüş ve Düşünceleri Işığında Büyük Orta Doğu Projesi ve Türkiye” (Ağustos 2004) adlı kitabın müellifi. Şimdiki ise Yeni Asya Neşriyat’tan çıkan ikinci kitabı.

Kitap, sondaki “Ekler” başlıklı kısım hariç beş bölümden meydana geliyor. Ne hikmetse “bölüm”ler isimlendirilmemiş. Allah’tan, “ön söz” mahiyetindeki yazısında müellif, bölümleri tek tek tanıtıyor da bizim de işimiz kolaylaşıyor! Özetleyecek olursak…

Birinci bölümde “Said Nursî’nin İkinci Abdülhamid’in 1876-1908 devriyle ilgili yaptığı tesbit ve değerlendirmeler,” ikinci bölümde “İkinci Abdülhamid’in Birinci Meşrûtiyet’in ilk meclisini ‘tatil’ ederek bütün idareyi Yıldız Sarayı’nda ve şahsında toplamasına sebep olan şartlar,” üçüncü bölümde “Said Nursî’nin İttihatçılarla münasebetleri ve onlara karşı tavrı ile İkinci Abdülhamid’in ulema ve şeyhlere karşı tatbik ettiği siyaset ve buna mukabil de onların Hürriyet’in ilânıyla birlikte ortaya koydukları tepkiler,” dördüncü bölümde “İkinci Abdülhamid’in hususî teveccüh gösterdiği üç mühim şeyhin Cumhuriyet devrindeki halefleri ya da takipçileri ile iki tür hayalî Abdülhamid tasavvurunun [‘Kızıl Sultan’-‘Ulu Hakan’] ortaya çıkışı ve bunların siyaset âleminde kullanılışı,” beşinci ve son bölümde de “Said Nursî hakkında İkinci Abdülhamid’le ilgili olarak yapılan itiraz ve menfi değerlendirmeler” inceleniyor.

Kitabın sonunda yer alan “ekler” kısmında ise “belge” vasfında iktibaslara yer veriliyor; ki bunların ekserisi mevzuubahis devirle alâkalı Said Nursî’nin mütalâalarından ibaret. Ayrıca sadrazamlardan sultana arz edilen “devlet idaresinin ıslâhı” mevzulu raporlar ile Necip Fazıl Kısakürek’in Said Nursî’yle ilgili mülâhazaları da burada yer buluyor. (“Ekler”in lügatcesi de caba!)

NE “KIZIL SULTAN,” NE DE “ULU HAKAN…”

Kitabın “takdim” mahiyetindeki yazısında—ki bu kısım aslında yayınevinin “sunuş” yazısı, fakat sehven “ön söz” diye isimlendirilmiş; buna mukabil müellifin “ön söz”ü ise “takdim” olarak kaydedilmiş—belirtildiği gibi, İkinci Abdülhamid, “düşmanlarının ‘Kızıl Sultan,’ sevenlerinin ‘Ulu Hakan’ olarak nitelediği bir hükümdar.” Onunla münasebetinin irdelendiği Said Nursî bakımındansa o, bu yaftalama ve/ya yakıştırmadan hiçbiri değil, sadece ve sadece “Abdülhamid”dir. (“Ne ‘Haydar Ağa,’ ne de ‘Haydo;’ sadece ‘Haydar’” meseli.)

Tahmin edileceği üzere İkinci Abdülhamid’i “canilik”le yaftalayanlar ecnebiler ve onların “yerli” işbirlikçileri, “yücelik”le taltif ve takdis edenlerse “mütedeyyin” geçinenler günümüz tabiriyle “siyasal İslâmcılar”. Said Nursî ise, kendisine has “muktesit meslek” (vasat ve müstakim yol) zihniyeti icabı İkinci Abdülhamid’i olduğu gibi vasfetmeye, yani hataları ve sevaplarıyla aksettirmeye çalışmış; ne yerin dibine batırmış, ne de göğe çıkarmış…

Yine aynı yazıda temas edildiği gibi, kitapta “İkinci Abdülhamid’in uygulamaları, onu bunlara mecbur kılan şartlar ve Bediüzzaman’ın yaklaşımları, kaynaklara dayanan ciddî ve titiz bir araştırmayla mercek altına alınıyor” ki elhak (tam doğrusu)! Hakikaten bir “doktora tezi” vasfını haiz eserde, ele alınan mevzu “ağyarını mâni ve efradını câmi” (ne noksan, ne de fazla) bir şekilde işlenmiş. “Bilgi deposu” dipnotların çokluğunun yanı sıra epey zengin “bibliyografya” (kaynakça) bile—ki yedi sayfalık, o da küçük mü küçük puntoyla—eser için ne kadar fazla uğraş verildiğini gösteriyor.

“İSLÂMCILAR”IN İSTİSMARCILIĞI VE YIKICILIĞI

Kitabın bilhassa son bölümleri (dört ve beş), günümüze de akisleri olduğundan dolayı son derece mühim!

Zoraki—hakikaten öyle—“Abdülhamid-RTE benzetmesi” günümüz siyaseti bakımından fevkalâde ehemmiyet arz ediyor. Ama n’eylersiniz ki elit ya da politik fark etmez “siyasal İslâmcılar”ın siyaset teorisi ve pratiğinde “istismar”ın önü – sonu yok maalesef ve bu menhus “istismarcı” an’aneden “zavallı” İkinci Abdülhamid de payını alıyor! (bkz. “Hayalî Abdülhamid’ler,” s. 199-211)

Gelgelelim işin ucu Said Nursî’ye de dayan(dırıl)ıyor!

Şöyle ki: Said Nursî’nin İkinci Abdülhamid’e müteveccih gayet makul ve de insaflı teklif, tavsiye ve tenkitleri sözüm ona “elit”(!) siyasal İslâmcılar tarafından çarpıtılıyor ve tabir caizse “İkinci Abdülhamid üzerinden Said Nursî düşmanlığı” yapılıyor! Ama sağ olsun müellif, “siyasal İslâm”cı an’aneden Necip Fazıl Kısakürek, İhsan Süreyya Sırma ve Ömer Faruk Yılmaz’ın alâkalı eserlerinden Said Nursî hakkındaki aleyhte mütalâaları tek tek tahlil edip doğruları kaydederek usturuplu şekilde “yanlışlıyor.”

Anlaşılıyor ki, “siyasal İslâm” ideolojisinin teorisyenleri ve/ya “elit takımı,” ne İkinci Abdülhamid’i ne de Said Nursî’yi doğru dürüst tanıyıp anlamışlar; aksine, kendi sahalarında “zirve” iki şahsiyeti yanlış da tanıtmışlar ve cehaletlerini ortaya koymuşlar… (bkz. “Üç eser ve ileri sürülen iddialar,” 215-232.)

Kısacası, genelde dinsiz ve dinci takımlarından “müfteri ve/ya müdâhinlerin gadrine uğramış iki mübarek insanın, İkinci Abdülhamid ve Said Nursî’nin münasebetleri;” özeldeyse “dinde hassas, meleke-i akliyede nâkıs” bir zümrenin bühtanlarına maruz kalmış büyük bir İslâm âliminin, büyük bir Osmanlı padişahı hakkındaki mütalâalarını doğrulayan güzel mi güzel “ilmî” bir eser…

Orhan Güler

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*