Karlı bir tefekkür

Her sabah olduğu gibi yine işe gitmek için evden çıkmış, servise binmek için durağa gitmiştim. Durakta beklediğim esnada Rabbim, beyaz rahmeti olan karı aheste yağdırmaya başladı. İçimden “Fesübhanallah!” dedim. Çünkü önceki gün bahar gibi bir hava varken bugün Rabbimin kar yağdırması beni şaşırtmıştı.

Evet, bugün düne hiç benzemiyor belki yarın da bugüne hiç benzemeyecek. Her daim değişen ve tazelenen bir âlem. Zihnim Kadir-i Zülcelal olan Rabbimin bu azametiyle meşgul olduğu esnada servis geldi ve her zaman oturduğum ön koltuğa yerleştim. Çok sevdiğim tesbihimi cebimden çıkardım ve “Sübhanallah, sübhanallah…” diye camdan dışarıyı temâşâ ederek tesbih çekmeye başladım.

Evet, bu güzel temâşânın ardından aklıma bazı kapılar ve kalbime bazı mânâlar gelmeye başladı. Elbette her manayı yakalama ve dile getirme ferastinde değilim. Lâkin dilim döndüğünce az da olsa bir kaç kelam edebilirim. Sizi de hissiyatıma ortak edebilirim inşâallah.

Evet, yağdırılan karın ardından her yerin beyaza bürünmesi bana ilk olarak Cenab-ı Hakk’ın “Settar ve Kuddüs” ismini düşündürdü. Çünkü Allah, güzel olsun çirkin olsun her türlü şeyin üzerini setretmiş yani örtmüş. Etrafı kirden, muzahrefattan arındırmış, temizleyip ak ve pak eylemiş. O esnada “Allah’ım nasıl ki toprağın üzerini böyle setrettin, benim her ne kusurum ve günahım varsa mahşer meydanında ört.” diye dua ettim. Ardından Peygamber Efendimizin (asm) “Allah’ım, beni, hatalarımdan su, kar ve dolu ile yıka.” duasıyla Cenab-ı Hakka niyazda bulundum.

Bu duâların ardından yağdırılan kar tanelerine baktım. Hepsinin tek tek ve havada hiç birleşmeden yere düştüğünü fark ettim. Ayrıca hiçbir kar tanesi birbirine de benzemiyordu. Yerde iken birleşip şehir hayatını felç eden, köy yollarını kapatan, yüksek dağlarda çığ gibi felaketlere sebep olan karın havada birleşmemesi öyle sıradan bir olay mı? Nasıl oluyor da birleşmiyor ve büyük kütleler halinde başımıza yağmıyor? Öyle olsaydı Allah-u a’lem hayat da olmazdı diye düşünüyorum. Demek ki yağan kar taneleri başıboş değil. Onları idare eden ve indiren gizli bir el var. O gizli el ise her şeye gücü yeten, sonsuz kuvvet ve kudret sahibi Rahman ve Rahim olan Cenab-ı Hakk’tan başlakası olamaz. Nasıl oluyor da bazı gafil insanlar bu olayı tabiata bağlıyorlar anlamıyorum. Bunlara göre sıradan görünen fakat işin hakikatinde muazzam bir tasarrufun olduğu bu olayı tabiata bağlayanların ya da kendi kendine oluyor diyenlerin şaşarım aklına.

Bu şekilde tefekkür etmeye devam ederken iş yerine varmıştım. Servisten indim. Odama geçtim ve penceremden yağan karı temâşâ etmeye devam ettim ve bulunduğum ilçenin en eski Osmanlıdan kalma tarihi Kurşunlu Camii’ne bakmaya başladım. Maşâallah, ne güzel bir manzaraydı bu böyle. Beyaz örtü ile birlikte tarihî cami bir kartpostal havası veriyordu. Adeta maharetli bir ressamın çizdiği bir tablo gibiydi. Lakin tablo cansız iken bu manzaram canlı ve hayattar idi. Demek ki bir insan ne kadar maharetli olsa yine de Cenab-ı Hakk’ın san’atına yetişemiyor. Zira O, Sâni-i Hakîmdir. Yani her şeyi hikmetle yaratan muazzam bir san’atkârdır. Hem san’atkâr hem hikmet sahibi hem rahmetli hem merhametli hem beni benden daha çok düşünen bir Rabbim var. Daha ne olsun! Böyle bir Allah’ım olduğu için ne kadar hamd etsem azdır.

Bu şekilde tefekkür etmeye devam ederken odama vatandaşlar gelmeye başladığı için o hûşû dolu hâlden çıkmak zorunda kaldım. Tam işe koyulurken de Peygamber Efendimizin (asm) “Bir saat tefekkür bazen bir sene ibadetten daha hayırlıdır.” hadisini hatırlayınca bu tefekkürün yaşattığı mutluluk daha da ziyadeleşti. Böylece karlı tefekkürüm, kârlı bir tefekkür oldu elhamdülillâh.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*