Kenarlarda gezme!

Bebeklik, çocukluk, gençlik, orta yaşlılık ve ihtiyarlık sayfalarının yazıları hayatın her merhalesinde yaşanıp söndüğü gibi, ihtiyar dünyamız ve yorgun kainatımız da gelip gidiyor. Bir gün gelecek her hayal, her istek ve her vücut bulmuş şey bizlere bunları verenin emir ve iradesi ile son bulacaktır.

Bize düşen görev ise, dünyaya ait vazifelere gösterdiğimiz ihtimam ve itinayı ahiret hayatı içinde gösterebilmemizdir.

İnsan her zaman nefsini ve menfaatlerini sever. Eline geçirdiği cafcaflı dünya mevkilerini bırakmak istemez. Başkaları bıraktırdığı zaman da münafıkane ve sinsi bir ruh haliyle sahiplik ve aidiyetlik duygularını tatmin için, bin dereden su getirerek elinden kaçmış veya verilmemiş olan şeylerin peşini bırakmaz.

Bütün bu fetbazlıkları yapma niyet ve fiili ile de dış dünyaya kendisini hapseder; nefsinin ve şeytanın, enaniyetinin ve gururunun, kendini beğenmişliğinin ve kendisinden başka bu işleri kimsenin beceremeyeceğinin kalesine kendini hapseder.

Allah var, hesap var, mesuliyet var, şevk kırmak var, ümitsizliğe düşürmek var, hodfüruşluk ve hodperestlik var. Bunların hiçbirisinin kendisinde olmadığı, olamayacağı kanaatinden taviz vermez. Hem dünyasını, hem de ahiretini karanlıklı hesap ve ceza musibetleri ile yakar yıkar. Yok eder, yok olur gider.

Temkin, tedbir, usul, esas, bilgi ve ilim insanlar arasında en çok başkalarına değil bizlere lazımdır. Hele hizmet-i Kur’ani’ye ve imaniye konularında vazifeye soyunan hademelere ise çok fazla, daha fazla lazımdır. Gözler, nazarlar daima enfüsi daireye, bizlere ve nefsimize, şeytanımıza, cehaletimize, enemize, gururumuza çevrilmelidir.

Ey nefsim ne gezersin; hayal ve niyetle kainatın köşelerinde, dünyanın kenarlarında; gel gel yakına gel; kendine gel. Vesselam.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*