Zamanların ve zamanlarda akışan olayların tarih ilmine göre nasıl okunacağını maalesef bilemiyorum. Milenyumlara ayırarak mı, çağlara bölerek mi veya asır asır mı okumak gerekiyor, zaman sayfalarını… O kadar birbirleriyle irtibatlı, bağlantılı ve birbirilerinden haber veriyorlar ki, bazen tenasüplerden, hadiselerin tıpkı basımlarından veya tekerrüründen, çok şey birbirine karışıyor.
Çok önemli bulduğum bir maksadı büyük okyanuslarda kaybetmek ister misiniz? İşte o´nun için sayfaları toplamak, çağı asırlara taksim etmek ve asırlardan günümüze netice vermiş büyük ihtilalleri tahlil etmeden; dün ve bugünü kaybedeceğimiz gibi, yarını da kaybetme korkumuz var.
Türk Milleti kendi adına yapılmış iddia edilen bir devrimin anatomisini bilemiyorsa, mahiyetinden haberdar olmadığı bir ihtilalin temel taşlarını tanımıyorsa millete rağmen bugün yapılan ihtilallerden nasıl kendisini koruyabilir ki… Düşmanın ayrımcılık ve çatışma ile elde ettiği Millî gafleti burada sorgulamak gerekiyor.
Kemalizmin Bolşevizm veya Sosyalizmden farklı yönleri var mıydı? Kemalist İttihatçıların Bolşeviklerle ittifak ve beraberlikleri neden milletten gizlendi? Yapı olarak Bolşevizme çok yakın olan Kemalizmin içine Türkçülük nasıl yerleştirildi? 1917 Ekim ihtilaliyle Kemalistlerin ayrıldıkları tek nokta olan Türk Irkçılığı teorisi nerede üretildi, geliştirildi… Bolşevik ihtilallerinin mimarı ile Kemalist ihtilalinin mimarları arasındaki irtibatlar, arkadaşlıklar ve hedef birlikleri: Din öldürülecek, köhne anane ve gelenekler bitirilecek!… İslamiyetin Türkiye ile olan bağları koparılacaktı…
Yukarda arzettiğimiz üzere Tarih felsefesinin okunuş biçimi kişiden kişiye, zamandan zamana değişimi sözkonusu ülkemizde hâlâ Kemalist ihtilalini Büyük Fransız ihtilaline bağlamak isteyenlerle karşılaşabiliyoruz. Devrimde kullanılan Türk Irkçılığı unsurundan dolayı uzun bir zaman ve mesafe ile Paris´e uzanmak isteyenlerin, önce Lev Troçki ve Vladimir Lenin ile Türk Devrimcileri arasındaki ittifakları, irtibatları ve birliktelikleri izah etmeleri gerekiyor.
– 17 Ekimin Büyük ihtilali Rusya´yı köklerinden kopararak dönüştürmüştü.
– Türk inkılabı ile Türk ve Türkleşmiş milletle bin senelik islâmî köklerinden koparılmıştı.
– 17 Ekim de dine katiyyen müsaade edilmediği gibi, Din Afyondur!
Cümlesiyle kilise perişan edilmişti. Kemalizm ihtilaliyle dine getirilen yasaklar, yıktırılan camiler ve yeraltına çekilen dindarlar Atatürkçülerin 17 Ekimin takibinde olduklarını gösteriyor.
17 Ekim Rusyanın bin senelik tarih, kültür ve geleneğini yerle bir etmişti. Kemalist ihtilalleri de bizzat Türk Tarihini, yazısını, geleneğini ve kültürünü elinden geldiği kadarıyla silip süpürmüştü.
17 Ekimi hazırlayanların içindeki çoğunluk yahudî idi. İngiltere´de hazırlanmıştı. Gerek Amerika ve gerekse Avrupa ayağını yahudîler icra ediyorlardı. Kemalist ihtilâlini gerçekleştiren ve o´nu Ankara´ya taşıyanlar da kısmen yahudî sayılırlardı. Daha çok Selanik´ten ve İstanbul´dan Ankara´ya yerleşen, bir ayakları daima İstanbul´da bulunan “dönme yahudîler” teşkil etmişlerdi.
17 Ekimin hem teorisyenleri ve hem de tatbikatçıları Yahudî idiler. Hatta Yahudî Rothschild´in, yahudî olan Leo Troçkiyi ihtilalin sonuna kadar, Kızıl Orduyu teşkil edene kadar yardım ettiğine Avrupalı tarihçiler ittifak ediyorlar.
17 Ekim ihtilalinin işgal sahası daha çok hristiyanlık âlemi olmuş (doğu bloku). Orta Asya´daki Türklerle Kafkasya´daki müslümanlar, Rusya´nın hegemonyası altında olduklarından arada kalmışlar. Meselâ Afganistan veya İran´a müdahele olmamış.
– Kemalist ihtilalin tesiri İslam coğrafyasında vukubulmuş. Başta Mısır, Irak, Suriye, Libya, Tunus, İran ve Yemen olmak üzere… Bütün bu ülkelerde yerli bir Kemalist rejim kurulmuş. Buralardaki tüm idarî, askerî ve ekonomî icraatlarda örnek ülke Kemalist Türkiye´dir.
– 17 Ekim Evrenselliği, internasyonalliği ırklar üstü emek ve sermâye çatışmasını savunanarak gelmiş. Kemalist ihtilâlci ve ondan ilham alan arap diktatörleri ise; ırkçılık adı altında İslamın pratiğiyle savaşmışlar. Bunu çok açık bir şekilde Türkiye´de görmek mümkün. Biraz daha kapalı olarak da Arap diktatörlüklerinde akisleri hep yaşana geldi… Rusya ve Doğu Avrupa´da olduğu kadar din ve gelenek düşmanlığını açıktan götürememişler.
DEVRİMİN EN BÜYÜK DÜŞMANI
Devrimciler barış, adalet, sekinet ve mutabakat kelimelerinden nefret ederler. Kullandıkları Barış kelimesinin özüyle de çatışmayı seslendirirler. Barışa, şeffaflığa, Kanun hakimiyetine ve düzene karşı olan devrimciler; Kemalizm, Troçkiciler ve Yeni Liberaller olarak bir barış projesi olan AB´ye de şiddetle karşı çıkarlar. Hukukun üstünlüğü ve düzeni öngören AB ile devrim zemin ve imkânlarını kaybedeceklerine inanırlar. Türkiye´yi yarım asırdan beri AB yolundan alıkoyan Kemalistlere, her zaman ihtilâllerle dış devrimciler yardımcı oldular. AKP´nin de gizlice AB´ye karşı koyması, bu partinin Kemalist ve Liberal devrimcilerin emrinde çalıştığını açıkca gösteriyor. Parti ve hükümet ilgililerinin basına verdikleri açıklamaları ciddiye alıp inananlar, bir gün devrimcilere maskara olurlar. Türkiye´yi yüz seneyi geçkindir ahtapot gibi saran devrimlerle küresel devrimcilerin hiç hoşlanmadıkları ve mütemadiyen öldürmeye çalıştıkları dinin de devrime zarar verdiğini belirtmekte fayda vardır. Yalnızca din değil, dinden kaynaklanan gelenek, kültür ve tarihe de devrimciler savaş açmışlardır. Yukarıda arzettiğimiz üzere Rusya ve Türkiye olarak tarih ve geleneklerinin başına gelenler, buna güzel örnek teşkil ederler.
KLASİK DEVRİMLERDEN MODERN DEVRİMLERE…
Bolşevizm Kemalizm ittifakı… Tarihi okumada isimler herşey değildirler, fakat önemlidirler. İhtilâllerin özünde gelenekçi yenilikçi kavgası da vardır. Revulotion kelimesi yeniliği haber verdiği kadar, Bolşevik kelimesi de yenilikçiliği öne çıkarır. Rusya´daki Bolşevik – Menşevik kavgasına benzer bir kavgayı Osmanlı´da Medenî – mürtecî şeklinde görürsünüz. Kemalistlerin ilk ihtilalinden (31 Mart 1909) son ihtilâline kadar tüm ihtilâllerin irticaya karşı yapıldığını iddia edilir. Bazı yazarların zamanımızdaki modern ihtilâlcilere modern Bolşevik demeleri, bir galat-ı meşhurdur. Bolşevik zaten bir yönüyle moderni de çağrıştırır. Modern Kominist demekte bir beis olmayabilir. Irklar üstü hareket eden ve Kominizme ayak uydurmaya çalışan Türkiye´deki kemalistlerin en büyük başarısını sosyolog Şerif Mardin: “Türkiye´deki AKP hareketidir” şeklinde beyan ettiğinden olayın detayına girmeyeceğim. Yalnızca şunu söyleyebilirim: Kemalistler Nasyonal Siyasal İslamcılığı 28 Şubat´tan sonra kullanıma sokmasalardı, tarihî süreçleri sona ererdi, diye düşünüyorum. Hoca haklıdır. Hem Türk milliyetçisi ve hem de İslâmcı olan AKP, Kemalizmin tüm Türkiye´deki ve hem de tesir sahası olan İslâm dünyasındaki ömrünü uzatmıştır. Önemli Kemalist yazarların AKP´ye yaptıkları teşekkür ve iltifatları gazete arşivlerinden her zaman okuyabilirsiniz.
Düne kadar evine TV´yi sokmayan ve karşı mahalle ile hiç ilgilenmeyen yüzde kırkbeşlik bir dindar kitleyi AKP´nin yardımıyla Kemalizm “dünyevîleşme sürecine” sokuyordu. Kendisini global etkilerden koruyamayacak şekilde sokağın, medyanın, politikanın ve tüm değişimlerin merkezine bu kitle adeta gürültü patırtı ile taşınmıştı.
AKP´yi 28 Şubat ihtilâlinden ayrı değerlendirmek mümkün müdür? Sosyolojik dinamikleri itâbâriyle hayır. Kemalizm ve 12 Eylül´de ehlileştirilmiş Türk – İslam sentezi bu defa İslam – Türk sentezi olarak tekrar uygulanmaya konuluyor. Kadrolarının yüzde seksenbeşi Refahlı olan AKP´nin doğum günlerini de hatırlatmakta fayda vardır. Geçmişteki devrimlerde kullanılan muhakemesizlerin sayısı oldukça kabarık. Bolşeviklerin kendilerine yenilikçi, karşı taraftarlarına Menşevikçi dememişler miydi? Abdullah Gül, Arınç, Erdoğan ve Şener gibilerin çıkış sloganları YENİLİKÇİLİK idi. O günlerin arşivlerine bakabilirsiniz. Refah´ın İstanbul Belediye Başkanlığından ayrılırken eski islâmî söylemlerinden sıyrılan müstakbel başbakan bir devrimci jestinde bulunuyordu. Köklerinden ve geleneklerinden kurtulduğunu ilan ediyordu. Millî Görüş gömleğini çıkardım sözü devrimin ilanıdır. Bundan böyle Türkiye´de modernite ve çağdaşlaşma ile irtica savaşı yapılmayacaktı. Buna karşın AKP´li eski islamcı kadrolar, değişim ile değişime direnenlere karşı savaşmaya başlayacaklardı.
DEVRİMİN İSMİ DEĞİŞİM…
Değişim veya Yenilik kelimeleri devrimin ihtiva ettiği manaları bağrında beslediler. İhtilâlciliğin kor ateşe dönüştüğü Kuzey Avrupa´daki tüm devrimciler değişimci ve yenilikçiydiler. Daha doğrusu eski ile kavgaları vardı. Eskiye, maziye, geleneğe ve doğru ifade edilecekse tarihe husûmetleriyle ortaya çıktı, devrimlerin hepsi. Statüko devrimcilerin iğrendiği kelimelerin başında gelir. Geçmişe ait tüm değer, inanç, duruş ve düşünüşlere itiraz etmenin devrimcilik anlamına geldiğini kabul ettiğimizde, on seneyi aşkındır Avrupa´dan Asya´ya yayılan Turuncu Devrim´lerin mânâsı anlaşılır, diye düşünüyorum.
Dindarlığın, kutsalların, hürmetlerin, izzetlerin, namusların, emniyetin, paylaşmanın, misafirperveliğin, karşılıksız dayanışmanın, sadakatin, doğruluğun ve merhametin materyalizmce yeniden sorgulandığı tüm turuncu devrimlerde; ekonomi, akılcılık, piyasa, para, şöhret, kredi, pazarlama, etkileme, şov, rekabet, tatil, eğlence, teşebbüs, ego, tüketim, açık toplum ve politikanın kutsanması değişimcilerin veya kemalist liberallerin gözde kelimeleriydi…
Turuncu devrimin Avrupa modeli ile Asya versiyonu mutlaka farklı olacaktır. Eğer devrimi birey hürriyetinin sosyal imkân ve teknoloji ile geniş alana yayıldığı bir dünyada yaşıyorsanız, devrimlerin başarısı, sivil hayattaki hürriyetleri üzmeyecek parelellikte yürümesi gerekecekti. Devrimin en çok korktuğu Temel inançlar meselesini Asya´da ve bilhassa Türkiye´de kısmen devre dışı tutmaya muvaffak olan AKP´nin Turuncu devrimle birlikte çalıştığını, düne kadar itilen kakılan dindarlara kabul ettiremezsiniz. Zira 28 Şubat gibi kendi mevsiminde gayet insandışı muameleyi Türkiye dindarlarına yaşatan bir dönemden sonra TURUNCU DEVRİMİN ayak sesleri ilk olarak İstanbul, Ankara ve Diyarbakır´da işitilmeye başlanmıştır.
Eğer olayları tesadüfe bırakırsanız, Prof. Nurettin SÖZEN gibi İstanbul´u en kötü idare den bir başkandan sonra R. T. Erdoğan´ın belediye başkanı seçilmiş olmasına da tesadüf deme zorunda kalırsınız. Fakat Tarihi doğruca okuduğunuzda bu işlerin tesadüfe bırakılmadığını göreceksiniz.
Gömlek değiştirmek bir devrimdir. Doğrusu anneni babanı ve seni yetiştiren ortamı değiştiriyorsun.
Haram ve helâl sınırlarındaki radikal devrimin izleri, AKP´nin dünkü takvacıları da beraberinde sürüklediği uç noktalardan gözlemlemek daha rahat oluyor. Alkol satan bakkaldan alış veriş yapmayan insanları, lüks gazino, otel ve lokantalarda alkol alan dostlarıyla birlikte mutlu görmek, normal sosyolojinin yarımasırda alabileceği netice değildi. Buradaki içi boş şeklî ayrılıklarla tesellî bulan dindarlar – tesettür ve alkol almamak gibi – tabanlarının kaydığını; devrimle gelen AKP bir başka devrimle iktidardan uzaklaştırıldıklarında anlayacaklar.
Tarîkatta veya cemaatte iken kapı aralığından işaretle anlaştığı hanımını Hayrünnisa ve Emine Hanım´ın modelleriyle süsleyerek, harem – selamlığı da kaldırarak dostlarıyla birarada oturan AKP´li taraftar, belki de kemalist liberallerin istediği değişimden daha büyükce bir devrim yapmıştı. Çünkü bin beş yüz senelik islâmî geleneği veya sünnetin kuralını küçümseyerek rafa kaldırmıştı. Turuncu Devrim´in kadın ayağında başardığını, Kemalizmin metazorî usûllerle yetmiş senede başaramadığını söyleyenler haklı olabilirler.
Turuncu Devrim Kemalizme yalnızca ömür kazandırmadı, dikkat ederseniz yeni alanlar kazandırdı. Türkiye´de artık hiçkimse 12 Eylül öncesinde olduğu gibi rastgele zinanın, kumarın, alkolün, boşanmanın, eşcinselliğin, siyonizmin, masonluğun ve fuhşun aleyhinde konuşamıyor. Gazeteler, camiler, okullar ve yayındaki medyaya ve kitaplara bakabilirsiniz. Dindarlara ait hürriyetlerde yeni bir kazanım veya alan oluşumunu AKP döneminde tesbit etmek mümkün değildir. Düne kadar üçüncü sınıf muamelesine maruz bazı dindarların birden bire Kemalistlerle aynı sofraya kabul edilmeleri, dindarlarda kemalistlere karşı bir minnet duygusu oluşturdu. İşte burada imzalanan mutabakata hem Millî Görüş, hem tarîkatler ve hem de cemaatler dinî sadakatla bağlı kalıyorlar. Hadisenin esasına bakarsanız, 28 Şubat´ın bin sene süreceğini söyleyen Paşa´ya hakk verirsiniz. Temel meselelerde, 28 Şubat hukukunu tamamen ortadan kaldıracak bir kanunî düzenleme tam on seneden bu yana yapılmadığın göre , paşa elbette haklıydı. Turuncu Devrimin bir başka devrim ile desteklenmeyeceğini kimse iddia edemez. 12 Eylül devrimini 28 Şubat post modern devrimi ile revize edenlerin elinde epeyce devrim çeşitleri elbette vardır.
DEVRİMİN EN BÜYÜK DÜŞMANI DOĞRU HÜRRİYETLER VE TOPLUMSAL BARIŞLARDIR
Troçki ile Lenin devrimde devamlılık ve kararlılığın esas olduğunu vurguluyorlar. Statüko veya barış devrimi çürütürler. Devrim bitmeyen ve sükûnete ermeyen bir eylemdir, devcrimciler için… AKP ile Turuncu Devrimcilerin gündemi yönetim biçimine dikkat edenler, devrimi desteklemek üzere çeşitli tezgahlarda hazırlanmış çeşitli senaryoların peş peşe çıkışlarının farkına da varırlar. Sivilleşmek, açıklık, piyasanın toplumu yönetimi adı altında devrimcilerin hazırladıkları ekipler organizesiz kalabalıklar halinde akan halk kalabalıklarını devrimleri istikàmetinde akıtırlar… AKP´nin burada vitirin görevinden başka dindar kitleleri hem harekete geçirme ve hem de teskin vazifeleri de var. Toplumun duraksayarak sorgulamaya geçmesini AKP´nin kadroları ve bu kadrolara hipnoz gözüyle destek veren medya harika sonuçlar elde eder.
Devrimde yeniliklerle devamlılık, başkaları tarafından pozitif algılanabilinir. Fakat zaman içinde sloganlaştığı ve beklentilerin oluşmayacağı halkça anlaşıldığında, devrimciler daha kötü bir senaryo ile halkın gazabından kurtulmağa çalışacaklardır. Çoğunluk ümitsizliği tedaî ettiren bu evrenin kaos olduğunu herkes bilir. Devrimcilerin en önemli özelliği, organize ettikleri olayın içinde bizzat rol almazlar… Maaşlı, fanatik taraftarlar, tetikçi ve taşeron kadrolarla karşılaşan devrim muhalifleri devrimcileri de genellikle bulamazlar.
BİZDEKİ DEVRİMLERİN BAZI ÖNEMLİ AYAKLARI…
Çalışmanın çerçevesi genişledikçe, okunması zor ve sıkıcı olacağından çoğu olaylara değinmeden geçiyoruz. Kuşağımızın uğradığı devrimler için 12 Eylül ihtilâlini bir zaman noktası olarak kullanabiliriz. Öncesindeki soğuk savaş döneminin devrim organizesi, slogan ve ekipleriyle sonrasındaki dönemde bir farklılaşma ile beraber ayrışma olmuştur. Okul bahçesinde siper kazıyıp karşı guruptaki sınıf arakadaşını avlayan öğrenci profili; ilgisiz ve sefih tiplerle yer değiştirmiş. Günümüzü daha iyi anlamak için 12 Eylül´ü bir milat kabul ettik. Öncesinin de iyi anlaşılması için 1960´ların sonuna giderek Erbakan misyonunu tahlil etmek zorundayız. Meselâ Erbakan figürünün hem Kominizm ve hem de Kemalizmce ne kadar kullanıldığını siyaset tarihçileri yazabilirler. Erbakan´ı ortadan kaldırdığınız zaman, ordu içindeki Kemalistlerin devrim yapmalarına imkân veremezdiniz. Dinin Erbakan´ın tekelinde Kemalistlerce ne denli kullanıldığını Avrupalı araştırmacılar da yazıyorlar. Hoca´nın teklif edildiği halde neden zamanın Adalet Partisinden milletvekili olmadığı, Konya maceraları, Millî Nizam Partisi ve İsviçre´ye firarı… 12 Mart´cı paşaların bizzat İsviçre´ye giderek O´nu ikna etmeleri ve döndükten sonra da yeni partisini Anadolu´da teşkilatlandırılması için Kemalist devrimcilerden aldığı 128kg altın meseleleri mutlaka bir gün yazılacaktır. Erbakan´ın organize ettiği siyasal islam olmasaydı, DP´nin devamı sayılan AP, ülkeyi mutlaka AET şartlarına taşıyarak, en az ülkedeki açıktan devrim ve darbeleri biterecekti. Bunu önlemenin bir başka ismidir, Necmeddin Erbakan…
Türkiye´deki Kemalist devrimler münafıklık ekseninde inşa olduklarından, toplumun maddî ve manevî dinamiklerinden kullanılmadık çok az bir şey bırakmışlardı. 12 Marttan başlayarak bugüne gelen süreçte siyasal islam Kemalistlere ve sosyalistlere hem Türkiye´de ve hem de Arap dünyasında sundukları imkânları sayabiliriz.
Meselâ 12 Eylül devrimini ele alalım. Devletin dışardan ve içerden STK´lara, dinî cemaatlere ve üniversitelere aktardığı para ile karşılığında elde ettiği netice bire yüzdür. Kemalizm adına yapılan bir devrime, Kemalizmin ileri gelenlerinin birçoğunu idam ettiği ve bazı cemaatlerin şeyhlerine hayatı yaşanmaz hale getirdiği Nakşibendi tarîkati en büyük desteği olmuştur. Turgut Özal başta olmak üzere Türkiye Gurubu, Tunahan Gurubu, Menzil Gurubu ve daha başka nakşi kolları malesef 12 Eylül devrimini ta 28 Şubata kadar sırtlarında taşımışlardır. Nakşiliğe Türkçülüğün sofî kısmı eklemlenmiştir. Buna da Türk İslam sentezi denilmiştir. Nurculuk daha az ve gerilerde çalıştırılmış, 12 Eylülde.
28 Şubat Devrimi de bir yönüyle 12 Eylül Devrimini anımsatır. Bu defa İslamcılık katkısı daha çoktur. Milliyetçilik dozajı Fethullah Gülen´in Turancılık düşüncesiyle desteklenmiştir. 28 Şubat devrimini 12 Eylül gibi tamamen Nakşilik üzerine oturtamayız. Millî Görüşün büyük bir kısmı nakşilikten gelse de, Millî Türk Talebe Birliği, Necip Fazıl, Mevdudî, Seyyid Kutup gibi unsurları da siyasal islamın harcında aramada fayda var. Fakat bu defa, Kemalistlerin 12 Eylül´den itibâren NURCU olarak hazırladıkları Fethullah Gülen cemaati hem nurculuk namına ve hem de Türk İslamı kimliğiyle bu yeni süreçte yoğunca kullanıldı ve kullanılmaya devam ediliyor. 28 Şubat´ta Kemalistlerin dışardaki modern kominist meslektaşlarına havale ettikleri F. Gülen hadisesini mahiyet olarak ancak yüzde yirmibeşinin (kullandıkları saha itibariyle) kamuoyunca bilindiğini de belirtelim. Türkiye´deki Turuncu devrimi Cemaatler olmaksızın asla düşünemezsiniz. 12 Eylül´den itibaren önemli aktörler olarak kanaat önderleri devrime destek vermişlerdir. Çoğu cemaatlerin 12 Eylülü desteği, 12 Eylül Kadrolarına sahip ANAP´a destekleri, devrimlere karşı olan nurculuğun önünün bu desteklerle kapatılması, Körfez Savaşları esnasında Amerika ve İsrail´e kamuoyu önünde verilen destekler, cemaatlerdeki kanaat önderlerini devrimin vazgeçilmez adamları haline getirmiştir.
Dini, maddi ve manevi menfatlerine alet edenlerin; Turuncu Devrimin mukaddesatları silikleştirme, islamî sembollerin içini boşaltma, dinî refleksleri zayıflatma, islamî hayatı yaşayanlarla yaşamayanların arasındaki mesafeleri kapatma ve devrimcilerin öngördüğü batılılaşmayı dindarlara kolaylaştırma gibi dışardan sunulması çok güç çalışmaları bünye içindeki öz verili çalışmalarla iyi anlayabilmek için 1990´ların başıyla günümüzün mukayesesini faydalı görüyorum. Ayrıca basından da yararlanalabilinir. Adnan Oktar, Haydar Baş, Cübbeli Ahmet ve Fethullah Hoca gibi ileri gelenlerimizin Türkiye Turuncu Devrimindeki rolleri; Kemalizmle birliktelik sürecinde kalmamış. Kemalizmi Ortaasya´da temsil ettirerek Türkiye deki dindarlar arasında yaygın hale getirmişlerdir. Böylece 11 Eylül´den sonra da GLOBAL ILIMLI İSLAM devrimin sahasını genişletmiş oluyordu.
TÜRKİYE`Yİ BEKLEYEN TEHLİKE…
Turuncu Devrimi ile ittifak kuran AKP´lilere bazı dini cemaatlerimizin şahsi destekleri, milletin düşmana karşı korunma refleksini zayıflattı, doğru bilgilerini şüphe kuyusuna fırlattı ve umursamazlık hastalığına kapı açtı. Troçkici ve Freudçu devrimcileri bir taraftan AKP´de vekil ve diğer taratan ABANT PLATFORMUNDA üye olarak gören dindar eski millî görüşçülerle cemaat mesnupları ister istemez sempati göstereceklerdir. Tarih hiçbir zaman; Allah´a ve Peygambere inanmayan, islamın temel prensiplerine karşı çıkarak Türkün örf ve adetlerine başkaldıran ve ahlâksızlığı da dava edinenlerle müslümanların aynı meclisi paylaştıklarına şahit olmamıştır. Fakat günümüzde; din düşmanlığı, gelenek karşıtlığı, ahlâksızlık ve Türkiye´nin bütünlüğünü önemsememe AKP ve bazı Cemaatlerde normal karşılanmağa başlandı. Devrimcilerin Türkiye´nin Güneydoğusunda beslediği marksist Kürtlere kol kanat geren, İslambirliğine engel Kuzey Irak Kürt devletini kabul ederek lüzumsuz menfaatler için işbirliği kuran AKP ve destekçi Cemaatler Türkiye´yi çok tehlikeli bir sürece sürüklemişlerdir. Bir tutam yeşil ot hatırına, kocaman deveyi uçurumdan uçuracaklar, bunlar…
Turuncu Devrimciler Troçkicileri de arkalarına alarak ülkeyi bir badireye iterlerse, ne Tayyip ile Gülün devlet başkanlıkları ve ne de Hoca´nın okulları ve müesseselerinin hiçbir anlamı kalmaz. Zira herkes biliyor ki, bu iki cenah da, Türkiye dışından gelen destek ve istihbaratlarla yol alıyor ve devletin içini farkına varmadan boşaltıyorlar. Tarih milletçe uğradığımız böyle bir gafleti henüz kaydetmemiş. Tarihimizi, mevcut tesirlerden azade olarak okuyup tahlil edenlerin endişeleri çok ama çok büyük…
Benzer konuda makaleler:
- Eski devrimciler yeni devrimcilere karşı
- Arap devrimlerinin sırrı çözüldü!
- Turuncu Devrim ve Balkanlar…
- Devrim ile demokratik siyaset arasında…
- Devrimlerin yolu demokrasiye çıkmaz…
- Kör olup sağırca davranmak üzerine…
- Arap baharını yeniden sorgulamak
- Turuncu Kemalizm
- Baharın rengi kızıla döndü
- Mali operasyonu veya Afrika’nın hürriyeti
Ellerine ve düşüncelerinize sağlık.
Fazlasıyla komplo içeren, sığ sularda derinlik algısı uyandırmak için aynalara benzer iddialar içeren çapsız bir yazı nurettin sözenden sonra erdoğanın başkan olması sosyolojiyle değil olsa olsa falcılıkla böyle yorumlabilir
ya arkadaş yorum yapmanın da bir standardı olsun mesela m nur yorum yapamasın