Korona’nın unutturduğu ölüm

Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerimde; ” Her nefis ölümü tadacaktır” buyuruyor.

Tatmak: Yani dil yardımı ile boğazdan geçen bir nimetin ağızda bıraktığı bir anlık lezzet veya zehir gibi. Zamanı da tadı da farklı.

Nefis deyince meçhul bir varlık, gafletle kendinden başkası değil, yemesi içmesi, gezmesi yatması vs. olan her mahluk, dolaysıyla bizzat insan, yani ben…

Akla gelmesi bile soğuk nedense.

Oysa Habib-i Ekrem (asm) “Lezzetleri acılaştıran ölümü çokça zikrediniz” demiyor muydu?

Çünkü insan ölümü düşünmediği için bunca cinayet, zulüm, hırs, tama ile kendini lâyemut düşünüyor.

Başkasının ne olduğundan ziyade kendini merkeze koyup “el’deki yara duvardaki delik” hesabı sadece nefsini düşünüp dünyaya saldırıyor.

Hâlbuki bu dünya bir misafirhanedir.

Misafir ev sahibinin rızası dairesinde hareket edip, yolcu olduğunun şuuruyla her şeye lütfen! Dokunması icab ederken, aman elimizden kaçmasın hırsıyla, avuçlayarak götüremeyeceğimiz ancak tadımlık nimetleri mülkümüz gibi sahiplenmeye yeltendik.

Misalimiz ona benzer ki; velimizin alış veriş için elimize tutuşturduğu sermayeyi ve bir pusulayı, yolda gördüğümüz kumdan evler yapan çocuklara dalıp dükkânların kapandığı, gün batımında ancak uyanıp sermayesini ve pusulasını kaybetmiş çocuklar gibi, eve eli boş dönüp babasından azar yemesi gibi, dünyaya geliş gâyemizi, aynen ruhlar âleminde verdiğimiz sözü unuttuğumuz gibi unuttuk. Zira nisyan, yani unutmak kökünden gelen insan…

Unuttuk… Nisyan ama insan olduğumuzu da, nefsimizi de unuttuk. Nefsini unutan hüsrana dalar kaidesince unutmak her kötülüğün başı. Çünkü emmare, yani kötülüğü emredenin nefis olduğunu unutan, her şeyi de unutur, ölümü de, ahireti de dolaysıyla Allah’ı da.

KORONA KORKUSU

Koronanın pandemik hareketiyle ekonomiden seyahate, ticaretten harplere, alışverişten eğlencelere, hattâ düğünlere, ibadet mahallerinden inanç turizmine kadar her şey durdu. Zira virüsle ölüm öyle bir empoze edildi ki, sanki Azrail (as) sadece koronaya bakıyor hem de korkunç bir şekilde.

Hastalığın yüksek seviyede yayıldığı Mart ayı başından itibaren servis edilen görüntülerle öyle bir korku aşılandı ki; entube olmuş hastalar ve astronot gibi tecrid elbiseleri eşliğinde, tabutlarla kazılan mezar çukurları. Ve dünya ölüme kilitlendi; sadece korona!

Yatıp kalkıp istatisikler…

Her gün raporlar yayınlanıyor; vaka sayısı, şu kadar iyileşen şu kadar vefat eden şu, ilh.

Bu şehri yüz defa mezaristana boşaltan, Hz. Âdem’den beri var olan ölüm başka gezegene kaçtı sanki yerine gelen Pandemik ölüm.

Hâlbuki dünya geneline bakıldığında güya 3 milyon kişi enfekte olmuş, ölüm sayısı ise an itibariyle 300 bin kişi. Yani yüzde on. Memleket bazında baktığımızda enfekte olmuş hasta sayısıyla vefat sayısı yine yüzde on.

Dünya nüfusuna bakıldığında 0,0004’e takabül ediyor. Tabii bu oran vakanın ilk görülmeye başladığı Aralık ayından bu güne 6 ay geçtiği halde günlük 1600 kişiye, o da 0, 00004. Yani yok hükmünde.

Peki.,. Bu hastalık yokken her gün kaç kişi ölüyordu? Madem istatistik buyurun: Evet, her gün 154.000 cenaze, hem de yanıbaşımızda. Asker, terörist, anne baba, akraba, arkadaş dost. Senelik ise 50/60 milyon. Bu hesaba göre Korona ölümlerinin başlangıcına göre altı ayda 27 milyon 724 bin insanın vefat etmiş olması lazım. Hesap gayet açık. 300 bin insanla mukayese edildiğinde neredeyse 92 katı gibi bir orana ulaşması gerekiyor ki rutin ölümlere yetişebilsin. Öyleyse bu korku niye?

Ölümse, buyrun tabloya:

 

Bu vesileyle Ramazan bayramınızı tebrik eder, kurtuluşumuza vesile olmasını niyaz ederim.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*