Mânevî sadâka zamanı

Bu yıl, maddî-mânevî sıkıntılar üst üste geldi. Sinirlerin hayli gergin olduğu günlerden geçiyoruz.

Hayatı sarsan ölümcül virüs dalgası, binlerce insanı hayattan kopardı. Ateş düştüğü yeri yaktı. Kimi aileler perişan oldu. Bazı aileler dağıldı. Şiddetli geçimsizlik, korona günlerinde daha şiddetlenerek ayrılmalara yol açtı.

Ekonomik daralma, tarif edilemez derece hayatımızı kıskaca aldı. Mengene gibi sıkmaya devam ediyor: İşinden olan, işsiz kalan, sermayeyi tüketen, dükkâna kilit vuran insanların da haddi hesabı yok.

Terör ve sınır ötesi sıkıntılar da cabası…

Bütün bunlar bildiğimiz, gördüğümüz, yaşadığımız dertler manzumesi.

Bu darboğazdan çıkmanın bir yolu, bir yöntemi olmalı. Allah, bu milleti uzun müddet sıkıntıda bırakmaz. Çare ve çıkış için de bir çaba, bir gayret, bir hareket olmalı. Ki, asıl onu nazara vermeli, onun üzerinde durmalı.

Sıkıntılara karşı maddî, tıbbî ve teknik tedbirleri her zaman almalı. Sıkıntıların üst üste gelerek şiddetlendiği zamanlarda ise, sadece maddî sebepler yeterli olmaz. Mutlaka manevî ve moral unsurlarına ihtiyaç olur. Manen rahatlayamayan toplumlarda, cinnet halleri kaçınılmaz hale gelir.

İnsanların çevreye zarar vermeleri, etrafı yakıp yıkmaları, saldırı veya intihar teşebbüsleri, hep moral ve manevî değerlerin zayıflığından, yahut yoksunluğundan kaynaklanır.

Son zamanlardan bu tür vak’aların artış göstermesi, esasında hasıl olan o manevî boşluğun bir göstergesi.

Tesbiti bu şekilde ifade ettikten sonra, gelelim esasa ve nihaî çareye.

Kendi hayatımdan bildiğim gibi, sayısız tecrübeye dayalı olarak da ifade edelim ki, Kur’ân’ın eczanesinden derlenen Risale-i Nur, bu zamanın yaralarında tesiri yüksek bir devadır, ilâçtır, merhemdir.

Bilhassa, manen ve kalben sıkışıp daraldığımız zamanlarda, bu müstesna eserlere müracaat ediyoruz. Nefsimize hitaben okuyoruz. Bu suretle büyük feyiz alıyoruz.

Şimdiye kadar rastladığımız hemen bütün insanların aynı noktaya parmak bastığına şahit olduk. Anlamayan veya anlamadan okumayı bırakanlar, bahsimizden hariçtir. Tabiî, bu da bir nasip meselesidir.

Evet, bir yandan diplomasideki gerginlik ve sınır ötesinde endişe verici gelişmeler…

Bir yandan, arz ve semâ sayfalarında okunan sel felâketi, zelzele ikazları ve mevsimsiz fırtınalar…

Ve bir türlü bitmek-hafiflemek bilmeyen siyasî gerginlikler.

Bunlar gösteriyor ki, hayatı azaba döndürecek birtakım belâ ve musîbetler pek yakınımızda duruyor, hatta yer yer başımızın üstünde dolaşıyor.

Bu durum karşısında, yetkili ve sorumlu mevkide bulunanların mutlaka yapacağı, yapması gereken işler, alması gereken tedbirler var. Bunun yanı sıra, vatandaşlar ve halktan kimseler olarak, bizlere önemli vazifeler terettüp ediyor.

Bu vesileyle, maddî sadâka dışında, ayrıca unutulmaması ve tatil edilmemesi gereken “mânevî sadâkaları” hatırlatmak lâzım geliyor.

Bediüzzaman Hazretleri, bu “mânevî sadâkalar” cümlesinden olarak, bilhassa Nur Risâlelerinin okunması ve intişar etmesinin ehemmiyetinden söz ediyor.

Bilvesile, o veciz sözlerden bir demet sunalım:

*  Risâle-i Nur, bu Anadolu memleketine, belâların def’ine ehemmiyetli bir vesiledir. Sadâka nasıl belâyı def ediyor; onun intişarı ve okunması küllî bir sadâka nev’inde semavî ve arzî belâların def’ine çok emareler ve çok hadiselerle tebeyyün etmiş. Hatta Kur’ân ın işaretiyle tahakkuk etmiş. (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 180)

* Zelzele ve harp gibi belâların ref’ine bir sebep Risâle-i Nur’dur. Onun tatili belâları celb eder diye bir gizli îma olabilir. (Şuâlar, s. 274)

* Evet, Risâle-i Nur, sefine-i Nuh gibi Anadolu’yu Cebel-i Cûdî hükmüne getirip, küre-i arzın yangınından ve tokatından kurtulmasına bir sebeptir. Çünkü, zaaf-ı imandan gelen tuğyan, ekseri musîbet-i âmmeyi celb ettiği gibi, imanı fevkalâde kuvvetlendiren Risâle-i Nur, o musîbet-i âmmeyi dairesinin haricine bırakmaya rahmet-i İlâhiye tarafından vesile oldu.

Bu ehl-i dünya, bu Anadolu halkı Risâle-i Nur’a girmeseler de ilişmesinler. Eğer ilişseler, yakında bekleyen yangınlar, tufanlar, zelzeleler ve taunların istilâsına uğrayacaklarını düşünsünler, akıllarını başlarına alsınlar. (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 163)

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*