Medreseye saygı

Müstehcenliğin başımıza ne belâlar açtığının her halde farkındayız. ‘Örtü’lerimiz açıldıkça, ‘kalp’lerimizin kapandığının, perdelendiğinin ve gölgelendiğinin de farkında olmalıyız. Maalesef, ‘büyük gazete’ler müstehcen yayın noktasında birbiriyle yarış halindeler.

Geçen günlerde ifade etmeye çalışmıştık, bir defa daha tekrarlayalım: Müstehcen yayınları sebebiyle gazeteler okunamaz hale geldi. Elbette bu yayınları ‘okumamak’ bir yol, ama bununla da yetinemeyiz. Böyle yayınlara itiraz edip, ‘tepki’mizi de ortaya koymak durumundayız.

Bazıları da san’at adı altında müstehcenliği teşvik ediyor. Bunun çok misalleri var, biri de Mardin’de yaşanmış. Hem de 800 yıl önce hizmete açılan bir ‘medrese’de yapılmış bu çirkinlik…

İlgili haber şöyle: “Mardin Valiliği ve Başbakanlık GAP İdaresi tarafından desteklenen ve bu yıl ilki düzenlenen Mardin Bienali protestoyla başladı. Açılış etkinliğine Vali Hasan Duruer ve GAP İdaresi Başkanı Sadrettin Karahocagil, san’atçılar ve 100’e yakın vatandaş katıldı. San’atçının (…) 800 yıllık ‘Kasımiye Medresesi’nde yapılan etkinliği ilginç görüntülere sahne oldu. Etkinlik, medresenin avlusundaki havuz etrafında toplanan 6 kadının giydiği içi su dolu transparan elbiselerin bölmelerindeki suyun san’atsal gösterilerle boşaltılmasıyla başladı. Bu arada bazı vatandaşlar etkinliğin medreseye yakışmadığı gerekçesiyle bienali terk etti.” (Milliyet, 6 Haziran 2010)

Başka gazetelerde de yer alan habere göre Vali Duruer, transparan/ müstencen/ açık saçık giysili kadınlardan bakışlarını kaçırmış. Fotoğraflara bakılırsa ‘bakış kaçıran’ sadece vali değil, diğer dâvetliler de o çirkinliklere bakmaktan imtina etmişler.

Elbette bu ve benzer çirkinliklere bakmamak, yüz çevirmek bir yoldur; ama asıl sorgulanması gereken şey, san’at adı altında hem de 800 yıl geçmişi olan bir medresede bu çirkinliğe nasıl izin verildiğidir. Böyle bir çirkinliğin Mardin’de ve Mardin’le özdeşleşmiş tarihî bir medresede yapılması gerçekten çok üzücü. San’at adı altında icra edilen bu çirkinlik, medresede değil de başka bir mekânda (söz gelişi metruk bir kilisede) icra edilmiş olsa da yine itiraz edilmelidir. Fakat medresenin böyle bir çirkinliğe ev sahibi yapılmasını baştan sona kınıyor ve ‘san’atçı’ları da ‘medreseye saygı’ya dâvet ediyoruz.

San’at adı altında böyle çirkinliklere imza atılması, üstelik bunun devlet imkânlarıyla yapılması da ayrı bir skandal. Böyle yaparak mı Mardin’in ‘makus talihi’ değişecek? Böyle yaparak mı ‘devlet-millet kaynaşması’ temin edilecek?

Tahmin ediyoruz ki buradaki yöneticiler yanıltılarak ‘tuzağa’ düşürüldü. Eğer öyle ise hem Mardin halkından hem de Türkiye’den özür dilenmesi gerekir. Çirkinlik sergilemek isteyenler için mutlaka başka mekânlar vardır. ‘Medrese’lerin böyle çirkinliklere mekân olmasını izah etmek mümkün değildir.

Unutmamak gerekir ki “Asya’yı/Doğu’yu” uyandıracak olan şey müstehcenlik değil; “din ve kalp”tir. Büyük İslâm âlimi, “Bitlisli Said Nursî”nin şu sözü, bilhassa bölgedeki yöneticilere kulak küpesi olmalı: “Hem ekser enbiyanın Asya’da zuhuru, ağleb-i hükemanın Avrupa’da gelmesi, kader-i ezelînin bir remzi, bir işaretidir ki, Asya akvâmını intibâha getirecek, terakki ettirecek, idare ettirecek, din ve kalbdir.” (Mektubat, 311-313)

Müstehcen yayınlara da, müstehcenliği yayan ‘san’at ve san’atçılara’ da itirazımız sürecek ve sürmeli…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*