“Mekke’nin fethi” örneği

Kâinatın Efendisi (asm), Hicretin 8. senesinde doğduğu yer olan Mekke’ye geldi ve kimsenin burnunu kanatmadan burayı fetheyledi. (Miladî: 1 Ocak 630)

Oysa, bu tarihten sadece sekiz sene kadar evvel buradan göçmek ve terk–i diyâr etmek zorunda kalmıştı.

Sadece kendisi değil, başta Hz. Ebubekir olmak üzere, sahabilerinin de çoğu burayı terk ile Medine’ye hicret etmek mecburiyetinde kalmıştı.

Aradan geçen sekiz senelik zaman zarfı içinde ise, insanlık tarihinin en kayda değer mücadele örnekleri yaşanmıştı. Bedir, Uhud, Hendek, vesaire…

Bunların yanı sıra, bir başka mücadele tarzı daha yürütülmüştü ki, bunlar günümüz insanları tarafından bilhassa örnek alınması gereken fikir ve mesaj yüklü mânâ tablolarını teşkil ediyor.

Meselâ, sekiz sene evvel zorla ve hatta öldürülmek tehdidiyle terk etmek mecburiyetinde kalmış olduğu Mekke’ye dönen Fahr–i Âlem (asm), şehrin etrafını on bin kişilik İslâm ordusuyla kuşattıktan sonra, Mekke halkına şu fermânı gönderiyor:

1) Kim ki, elinden silâhı bırakırsa;

2) Kim ki, Ebû Süfyan’ın evine sığınırsa;

3) Ve her kim ki evine girip kapısını katapatırsa, ona emân verilmiştir, ona dokunulmayacaktır.

Neticede, Mekke halkı bu fermânı dinliyor, sıralanan maddelere riayet ediyor ve hemen hiç kan dökülmeden, Mekke’nin fethi müyesser oluyor.

İşte, İslâm tarihinin en güzel ve en kutlu fethi budur.

Kan dökmek ve zorla şehir halkını dize getirmek yerine, önce kalpler, ruhlar fethediliyor.

Ardından, muhtemel mukavemet noktalarını kırmak ve şiddetle karşı koyma riskini ortadan kaldırmak için, harikulâde tedbirler alınıyor, yahut çarelere başvuruluyor.

Başvurulan bu tedbir, çareler ve prensipler arasında, bilhassa şu hususlar dikkat çekici:

* Kan dökülmeden yapılacak bir fetih hareketi için, mâkul bir zaman bekleniyor. Yani, fevkalâde bir zamanlama stratejisi uygulanıyor. Hani, belki Hicretin 6. yahut 7. senesinde bile ele geçirilebilecek bir şehrin kansız ve kinsiz şekilde fethedilebilmesi için, tam 8 sene sabır içinde bekleniliyor.

* Fetihten öncek, mükemmel bir diplomasi faaliyeti yürütülüyor. Müşriklerin hata yapması ve bilhassa Hudeybiye şartlarını ihlâl etmesi bekleniliyor. Yaptıkları hata, onlara (özellikle lider konumundaki Ebû Süfyan’a) en tesirli bir şekilde ihsas ediliyor.

* İlle de savaş ve kan dökme yolu tercih edilmeyerek, sekiz sene müddetle halkın kalbi fethedilmeye, ayrıca tebliğ edilen kudsî mesajlarla halkın vicdanına seslenmeye çalışılmış. Bunda da, mükemmel bir başarı sağlanmış. Öyle ki, Mekke’nin etrafını saran Muhammedî (asm) ordunun neferatına karşı, herhangi bir organize harekât teşebbüsünde dahi bulunulamamış. Yani, tepkiler ferdî olmanın ötesine gidememiş.

Hülâsa: İslâmî mânâdaki fetihler için, ister bir ferdi, ister bir aileyi, ister bir toplumu seçelim, bu hizmetlerde Mekke’nin Fethini bilhassa örnek almalı ve o süreçte yaşanan hal ve hareketlerden büyük ibret dersleri çıkarmalıyız.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*