Mesih, Mehdi, Müceddit

Eskiden siyasî liderlere Mehdilik, mücedditlik gibi makamlar izafe edilmezdi. Ne yazık ki, son yıllarda bu noktadaki hassasiyet de aşıldı.

Türedi bazı kimseler, beğendikleri, zaman zaman göklere çıkarırcasına övdükleri siyasî liderine haddini fazlasıyla aşan makamlar yüklüyor.

Öte yandan, daha önceleri gibi günümüzde de parlatılmaya çalışılan bazı hoca kılıklı şarlatanlara benzer makamları yükleyenler var. Meselâ diyorlar veya demeye getiriyorlar ki: Benim hocam, şeyhim, liderim dünyada bir tanedir. Onun eşi benzeri yoktur. Kendileri ya Mesih, ya Mehdi, ya Müceddittir.

Bu işin bizi ziyadesiyle üzen tarafı ise, Risâle-i Nurları okumuş veya okuyan bazı kimselerin de böylesine safsatalara inanması, yahut kendince tevil yoluna giderek fena ve fani adamların peşinden gitmesidir. Bazıları da maalesef çetin iddialar ileri sürüyor.

*

Mehdi-Mesih-Müceddit piyasasına baktığınızda, karşınıza bir düzine adam çıkıyor. Borsası yüksek yani. Oysa, Ahirzaman Mehdisi bir tanedir. O da, bu işe heves etmekle, yahut iddiada bulunmakla olacak şey değil.

Mehdi’nin kim olacağı, tamamiyle İlâhî takdire bağlı. Kesbî çalışmalarla o makama çıkılmaz, o makam elde edilmez.

Risâle–i Nur’da açıkça izah edilen bu hakikate rağmen, bazıları aynı daire içinde zihinleri bulandırma metotları kullanarak, Mehdilik meselesini saptırmaya çalışıyor.

Hariç dairelerde avcılık yapsalar, o “sayyâd–ı bîinsaf”ın hiçbiri umurumuzda olmazdı. Ama ne yazık ki, fikrî ve kalbî bulanıklığını getirip Risâle–i Nur’a bulaştırmaya çalıştırıyorlar; işte biz de bu sebeple aynı doğruları mükerreren hatırlatmak ihtiyacını hissetmekteyiz.

Hülâsa, Mehdi taslaklarının gönüllü (bir kısmı paralı) meddahlarını dinlediğimizde, çıkardıkları kitap, broşürleri okuduğumuzda, yahut son yıllarda yüklendikleri sosya medyadaki propagandalarına bakıldığında, şu hususları açıkça anlamak mümkün:

1. Bunlar, Risâle–i Nur’daki ilgili bahisleri maalesef anlamamışlar. Bazısı da zaten anlamak istemiyor, çünkü maksatları “üzüm yemek” değil; münakaşa çıkarmak, kargaşa meydana getirmek istiyorlar.

2. Bunlar, Risâle–i Nur’daki “hikmet–i ipham” hakikatinden bihaber oldukları gibi, aynı zincirin devamı ve temel halkaları olan “sırr–ı teklif ve imtihan” hakikatinden de bir hayli uzak duruyorlar.

3. Üstad Bediüzzaman’ın “Risâle–i Nur bu meseleyi halletmiştir. Mehdi meselesini medar–ı bahsetmeyin, üzerinde başkalarıyla münakaşa etmeyin: Zira, o takdirde ehl–i dünya taarruz, ehl–i diyanet de itiraz etmeye başlar” yönündeki mesaj ve tavsiyelerine rağmen, bir kısım kendini bilmezler, bu Mehdi meselesini münakaşa zeminine çekmeyi en büyük marifet zannediyor. Alâmet–i fârikaları gibi, en büyük sermayeleri de “hikmet–i ipham” perdesi altındaki bu meseleyi kurcalamak olmuştur.

4. Bunlar, merhum Hasan Feyzi’nin bir mektubunda (Emirdağ Lahikası: 75) silsile–i siyâdet ve şerâfete bağlı olarak gördüğü Üstad Bediüzzaman için sarf ettiği “Üstad’ım, bir hikmete binaen hakikî hüviyet ve milliyetini setr ve ihfâ ediyor” sözündeki sırrı da anlamıyorlar, yahut anlamak istemiyorlar. Çünkü, işlerine gelmiyor da ondan.

Bunlara daha başka maddeleri de eklemek mümkün. Ama bu kadarı bile maksadı hasıl etmeye kâfi gelir.

*

Son olarak bir noktayı daha hatırlatmakta fayda görüyoruz. O da şu: Bilerek, yahut bilmeyerek olsun, kafaları karıştırmak, zihinleri bulandırmak isteyenler her zaman için ortalıkta bulunabilir. Onlar da, kendilerince bir vazifeyi ifaya çalışıyorlar. Bu, aslında çok da büyütülecek, yahut mühimsenecek bir mesele değil… Asıl önemli mesele, Risâle–i Nur’daki “hikmet perdesi”yle örülü izahları bilmek ve o izahlar istikametinde ihlâsını, sadâkatini, i’tidalini hiç bozmadan, hiç sarsılmadan, hatta en ufak bir tereddüde dahi kapılmadan hizmetine aynen devam edebilmektir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*