Modern Türkiye modeli

İlginç şeyler yaşıyoruz. Dün oynanmış bir senaryoyu, hiç oynanmamış veya orijinal diye size sunsalar, neler hissedersiniz? Evvelâ akıllı geçinen muhatabınızın aptalca şeytanlığına mideniz bulanır, sonra “enayi” yerine konulmanın sıkıntısı sizi basar… İnsanın “nisyan”dan (unutma fiilinin kökü) geldiği doğrudur. Fakat hayatî bir meselede bu kadar unutkan olmak “geri zekâlılığa” alâmet sayılır.

Türkiye’nin, Amerika’daki meşhur adamlarca, İslâm dünyasına “model ülke” olarak takdim edildiği bugünlerde, mazide yaşadığımız yüzlerce oyun bize “orijinal” olarak takdim ediliyor. Amerikalı Wolfowitz, Safire ve Perle gibi “aptal şeytanlardan” ders alarak İslâm coğrafyasının karşısına “Modern Türkiye modeli” ile çıkıyor. Diğer taraftan kafası pek çalışmayan Başkan ile Savunma Bakanları da aynı teraneyi tekrarlıyorlar.

Zihnimde meşhur hahambaşı Haim Naum ile Safire, Wolfowitz ile Curchill arasında bağlar oluştu. Mutlaka, genç cumhuriyeti, dininden, köklerinden ve hayatî unsurlarından soyutlamaya kalkışanların arkasında bugünkü kadar yüksek teknolojilerle donatılmış enstitüler yoktu. Fakat buna mukabil, cehalet içinde inleyen, hürriyetlerden tamamen mahrum ve dünyada olup-bitenden habersiz bir İslâm dünyası vardı. Şartların müsbet şekilde değiştiğini kimse inkâr edemez. Türkleri yere-göğe sığdırmayan konferanslarla Amerika’dan Lozan’a gelen Naum’un yaptıklarını hepimiz biliyoruz. 1925’ten 40’lara kadar uygulanan modelin, 1950’lerden sonra küçük değişikliklerle İslâm coğrafyasında da tatbik edildiğini daha önce de belirtmiştik. Yolu dinsizliğe çıkan bir “BİDA” hareketini başlatan mülhidlerin, Anadolu’da yaptıklarıyla; Irak, Suriye, Libya, Mısır ve Tunus gibi bilhassa Arap ülkelerinde yaptıkları arasındaki farklar fazla değildi…

Fikir, model ve hedef aynı olmakla beraber, coğrafyanın, kültürlerin ve ırkın projede aksaklıklar oluşturmaması için küçük bazı rötuşlarda bulunanların, aynı planı biraz değiştirerek tekrar âlem-i İslâmın önüne koyması ilginçtir.

Savunma Bakan Yardımcısı, yanında bir çok maske dolaştırmasına rağmen, daha ziyade ikisini kullanıyor. Resmî görüşmelerde, kendilerine kulluğu kabul etmiş menfaat zebunu kişilere takındığı tavır biraz da edepsizcesine… Tepeden seyreden bu tipe göre, mevcut idareler—Kemalizm ve kendi menfaatleri adına—Washington’un her dediğini yapmak zorunda. Medya veya halk önündeki diğer yüzü bambaşka… Tıpkı Haim Naum’un methiyeleriyle süslü konuşmalarıyla bizi yere-göğe sığdıramıyor.
Dünyayı menfaatlerine göre dizayna çalışan bu haris ekip, değişen dünya şartlarına adapte olabilecek bir planı maalesef ortaya koyamamış. Anadolu’da Türkçülüğü, Araplarda Arap ırkçılığını tam bir asırdır dalgalandırdıktan sonra, hemencecik Türkiye’yi “Sevgili model ülke” olarak takdim etmek, size de şeytanın aptalca bir oyunu gelmez mi? İçimizdeki “Kemalist” kullarınızla yaktığınız bunca fitne ateşinden sonra; ekonomisi, dış politikası ve sosyal hizmetleriyle yerlerde sürünen bir ülkeyi hangi yüzle “model ülke” olarak takdim edeceksiniz… Türkiye ile Arapların arasına koyduğunuz bunca düşmanlığın—okul kitaplarına kadar sızmış—varlığını görmemezlikten gelerek teori geliştiren Bernard Levis, Safire ve Huntington gibi düşünürlerin, hakikaten “Ortadoğu politikasında” şeytanın enayiler için kazdığı çukura düştüklerini herkes görüyor.

Belki de dessas İngiliz’in, mağrur Amerikalı’ya verdiği “servis hizmetlerinin” sonucu, bu hokkabazlıklar oynanıyor. Ayrıca bu oyunun, Ortaasya’dan, İnda-Malaya’dan tâ Marakeş’e kadar geniş bir coğrafya için yazıldığını da sakın unutmayın. Dünyada gelişen hak ve hürriyetler karşısında, bu coğrafyanın insanlarını temel haklarından mahrum bir şekilde, zararlı çatışmalardan masunca komite diktatörlükleriyle idarenin artık mümkün olmadığını, maalesef bizim 11 Eylülcüler hâlâ anlamış değiller.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*