Muğla’dan izlenimler

Ortada geniş ve verimli ovanın dört tarafını çevreleyen dağların eteklerinde kurulu olan Muğla, merkeze bağlı ilçe ve mahallerden müteşekkil olarak âdeta Osmanlı ailesini temsil eder.

İslâm hâkimiyetinden önceki medeniyetler tarafından Karya, İslâm hâkimiyeti sonrasında da Menteşe ilçesi ile Bayır, Kötekli ve Yeniköy olarak kısa ziyaretimizde, görebildiğimiz beş beldedir.

Muğla merkezi, yüksek binaların rahatsız edici baskısından, ufku kapatmasından ve özellikle şehrin gürültüsünden kaçanların ve orman arayanların beldesidir. Burada, dağa doğru kurulu mahallerde yerli halkı, düz alana doğru inildikçe birden fazla katlı yapıların bulunduğu bölgede ise dışarıdan gelen muhacirleri görmek mümkün. Dağa doğru binalar en fazla iki katlı, aşağılarda ise dört kattan fazlasını görmek nadirdir.

Muğla ve ovasında yer alan beldelerin dışarıyla olan irtibatını, coğrafî yapısının zorlaştırması buralardaki gelişimi yavaşlattığı görülen bir gerçek. Yıllarca il merkezi olma vasfına sahip olmasına rağmen Sıtkı Koçman Üniversitesinin ana yerleşkesinin Kötekli’de olması, nüfus gelişimi rekorunu sanki kaptırmış gibi. Menteşe, ilçe sınırlarında kalan Kötekli sayesinde, diğer mahallere nisbeten en yüksek nüfus artışı oranına sahiptir. Bu artışın çok sebebi yanında, en tesirli olanı elbette üniversitedir. Bir beldeye büyük ölçekli kurum ya da kuruluşun gelmesi, başta nüfusu olmak üzere pek çok noktasını etkiler. Getireceği bütün katma değer faydaları elbette tartışılmaz. Lâkin bu getiri, o bölgenin ana dokusuna faydalı olmalıdır.

İşte ana yapı meselesinde, bu bölgedeki hatıralarımızda bizi endişelendiren, istikbalî kaygıya kadar gidebilecek bir hususa dikkat çekmek isteriz.

Üniversite hayatı; tahsil için baba ocağından ayrılan gençlerin, serbest hayat ile karşılaştıkları ilk imtihan alanıdır. Kötekli’deki gençlerin hâllerini uzaktan uzağa gördükçe, içten içe yaptığım şu muhasebeden, doğrusu içim karardı. Manevî hayattaki kayıpların, üniversite ile maddî hayata gelen kazanımlardan daha fazla olması, sosyolojik acı bir gerçek olarak ortadadır.

Aslında, Muğla’nın bu psiko-sosyal vahim vaziyeti, ülkemizin genelini temsil etmektedir. Bu durum, iki dünya hayatının muvazenesinde kayıpların yaşandığı bir olgudur. Endişe verici bu hâlin muhatapları, kendini bilmektedirler. Dünyevî kazanımları, kalkan gibi kendilerini savunmada kullansalar da rahatsız olan vicdanlarının seslerini bastıramazlar. Bunun da şahitleri, ehli vicdan ile olan görüşmelerdeki serzenişlerdir.

Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak, bilmem ki bu hâli ne kadar anlatabilir! Elbette bu deyimde, iki maddî varlığın kıyaslaması yapılır. Yukarıda nakletmeye çalıştığımız ise maddî getiri ile giden manevî kayıplar.

Her maddî kazanç, bir manevî kayba sebep olacak demek, hatadır ama bu denklemin bir doğru çözümü vardır. Eğitim-öğretimdeki hedef ile ekonomideki hedef müşterek olup, birbirini kollayan ve mutlaka her ikisinin ana maksadının da millî ve manevî değerlerin korunarak, yükseltilerek devam ettirilmesi, olmalıdır.

Her mahallin kendine mahsus coğrafî, iktisadî varlıkları o bölgenin an’anevi değerleri, gelenek ve görenekleriyle insanlarının kemâle ermesine vasıta olmalıdır.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*