Namaz hakikati

Dinimizin direği ve imandan sonra en büyük hakikat olan namaz, çok harika ve yüklü mânâları muhtevîdir.

Risale-i Nur’da bu manalar en güzel bir şekilde anlatılmaktadır.

Namazın manasını “Cenab-ı Hakk’ı tesbih ve tazim ve şükür”1 olarak beyan eden Risale-i Nur, “Namazın hasenâta fihriste olduğunu, çünkü namaz; savm (oruç), hac, zekât ve sair hakikatleri havi olduğu gibi, idrakli ve idraksiz mahlûkatın ihtiyarî ve fıtrî ibadetlerinin numunelerine de şamildir. Meselâ; secdede, rükûda, kıyamda olan melaikenin ibadetlerini, hem taş, ağaç ve hayvanların o ibadetlere benzeyen durumlarını andıran bir ibadettir”2 şeklinde izah etmektedir.

Peygamber Efendimiz Aleyhissalatu Vesselâm eliyle mü’minlere “mi’rac hediyesi” olarak getirilen namaz, aynı zamanda mü’minlerin bir mi’râcıdır. “Namaz, kul ile Allah arasında yüksek bir nispet ve ulvî bir münasebet ve nezih bir hizmettir.” Namaz, kalplerde azamet-i İlâhiyeyi tesbit ve idame ve akılları ona tevcih ettirmekle adalet-i İlâhiyenin kanunlarına itaat ve nizam-ı Rabbanîye imtisâl ettirmek için, yegâne İlâhî bir vesiledir. Zaten insan medenî olduğu cihetle, şahsî ve içtimâî hayatını kurtarmak için, o kanun-u İlâhiye muhtaçtır.”3 İnsan için “asıl vazife-i fıtrat ve esas-ı ubudiyet ve kat’î borç olan namaz”4 “ruha hayat verip”5 ebedî saadete yegâne kıymettar ve mühim bir vesiledir. “Sair mübah [yani yapılmasında günah veya sevap olmayan] dünyevî amelleri ibadet hükmüne getiren, bu sûrette bütün sermaye-i ömrünü ahirete mal eden ve fani ömrü bir cihette ibka eden namazla”6 insan adeta, “şu kâinattan maksad-ı a’lâ olan tezahür-ü Rububiyete karşı, ubudiyet-i külliye-i insaniyeyi yapmak”7 vazifesini bir nevî yerine getirmektedir.

“Şu kâinata geldikten sonra iki cihet ubudiyeti olan; bir ciheti gaibâne bir sûrette; diğeri, hazırane muhataba suretinde ubudiyetle mükellef insan”8 namaz vasıtasıyla bu kulluk mükellefiyetini de yerine getirmektedir. Meselâ, “Fatiha-i şerifede, tâ başından ‘İyyâke [Ancak Sana]’ kelimesine kadar gaibane meth-ü sena ile bir huzur gelip ‘İyyâke’ hitabına çıkılması, yani gaibane marifetten hazırane ve muhatabane bir makama terakki edilmektedir.”9 Hem, “bütün şükür nevilerini içine alan en cami ve fihriste-i umumiye olan namaz,”10 “üç büyük taifenin ibadetini de içine almaktadır. Birincisi, insanın vücudundaki bütün aza ve zerrâta racidir ki, bu itibarla şükr-i örfîyi eda etmiş olur. İkincisi, bütün ehl-i tevhidin cemaatlerine aittir; bu cihetle şeriata itaat etmiş olur. Üçüncüsü, kâinatın ihtiva ettiği mevcudata işarettir; bu itibarla, şeriat-ı fıtriye-i kübraya tabi olarak, hayret ve muhabbetle, kudret ve azametin arşı altında sâcid ve âbid olmuş olur.” 11

Sevgili Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm’ın büyük bir mu’cizesi olan mi’râc-ı azimin küçük bir numunesi namazdır. “Her mü’minin namazı, onun bir nevî miracı hükmündedir. Ve o huzura lâyık kelimeler ise, Mi’râc-ı Ekber-i Muhammed Aleyhissalatü Vesselâm’da söylenen sözlerdir. Onları zikretmekle, o kudsî sohbet tahattur edilir. O tahatturla o mübarek kelimelerin manaları cüziyyetten külliyete çıkar.”12 ve böylece “insan bütün mahlûkatın tayyibat-ı mübarekelerini ve salâvat-ı tayyibelerini kendi hesabına o Cemil-i Lemyezel ve Celil-i Lâyezâl’e hediye edip ve Resûl-i Ekrem’ine selâm etmekle biatını tecdid ile tenvir etmek için şu kasr-ı kâinatın intizam-ı hakîmânesini müşahede edip Sani-i Zülcelâl’in vahdaniyetine şahadet eder.”13

Bütün bu derunî manaları cami olan ve “bir nevî miraca çıkmak demek olan namazı kılmak ne kadar hoş, ne kadar güzel, ne kadar şirin, ne kadar yüksek, ne kadar aziz ve leziz, ne kadar makul ve münasip bir vazife, bir hizmet, bir ubudiyet, bir ciddî hakikat olduğu aşikârdır.”14 Öyle ise, “Rabbülâlemînin ulûhiyetinin izharına karşı, zaaf içinde aczimizi, ihtiyaç içinde fakrımızı ilândan ibaret olan ubudiyet ile ve ubudiyetin hulâsası olan namaz ile mukabele etmek”15 her mü’minin boynunun borcu ve zimmetidir. “Hem namazda ruhun ve kalbin ve aklın büyük bir rahatı vardır. Hem cisme de o kadar ağır bir şey değildir.”16 Hem “namaz kılmak, hakiki bir insan gibi, hakiki bir hayat-ı daime için sa’y etmektir.”17

Netice olarak; “Bu misafirhane-i dünyada aciz ve fakir kalbimize kut ve gına ve elbette menzilimiz olan kabirde gıda ve ziya ve her halde mahkememiz olan mahşerde senet ve berat ve ister istemez üstünden geçilecek sırat köprüsünde nur ve Burak olacak bir namaz, neticesiz midir? Veyahut ücreti az mıdır?”18

Öyleyse haydin namaza, haydin kurtuluşa!

Dipnotlar:
1- Sözler 70,
2- İşârâtü’l-İ’câz 75,
3-age.76,
4-Sözler 74,
5- İşaratü’l-İ’caz 76,
6-Sözler 41,
7-age.417,
8-age.526,
9-Şualar 232,
10-Mektubat 612,
11- İşaratü’l-İ’câz 42,
12- Şuâlar 156,
13-Sözler 77,
14-age.81,
15-age.206,
16-age.41,
17-age.429,
18-age.428

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*