İmandan sonra en büyük hakikat: Namaz

Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı Kerîm’inde, yüz yerde edâsını emrettiği namazdan daha büyük bir hakîkat olsa idi, imandan sonra onu emrederdi.

Evet, nasıl ki Fatiha Kur’ân’a, insan kâinata fihristedir; namaz da hasenata fihristedir. Çünkü namaz; savm, hac, zekât ve sair hakikatleri havi olduğu gibi, idrakli ve idraksiz mahlûkatın ihtiyarî ve fıtrî ibadetlerinin nümunelerine de şamildir. Meselâ secdede, rükûda, kıyamda olan melâikenin ibadetlerini, hem taş, ağaç ve hayvanların o ibadetlere benzeyen durumlarını andıran bir ibadettir. (…)

Arkadaş! Namaz, kul ile Allah arasında yüksek bir nisbet ve ulvî bir münasebet ve nezih bir hizmettir ki, her ruhu celb ve cezb etmek namazın şe’nindendir. Namazın erkânı, Fütuhat-ı Mekkiye’nin şerh ettiği gibi, öyle esrarı havîdir ki, her vicdanın muhabbetini celb etmek, namazın şe’nindendir. Namaz, Hâlık-ı Zülcelâl tarafından her yirmi dört saat zarfında tayin edilen vakitlerde manevî huzuruna yapılan bir dâvettir. Bu dâvetin şe’nindendir ki, her kalb, kemal-i şevk ve iştiyakla icabet etsin ve mi’raçvârî olan o yüksek münacata mazhar olsun.

Namaz, kalblerde azamet-i İlâhiyeyi tesbit ve idame ve akılları ona tevcih ettirmekle adalet-i İlâhiyenin kanununa itaat ve nizam-ı Rabbaniye imtisâl ettirmek için yegâne İlâhî bir vesiledir. Zaten insan, medenî olduğu cihetle, şahsî ve içtimaî hayatını kurtarmak için, o kanun-u İlâhiye muhtaçtır. O vesileye müraat etmeyen veya tembellikle namazı terk eden veyahut kıymetini bilmeyen, ne kadar cahil, ne derece hasir, ne kadar zararlı olduğunu bilâhare anlar, ama iş işten geçer.
İşârâtü’l-İ’câz, (yeni tanzim) s. 74-76
***
Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı Kerîm’inde, yüz yerde edâsını emrettiği namazdan daha büyük bir hakîkat olsa idi, imandan sonra onu emrederdi.
Tarihçe-i Hayat, (yeni tanzim) s. 1074
***
Namazın mânâsı, Cenâb-ı Hakk’ı tesbih ve tâzim ve şükürdür. Yani, celâline karşı, kavlen ve fiilen “Sübhanallah” deyip takdîs etmek; hem, kemâline karşı lâfzen ve amelen “Allahuekber” deyip tâzim etmek; hem, cemâline karşı kalben ve lisânen ve bedenen “Elhamdülillah” deyip, şükretmektir.

Demek tesbih ve tekbir ve hamd, namazın çekirdekleri hükmündedirler. Ondandır ki, namazın harekât ve ezkârında, bu üç şey, her tarafında bulunuyorlar. Hem, ondandır ki, namazdan sonra, namazın mânâsını te’kid ve takviye için şu kelimât-ı mübâreke, otuz üç defa tekrar edilir. Namazın mânâsı, şu mücmel hulâsalarla te’kid edilir.
Sözler, 9. Söz, (yeni tanzim) s. 70
***
Birtek saat, beş vakit namaza abdestle kâfi gelir. Acaba, yirmi üç saatini şu kısacık hayat-ı dünyevîyeye sarf eden ve o uzun hayat-ı ebedîyeye birtek saatini sarf etmeyen ne kadar zarar eder, ne kadar nefsine zulmeder, ne kadar hilâf-ı akıl hareket eder! Zîrâ, bin adamın iştirak ettiği bir piyango kumarına yarı malını vermek, akıl kabul ederse—halbuki, kazanç ihtimâli binde birdir—sonra yirmi dörtten bir malını yüzde doksan dokuz ihtimâl ile kazancı musaddak bir hazîne-i ebediyeye vermemek, ne kadar hilâf-ı akıl ve hikmet hareket ettiğini, ne kadar akıldan uzak düştüğünü kendini âkıl zanneden adam anlamaz mı?

Halbuki, namazda ruhun ve kalbin ve aklın büyük bir rahatı vardır. Hem, cisme de o kadar ağır bir iş değildir. Hem, namaz kılanın diğer mübah dünyevî amelleri, güzel bir niyet ile ibâdet hükmünü alır. Bu sûrette bütün sermâye-i ömrünü âhirete mal edebilir. Fânî ömrünü bir cihette ibka eder.
Sözler, 4. Söz, (yeni tanzim) s. 41

LÛGATÇE:
savm: Oruç.
hâvî: İçine alan.
müraat: Riayet, saygı göstermek. Korumak, hıfzetmek, saklamak.
şe’n: İş, yeni olan hal. Fls: Bir şeyin hususiyetinin fiilî tezâhürü, neticesi ve eseri.
erkân: Rükünler, esaslar, şartlar.
esrar: Sırlar.
te’kid: Kuvvetlendirme.
ibka: Bâkileştirmek, devamlı etmek.
nisbet: Bağ.
Fütuhat-ı Mekkiye: Muhyiddin-i Arabi’nin (k.s.) bir eserinin adı.
tesbit: Sabitleme, sağlam olarak yerleştirme.
hasir: Hasarete uğrayan. Zarara, ziyana uğrayan.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*