Papatya günlüğünden…

Selâm olsun gönlü aşkla, hayranlıkla; lisânı binler şükür ile Nurları haykırmak isteyen Nur kardeşlerim…

İnsanın ruhu, aklı, bedeni Nurlarla buluşmaya başladığında sanki yepyeni bir bedenle ruh ile yeniden doğuyor gönlüne güneşler. Yıllardır sanki en yakınını bekler gibi. En sevdiğinden en özel mektupları alır gibi. İlk kez bu kadar özel hisseder gibi. Kusurlarını ilk kez bu kadar yakın merceklerden görür gibi. Öyle bir iştiyak duyuyor ki, Nurları anlamak, yaşamak, anlatmak; en yakınından haykırmak isteyen bir ruhu oluyor. Tüm bunları Risâle-i Nur hissettiriyor. Tüm bunlardan Aziz Üstad’ın (ra) haberi oluyor. İşte bu duyguları yaşayan tüm kardeşlerime, yada yeni tanıyan kardeşlerime; yalnız değilsiniz, selâm olsun sizlere diyerek başlamak istedim sözlerime…

İnsanın Nurları okumaya başladıktan sonra duygularında, lisânında, nazarındaki dünyâ, âhiret, ölüm, Allah (cc) kavramları ve inkişâfı, kendine bakış açısı, kendini izlemesi, dünyasındaki ufacık bir sivrisineğe bakış açısı bile ne kadar nur ile doluyor…

Bütün benliğinin tek bir şey için çalıştığını hissetmen, sanki onun ile nefes aldığını düşünmen… Yıllardır susuz çöllerde susuzluğunla yandığını, susuzluğuyla yananlarla yeniden doğduğunu… Sanki bütün ruhunun her Nur dersinde nurlandığını… Yıllardır acılar içinde bu açmayı bekleyen ruhunun sulandığını… Sanki papatyanın doğduğu ilk günden bu ânı beklercesine bir bekleyiş… Sonsuz bir papatya kokusu gönlünde, ruhunda… Ve tüm bu duygularını—fıtratının haykırışlarını—, yıllardır hissetmediğin duyguları hissetmeye başlaman… Bunların hepsini; Risâle-i Nur’un, Üstad dedikleri bir dâvâ adamının hissettirmesi… Kim bu Üstad? Üstad ne demek? Dâvâ nedir, neler yapmışlar bilmeden… Ve tüm bunları Allah’ın dilemiş, takdir etmiş olması ve uzun yıllardır özlediğim namaz… Bunları hissettiğini bilen bir Rab. Tüm çâresiz hislerini, seni bilen bir Rabbinin olduğunu ilk kez bu kadar yakından hissetmen…

İslâmiyet ile şereflenmek… Hele ki bu, Risâle-i Nur çatısı altında o kadar bambaşka ki… Sohbetler, dersler, hissettiklerin… Aslında tüm bunlar dışında en önemlisi ilim öğrenmek, öğrenirken öğretmek… İlimlerden de en üstünü mârifetullah ilmini bu kadar kısa sürede, özetin de özünü öğrenmen ve sana açılan yollar… Tüm kardeşlerimize bu yollar açık. Yola çıkmak lâzım. Yollarımız her dâim açık elhamdülillâh. Cennetimsi bir zamandayız… Genciz… Ruhumuzda gençliğin gül kokuları var. Ruhumuz bu kadar açken, hâlâ ölmemişken, hâlâ okumamız için zamanımız var çok şükür.

Kur’ân’a talebe olmak, olabilmek… Efendimize (sav) en güzel şekilde hizmet edebilmek uğruna, her şeyden vazgeçmek gerekmez mi? Dünyalık hayallerin, dünyalık hırsların seni ne kadar mutlu ediyor hiç düşündün mü? Asıl kudsî mutluluk İslâm nur okyanusunda bir şûlecik olabilmek, bir küçük papatya besleyebilmek, ‘ümmetî, ümmetî’ ağlayışlarını ruhunun odacıklarında hissedebilmek. Bir damla olabilmek Nurların içinde. O damlayla yüreği aç susuz kalmış yangın dolu gönüllere su serpebilmek. İlim öğrenilen bu yolda her türlü zulüm ve baskılara dayanabilmek Allah nâmına, gerekirse kendinden bile vazgeçebilmek Zübeyir Gündüzalp gibi… Üstad’ı görmeden Zübeyir Gündüzalp sadakati… Bu yolları aşabilmek için; vakit dolmadan el ele, gönül gönüle verebilmemiz duâsı ile… Gönlü yanan, hâlâ yüreğinde bir şeyler kıpırdayan, yüreği sâfî kardeşlerim, daha çok okumak, anlamak, anlatmak için; ele ele değil, tüm zerrelerimizle gönül gönüle verelim… Selâmetle kalın, Nurlar ile kalın, Aziz Üstad’ın yolunda kalın inşâallah..

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*