Risale-i Nur’da hikmet-i Kur’an ile felsefenin mukayesesi

Hepimizin bildiği gibi Üstad Risale-i Nur’da başta 12. Söz, 17. Lem’a’nın 5. Notası ile 25. Söz’ün 5. Şua’ının 2. Cilvesi olmak üzere muhtelif yerlerde ve ayrıca iman ve küfür muvazelerinde de bu husustan bahsetmektedir.

Bu yazıda bu muvazeneleri kısa ve öz bir şekilde belirtmek istiyorum:

Medeniyet-i hâzıra, felsefesiyle hayat-ı içtimaiye-i beşeriyede (toplum hayatında); 1) Nokta-i istinadı (dayanma noktasını) kuvvet kabul eder, 2) Hedefi menfaat bilir, 3) Düstur-u hayatı cidal (hayat bir mücadeledir) tanır, 4) Cemaatlerin rabıtasını (aralarındaki bağı) unsuriyet (ırkçılık) ve menfî milliyet (bölücü milliyetçilik) bilir. 5) Gayesi, hevesat-ı nefsaniyeyi (nefsî arzuları) tatmin ve hâcât-ı beşeriyeyi tezyid etmek (insanlığın ihtiyaçlarını ziyadeleştirmek) için bazı lehviyattır.

Bunların beşeriyette neler kaybettirdiğine baktığımızda, şu durumlar ile karşı karşıya gelmekteyiz: 1) Kuvvetin şe’ni (gereği) tecavüzdür; 2) Menfaatin şe’ni, her arzuya kâfi gelmediğinden, üstünde boğuşmaktır; 3) Düstur-u cidalin şe’ni (mücadele düsturunun gereği), çarpışmaktır; 4) Unsuriyetin şe’ni (bölücü milliyetçiliğin gereği) başkasını yutmakla beslenmek olduğundan, tecavüzdür. 5) Gâyatı hevesat-ı nefsaniyeyi tatmine yetmediğinden insanlığı felâkete sürüklemektir.

Hikmet-i Kur’âniyenin hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeye ne kazandırmış olduğuna bakacak olursak, bu bozuk felsefenin 5 tane esasına ne cevap verdiğine bakalım:

1) Nokta-i istinadı kuvvet yerine hakkı kabul eder, 2) Gayede menfaat yerine fazilet ve rıza-i İlâhîyi kabul eder, 3) Hayatta düstur-u cidal yerine düstur-u teâvünü (yardımlaşma düsturunu) esas tutar, 4) Cemaatlerin rabıtalarında unsuriyet ve milliyet yerine rabıta-i dinî ve sınıfî ve vatanî kabul eder. 5) Gâyâtı (gayeleri), hevesat-ı nefsaniyenin nameşru tecavüzatına set çekip ruhu maâliyata (yüce duygulara) teşvik ve hissiyat-ı ulviyesini (yüce hisleri) tatmin etmektir ve insanı kemâlât-ı insaniyeye (insanlığın en üst mertebesine) çıkarıp insan yapmaktır.

Bu Kur’ânî düsturların hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeye neler kazandırdığına baktığımızda ise; Hikmet-Kur’âniye’de 1) Hakkın şe’ni ise, ittifaktır (birlikte hareket etmektir); 2) Faziletin şe’ni, tesanüddür (dayanışmadır); 3) Teâvünün şe’ni (yardımlaşmanın gereği), birbirinin imdadına yetişmektir; 4) dinin şe’ni, uhuvvettir (kardeşliktir) incizabdır (bir araya gelmektir ); 5) Nefs-i emmâreyi (kötü arzular ve hevesler peşindeki nefsi) gemlemekle bağlamak, ruhu kemâlâta (yüce duygulara) kamçılamakla serbest bırakmanın şe’ni, saadet-i dâreyndir (iki dünya mutluluğudur).

Bozuk felsefe olan bugünkü medeniyet-i hâzıra, edyan-ı sâbıka-i semaviyeden (eski semavî dinlerden) bahusus Kur’ân’ın irşadatından aldığı mehasinle beraber, Kur’ân’a karşı, böyle hakikat nazarında mağlup düşmüştür. Kur’ân’ın irşadatından aldığı mehasin; Kur’ân’ın adalet ve hakkaniyet düsturunu esas tutmasıdır ve Üstad burada gerçek İsevî Dini’ni takip eden Birinci Avrupa’dan bahsetmektedir.

Hasan Doğan

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*