-Allahım! Beni sana kavuşturacak bir hizmetle huzurunda durdur!-*
Rızâ makamına seyyahsın, rızayı arıyorsun. Öyle bir makam ki, kendini kül edeceksin gayrı küllü kül.. Maksat o, gaye o,—lügât hangi kelimeyle anlarsa melalimizden o kelime ile işte—rıza makamına yol almışsın.
“Eğer O razı olsa bütün dünya küsse ehemmiyeti yok” diyor zamanın bedîsi, ne demeli dost, bedî haklı değil mi? Sebeb-esbab ne, ya müsebbib kim? Sevgili dost, kaldır perdeyi.. Gör denizi..
Son rüyamda mektubunu okuyordum. Bismillah deyip devam etmişsin: Bismillah, âhiri de rızâlillah.. Denizi gördüm sevgili dost, sahil selâmete pek yakın, denizi gördüm, ‘ve minallâhi’t-tevfîk’ deyip bitirmişsin.. Hüdhüd-ü Süleyman getirmese de aldım mektubunu.. Kızdım içimden, ne denizi sevgili dost? Biz sadece susadık.. Her susadım diyene umman gösterilir mi? Kuyuyu gösterirler ilkin.. Suyu gör, denize daha var.. Kuyuda ya mev’ûde olacaksın yahut ceylan Yûsuf.. Dost, gece değince vakte kuyuda sûretini görmüşsün.. Suyu isteyen, denizi isteyen, sûreti neylesin? Susamışsın dost, susuzluğu gördün mü?
Rızâ makamına yol aldım demişsin.. Taaccüb sardı fikrimi, “Aldım” nedir, ben nedir? Sen-ben var iken hangi makamdan bahs edilir? O makama ‘ben’siz gir/ecek/sin. Tecrübe ettiğimden değil, suya kanıp denize vardığımdan, rızâlillahda yandığımdan hiç değil tedbiri istediğimden sadece. Takdir tamamlanmışsa tedbirin ne önemi var demiştin, sahi ne önemi var? Râzı ol.. ”Varlığın bana yetmez mi ki senden başka bir şey isteyeyim?” demişti Harakanlı Ebu’l Hasan.. Râzı ol..
Rızâ makamdasın.. ”O razı olsa..” diyorsun.. Öyleyse yoldaki dikenin acısından şekvâ niye? “O razı olsa.. diken gül görünür..” Esvabım yırtık diyorsun, lîsanım sükûn.. Bir meczûb görüyorum seni, rıza diyorsun ondan gayrısı sana mecnun demiş; Estağfirullah, bundan sana elem ne? Âlemin âlâmını zihnine dolanmış görüyorum. Boş ver gayrıyı! Ondan gayrısına lâ kılıcı çekmeyen nasıl “illâ” diyecek?
Rızâ makamı… Nâz-u niyaz hengâmı… Rızâ diyorduk, sadakası nedir bu işin sevgili dost? Ser kalbini âleme sevgili dost, sadaka-i câriye olsun. Kalbini infak etmeden Allah’a nasıl yol bulacaksın ki sevgili dost? ”Sadakaların en büyüğü, insanın bizâtihî kendisini tasadduk etmesidir” diyor Niyâzi-i Mısrî. Sahi dost, kendini tasadduk ettin mi? Tasadduk ettik mi kendimizi?
Rıza-lillah! Râzı mısın ondan? Nasıl rızâ beklersin, sen ondan râzı olmadan? Hiç aşkı tatmadan mâşukundan aşk bekleyen âşık gördün mü?
“Râdıyeten merdıyye”** hâsıl olmadan, nasıl döneceksin Rabbe?
Daha henüz susamışız. Kuyuya düşmedik, denizi görmedik, dalga ile çekişmedik. Sahi rızânın neresindeyiz sevgili dost?
Sahi sadece o razı olsa da razı olur muyuz ondan?
Dipnotlar:
*İbn Ataullah..
**Fecr/28
Benzer konuda makaleler:
- Dost, dost!
- Ey Sevgili! (asm)
- Tuzağa düşme(me)k!
- Ehl-i dünyamıyız, Ehl-i dinmiyiz?
- Farkında mısın, vakit geldi artık?
- Vuslat
- Size tevafuk dokundu mu?
- Risale-i Nur, imanı kuvvetlendirip ahlâkı düzeltiyor
- Bir babanın, evlenecek oğluna nasihati
- AKP’nin tahribatları 100 senede temizlenir mi?
İlk yorum yapan olun