Perşembenin gelişi Çarşambadan belliydi. Risale-i Nur´dan aldığımız gözlüklerle, süreci çok önceden okumuştuk. Henüz Soros, Amerika´dan Avrupa´ya geçişini ilân etmeden önce…
Çok önceden Şimal cereyanının yurtlarına dönmekte olduğunu belirtmiştik. Kuzu postuna bürünmüş Wolfowitz gibi kurtların gizleyemedikleri diş ve tırnaklarına işaret etmiştik. Bediüzzaman Hz.leri ahirzamanın bu tahripkâr cereyanından “şimal cereyanı” diye bahsettiğinden, hareketin mahiyetini tesbitimiz zor olmamıştı.
İsmine isterseniz sosyalizm, isterseniz kominizm deyiniz… Bu bozguncu hareketi isterseniz bolşevik, isterseniz leninist olarak nitelendiriniz. Tebeddül-ü esma ile hakikat değişmiyor. Buradaki hakikat ne idi? Dinsiz felsefeden doğma semavî dinlere düşmanlık değil miydi? Semavî dinlerin esas aldıkları tüm insanî değerlere, ahlâkî prensiplere ve tüm otoritelere başkaldırı değil miydi? Allah´ı inkâr eden, semavî dinlerin çerçeveledikleri insanî yaşayış biçimini reddeden; bozgunculuk, fitne, zulüm, anarşi ve kaosla hayatı yaşanmaz hale getiren bir cereyanın 11 Eylülden sonra yavaş yavaş Avrupaya yöneleceğini nur talebeleri önceden söylemişlerdi. Hatta bu zaviyeden bakarak hıristiyan – demokrat geçinen Merkel ile muhafazakâr geçinen Sarkozy iktidarlarının “Neocon”´ların truva atları olduklarını da belirtmiştik. “Yeni Muhafazakâr” ile “Yeni Liberal” tabirleri dünkü bolşeviklerin aktüel isimleri olabilir. Para, muhafazakârlık ve hürriyet gibi tabirlerle yalnızca avamı kandırmak mümkündür. Dünkü koministlerin biz müslümanlara faşist demelerini siz önemsemeyebilirsiniz. onların Frankfurt Okulu ile başlatıp devam ettirdikleri; insanî değerleri Avrupa´da tahrip projesinin kısmen başarıya ulaşmadığını kimsecikler söyleyemez. Eşcinsel nikah, nikahsız beraberliklerin sosyal devletin teminatı altına alınması doğum sonrasındaki çocukların anne yerine devlet himayasine alınması, ailenin önem sırasındaki yerinden kopup aşağıya yuvarlanması, kominikasyon tekniğinin ve medyanın ahlaksızlık ve anarşide son raddeye kadar kullanılması, kürtajın tüm Avrupa ülkelerinde kanunen serbestiyeti, cemiyetin tüketim toplumu olması için inşaa edilen devasa dünyevî mabedler, yeni alış – veriş merkezleri ve buna mümasil daha yüzlerce netice gösteriyor ki; tahripkâr deccaliyet hareketi kısmen başarıya ulaştı. Kısmen diyoruz, zira onların başarısını ürküten bazı tehlikeler var. Çok muhteşem ve büyük görünen muvaffakiyetlerini tehlikeye düşüren fikirler ve küçük küçük hakikatler, Avrupa´daki müslümanlar arasında hâlâ seslendiriliyor. Mesela hâlâ müslümanlar aile cephesinde direniyorlar. Aileye bağlı olarak birçok ahlâkî kaide ve prensibi hâlâ yaşayan insalar var. Bilhassa Allah´ın ve ahiretin varlığını isbata çalışan müslümanların varlığı kiliseye ve birçok hıristiyana ümit ve kuvvet veriyor. onların iki de bir “ölüm hakikatleri”ni gündeme taşıyıp, insanların dikkat ve bakışlarını o noktaya çekmeleri, bolşevikleri çok fena paniklettiriyor. Bilhassa bazı müslümanların “prototip aile” yaşamları ve oradaki mutluluk, Avrupa´da ailenin yeniden dirilişine vesile olur, diye çok korkuyorlar. “Dünya ve ahiret saadeti” konusundaki müslümanların müşahhas örnekleri, bu meşhur dinsiz cereyanı Avrupa´da müslümanların üzerine kışkırtıyor. onların, müslümanları faşistlikle itham etmelerinin arkasında; dinin, ailenin, ahlâkın, inancın ve insanî değerlerin alan kazanmaları korkusu yatıyor. İslam faşizmi diye bir şey var mı, Köln sokaklarında… Hele 11 Eylül´den sonra gölgelerinden bile çekinir hale gelen müslümanların kendi aileleri nezdindeki tesirleri de iyice azalmış durumda. Bu neticeyi Avrupa´daki modern bolşevikler de biliyor. Fakat bir müslümanın sakalıyla, başörtüsüyle, Kur´ân´ıyla ve diğer islamî sembolleriyle sokakta görünmesi onları ürkütüyor. Açılan mescidler, yükselen camiler ve kamusal alanda cereyan eden seminer, konferans ve toplantılar, Avrupalı Necon´ların canlarını çok sıktığından, önceki zamanların hastalığı depreşti: Kahrolsun faşim, kahrolsun Nazizim yerine bu defa da Spiegel´in dediği gibi: İslam faşizmini durdurun!… Çok gariptir ki, kıyamet yaklaştıkça bu tahripkâr cereyan bir taraftan şiddetini arttırıyor, diğer taraftan gizlenmeye artık lüzum görmüyor. Maalesef hıristiyanlar bu saldırgan dinsizlere karşı tepki koymakta geciktikçe, onlar meydanda yalnızca müslümanları görüyorlar. Kendi açılarından STOPPT ISLAMOFASCHISMUS demelerinde elbette haklıdırlar. onların bu şirretli hücûmlarının güzel faydalarını da gözardı etmemek gerekiyor.
1. Avrupa ahalisi hem islamın ve hem de bu saldırgan dinsiz bolşeviklerin mahiyetini öğreniyor
2. Siperlerinde gizlenen hıristiyanlarla, insaniyet ve medeniyet taraftarları tehlikenin boyutlarını görüp, dinlerini ve insanlıklarını kurtarmaya koşuyorlar… Bu kadarcık sıkıntı bir neticeye değmez mi?
Benzer konuda makaleler:
- Temel Haklar İdarecilerin Lütfu mudur?
- Avrupa´yı veya dünyayı tanımak
- Muhafazakârlığın Dönüşümü
- Muhafazakârlığın dönüşümü
- Neoliberallerin global ahlâkı ve bizimkiler…
- Kimlik krizine dair
- İsevî âlemin pazarı, bazaar olmamalı
- Postmodern Bolşevizm
- Neoconları tanımak için
- Tahripkâr Cereyanlar ve Almanya
Almanya İslam Konseyi Din Şurası Sözcüsü / Eğitimci – Yazar
İlk yorum yapan olun