Sungur Ağabey

Hakk’a vuslat eden aziz ve şefkat kahramanı ağabeyimizle ilk tanışmamız 1962’de Isparta’da bir sabah namazında olmuştu. Hz. Bediüzzaman için Barla Yokuşbaşı Camii’nde ilk defa okunan Mevlid-i Şerifin akabinde geceleyin Isparta’da Hz. Bediüzzaman’ın kaldığı evin salonunda kalmıştık. Yer yoktu, çok kalabalıktı.

Ben orada yatmak istiyordum, oranın havasını, kokusunu ve füyuzâtını almak istiyordum. O günkü ağabeyler beni yatak ve yorganların konulduğu yüklükte yatırdılar. Sabahleyin herkes namaza kalkmış, fakat beni yüklükte unutmuşlar, yorgunluktan bayılıp kalmışım. Kur’ân sesi ile uyandım. Farz namazında okunan Kur’ân ile… Yüksek ses ve güzel okuyordu. Namaz ve tesbihattan sonra sordum “Bu zat kim?” diye. Bana “Üstadın mümtaz talebelerinden Mustafa Sungur” dediler.

Hem Isparta’da cereyan eden merhum Hüsrev Altınbaşak ve Tahirî Mutlu Ağabeylerimizin ve arkadaşlarının Isparta Ağır Ceza Mahkemesindeki “Nurculuk dâvâsı” duruşmaları hem de Barla Mevlidi için gelmişlerdi. Artık o tanışmamız vefatına kadar devam etti. Bu müstesna zatın beni ikinci defa namaza kaldırışı da 1969 yıllarında Ankara 27 nâmı ile anılan Hacı Bayram-ı Veli civarındaki dershanede olmuştu. Akşamında merhum Bayram Yüksel Ağabey bizleri üniversiteliler dersine göndermişti. Mesafe uzun, ders sohbet uzun, gece sonunda 27’ye geldik yer yok. Bayram Ağabey bana bir şilte verdi, hem namaz kıldıkları, hem ders okudukları, hem toplu yemek yedikleri küçük salonda bir kenarda yatmamı istedi.

Hava soğuk kıvrılıp yattım. Sabah namaz öncesi seherinde baktım bir avazlar çıkıyor, şilteden kafamı kaldırdım, baktım ki ufak teneke soba yanıyor ve Bayram Yüksel Ağabey ve Mustafa Sungur Ağabey avazları çıktığı kadar yüksek sesle Cevşenü’l-Kebîr okuyorlar. Ben şilteyi ve yastığı kucakladığım gibi odadan ok gibi fırladım. Utandım, mahcup oldum. Unutulmaz ders ise beni dürtüklemediler, kafama su, ağzıma tuzlu biber dökmediler, kulağımı çekmediler. Onların namaza kaldırışları böyle idi. Hasretindeyim o kaldırışların… Sonra cemaat namazı ve sabah sıra dersleri…

Bizler lütf-u İlâhî olarak bu hizmetlerde koşarken, bir ağabeyimiz bizleri şikâyet etmiş… Bir gün Mevlânâ diyarı Konya’da merhum ağabeyimiz, Mustafa Özsoy’u ve merhum D. Ali Çiçek kardeşimizi Mevlânâ dergâhı kapısına çekerek dedi ki: “Filan amca sizi tenkit ediyor ve Halk Partisi yani CHP ağzıyla konuşuyor.” Biz dedik: “O amcamızın oğlu Adalet Partili ve senatör ve kendisi demokrattır vs.” Tekrar dedi ki: “Hz. Üstad hizmette koşan bir kardeşimizin aleyhinde konuştukları zaman, onlara ‘Halk Partili ağızlı’ derdi.” Bu hatırat bende çok iz bırakmıştı. Kaldı ki; o devirlerde Nur’a sahip çıkmak, Medrese-i Yusufiyede yer hazır etmek idi ve yataklarımız daima hazır dururdu. Bugün oralarda konferans veriyoruz!

Bu ağabeylerle yüzlerce hatıram var. Son olarak manidar bir hatıramla noktalayalım bu makaleyi, yani deryadan bir katre. 1964 yılında Konya’ya gelen Sungur Ağabeyi karşılama görevi bende. Garajdan aldım, dershaneye giderken elindeki bütün eşyaları bana yükletti, içimden “Yahu bu nasıl ağabeylik?” dedim. 40 santim karda yürüyorduk, geriye bir döndü, hayatımın sözünü söyledi: “Kardaşım hizmet edene hizmet etmek hizmettir.” Veli olduğunu o gün görmüştüm. Duâlarla, gözyaşlarıyla onu hicran ve hasretle kalbime gömüyor ve panellerde merhum ağabeyimizi kürsiye çağırdığım şiirle Fatihalara gidiyorum:

“Hakikat burcunda bir necm-i neyyir
Fenâ fi’n-Nur olup gitmiş Zübeyir
İhlâs deryasında Bayramı seyir
Şefkat kahramanı Sungur dediler…”
(Merhum Hilmi Doğan)

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*