Vazifemiz elimizdeki Nurları parlatmaktır

Bu zamanda en çok ihtiyaç duyulan şey iman hakikatlarıdır. Ahirzaman küfrünün şiddeti derecesinde iman hakikatlarının vuzuh bulmuş meselelerine ihtiyaç var.

Ehl-i dalâlet ve ehl-i küfür kendilerinde bulunan süflî sıfatları ve özellikleri mü’minler üzerine yapıştırarak onları alt etmeye çalışıyor. Güya ahirzamanın imanlı, itikatlı kişileri dünyayı ve dünyevî menfaatleri kazanmak için dine ve ilme sarılıyorlar. Takiyye yapıyorlar. Ehl-i imanın asıl maksatları dünyadır, diyorlar. Ve bu kalpleri sönmüş, hevesatı zirveye çıkmış olan ehl-i dünya insafsızca ve merhametsizce Müslümanlara saldırıyorlar.

Evet, zulmet/karanlık olmazsa, aydınlık/nur olmaz. İlla ki dünyanın imtihanı sırrıyla mü’minlere, Müslümanlara saldıracaklar. Ehl-i iman ise uhuvvet kardeşliğiyle birbirine sarılacak. Birbiriyle tesanüd edecek. Sabırla birbirine destek verecek, kuvvet verecek. Birbirinin tesellicisi olacak. Ve kudsî iman, Kur’ân, İslâmiyet hizmetinde sebat edecek. Kardeşlerinin, nurun hadimlerinin güzel ahlâklarından, seciyelerinden, imanî ve Kur’ânî marifetlerinden istifade edeceklerdir.

Böyle bahtsız ve insafsız mülhidler, ehl-i küfür karşısında; ehl-i imana düşen birinci vazife şehamet-i İslâmiyeyi göstermektir. Herkes bilmelidir ki, iman hizmetinde bulunanlar dünyanın en büyük meselelerini iman ve Kur’ân’ın en küçük bir meselesine tercih etmezler. Dünyevî meşgaleler ve olabilecek, gelebilecek dünyevî zararlar hiçbir zaman ehl-i imanın hakaik-i imaniyeye olan ihtiyaçlarını susturamaz ve ihmal ettiremez.

Bu zamanın ehl-i imanı salâbet-i imaniyeye kuvvetli bir şekilde sahip olacağı gibi; büyük bir fedakârlık ve kahramanlığa da sahip olmak mecburiyetindedir. Tâ ki, imana muhtaç bütün gönüller bilsinler ki bir hakikat var hiçbir şeye alet edilmez ve hiçbir şeye feda olunmaz.

Ehl-i imanın ve Kur’ân’ın bütün hadimleri, hizmetkârları; ehl-i küfür ve ehl-i dalâlete salabet-i imaniyelerinin kuvvetini fiilleriyle, amelleriyle ve yaptıkları bütün dünyevî işleriyle bile gösterebilmelidirler. Ta ki, sarsılmaz ve cerh edilmez bu iman hakikatleri dünyevî bahanelerle reddedilmesin ve kimse arkasını dönmesin.

Ehl-i küfrün bütün sefahatkâr işlerini, neşriyatlarını kullandıkları TV’lerini, gazetelerini, sosyal medyasını, her türlü sosyal etkinlik ve faaliyetlerini onların başına bırakmak ve alâkadar olmamak bu zamanın mü’minleri için kaçınılmaz bir vazifedir.

Madem herkes kendi dâvâsı ve vazifesini yapıyor; ehl-i iman da; imanî, Kur’ânî, İslâmî vazifelerini kimselere takılmadan ve ümitsizliğe düşmeden, aşkla, şevkle ve kudsî bir gayret ve himmetle yapmak mecburiyetindedir.

Rifat Okyay

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*