Altın değerinde prensipler

Bu ülkede seksen seneden beri sadece “sanal olarak” var olan, hakikatte ise hiçbir zaman olmamış ve olmayacak olan bir “irtica” konusu, her yıl bilhassa mübarek Ramazan ayının gelmesiyle beraber birilerinin marifetiyle gündeme taşınıyor.

Bir yerde bu, inananlar üzerinde bir “test” uygulamasına dönüşüyor. Ehl-i iman “imtihanda.” Bu imtihanın başarılı verilebilmesi için ise çok tesirli ve istikametli bir reçete olması lâzım. O var elhamdülillâh. Risâle-i Nur Külliyatı.

“İnce ayar” heveslilerinin tuzaklarına düşmeden iman hizmetleri başarıyla devam edecekse, bu ancak Risâle-i Nurlardaki Kur’ânî metotlarla mümkün olabilir. Başka türlü olamaz.

Dışarıdan gelen bu gibi suçlamalara karşı ehl-i imanın takınacağı tavır çok önemlidir. Bu çeşit provokatif ve toplumun dengesini bozup, mizansızları ateşlemeye yönelik tahrikler karşısında bizlere düşen prensiplerin bazılarını beraberce kaynağından hatırlamaya çalışalım. İşte Risale-i Nur’un çeşitli yerlerinden çıkarabileceğimiz altın değerinde prensipler ve Müslüman’ın yol haritası:

* İtidâl-i dem ve sarsılmamak ve düşmanlığa girmemek ve o karşı tarafın liderlerini çürütmemek gerektiğinin bilincinde olmak.

* Ehl-i diyanet ve tarikata mensup Müslümanlarla gönül ve kalp birliği ederek, aleyhte olabilecek bütün hareketlerden kaçınmak, bu acip zamanda, imanı bulunan ve hatta fırak-ı dâlleden bile olsa o­nlarla uğraşmamak ve Allah’ı tanıyan ve ahireti tasdik eden Hıristiyan bile olsa, o­nlarla medâr-ı nizâ noktaları medâr-ı münakaşa etmemeyi, hem bu acip zaman, hem mesleğimiz, hem kudsî hizmetimiz iktiza ettiğini bilmek ve idrak etmek.

* Bize düşmanlık edenlere de, mesleğimizce fiilî bir mukabelede bulunmamak.

* Bilhassa bu zamanda, Beşinci Şuâ, büyük bir çoğunluğun ve bilhassa ilim ehlinin imanlarını tashih edip kurtardığının farkında ve idrakinde olmak.

* Biz, kendi nefsimizde; iman hizmetlerine samimiyetle ve ihlâsla çalıştığımız zaman pek açık bir sûrette bir çok sıkıntının bertaraf olduğunu ve Risâle-i Nur veya şakirtleri aleyhine çalışanlara, şiddetli tokatlar geldiğini tarihî perspektifi içinde görebilmek.

* Mesleğimizin, her şart altında müsbet hareket etmek olduğunun farkında olmak.

* Bize tecavüz edilse de bedduâyla mukabele etmemek.

* Her halükârda hâkim değil, mahkûm olduğumuzun farkında olmak.

* Her vakit ihtiyatın iyi olduğunu, hiçbir hâdise karşısında sarsılmamayı, gevşeklik ve ümitsizliğe kapılmamamız lâzım geldiğini idrak etmek.

* Mesleğimizin, tecavüz değil tedafü (müdafaa) olduğunun bilincinde olmak.

* Bize zulmedenleri, bizi himaye eden ve Risâle-i Nur’da istihdam eden Rabbimize havale etmek.

* Bizim her derdimize ilâç olan Risâle-i Nur’la meşgul olanlarda manevî kabız hallerinin, stresin, ruhî ve bedenî bozuklukların, hatta tıbbî sıkıntı, hastalıkların ya yok veya pek az olduğunun farkında olmak.

* Cenâb-ı Hakkın bizlere pek çok ağır zorluk içinde, çok küçük gayretlerle kudsî hizmete muvaffakıyet ihsan ettiğinin idrakinde olabilmek.

* Bütün maddî ve manevî sıkıntıların zararlarından kurtulmak çaresi, Risâle-i Nur’un gözüyle bakmak ve ne kadar zorluk fazlalaşsa, kudsî vazife itibarıyla daha ziyade ciddiyet ve şevkle hareket etmek durumunda olduğumuzun farkına varabilmek.

* Bize ve merakımıza, dairemiz içindeki manevî zevklerin, iman nurlarının kâfi ve vâfi geldiğini bilmek.

* Her taraftaki imanın fütuhatlarıyla tesellî bulabilmek.

* Böyle anlarda, bilhassa namazdan sonra, masum fukaraları ve aç kalan hayvanları, Risâle-i Nur’u şefaatçi yapıp duâ edebilmek.

* Risâle-i Nur şakirtlerinin hizmetlerine gevşemeden devam ettikleri sürece, her tarafta inayet-i Rabbaniye altında mahfuz kaldıklarını kavrayabilmek ve bunu bire bir yaşayabilmek.

* Değil zayıf insanları belki bütün dünya ehlini mağlûp edecek en büyük silâhın bu kudsî dâvâda gösterilecek azim, sebât, ihlas ve ciddiyet olduğunu kabullenebilmek.

* Risâle-i Nurların, dostlara tam bir ilâç olduğu gibi, düşmanlara da zehir olduğunun farkında olabilmek.

* Mesleğimizde, ihlâs-ı tâmmeden sonra en büyük esasın sebat ve metanet olduğunun idrakinde olabilmek.

* Böyle olduğumuz takdirde, bütün küre-i arzın bu yangınında ve fırtınalarında selâmet-i kalbini ve istirahat-ı ruhunu muhafaza eden ve kurtaran yalnız hakikî ehl-i iman ve ehl-i tevekkül ve rıza olduğunun şuur ve idrakinde mutlu ve bahtiyar bir ömür geçirmek dilek ve temennîlerimi sunuyorum.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*