Asr-ı Saadette beslenme

Zamanımızın Müslüman topluluğu hayatla alâkalı faaliyetlerini devam ettirirken, bedenen ve ruhen olduğu kadar, beslenme şekilleriyle de vücut sağlıklarını tahrip etmektedirler.

Vücudumuzda biriken toksinler ve ruh dünyamızı daraltan stres problemlerinden arınmamız, huzurlu dünya hayatı ve saadet-i ebediye için uygulamamız gereken hayat tarzı, ilâhî mesajlarla bizlere bildirilmiştir. Bu esasları hayat pratiğimize geçirdiğimizde, vücudumuz fizyolojik, psikolojik ve sosyal hayatıyla, zehirleyen toksinlerden detoks etkilerle arınmış olacaktır.

İnsanlar çeşitli zamanlarda ve farklı durumlarda, dünya imtihanından geçirilmektedir. Asr-ı Saadette insanlar, az gıda ve sade hayat tarzıyla yaşadıkları halde, zamanımız insanı bolluk ve konforla hayat-ı dünyeviye imtihanından geçmektedir. Aşırı ve değişik gıdalarla beslenen topluluklar aşırı savurganlık, yalnızlığı tercih ve mutlulukların paylaşılmaması sebepleriyle, maddî ve manevî rahatsızlıklar sonucu huzurları bozulduğundan, ruh dünyaları çöküntülerle sarsılır. Bu problemlerin yaşanmaması için örnek almamız gereken Asr-ı Saadet uygulamalarını, hayat tarzı haline getirmeye ve Sünnet-i Seniyyenin edepli sofralarını evlerimizde canlandırmamızla, huzurun kaynağına kavuşmuş olacağız. Evlerimizin mutfağını sağlıklı beslenme ve hijyen kurallarına uygun hale getirip, bir sağlık ünitesi titizliğindeki uygulamalarla aktif duruma getirmemiz, huzurlu bir hayata vesile olacaktır.

Rezzak-ı Kerim (cc) Kur’ân-ı Mu’ciz-ül Beyan’da “İnsan yediğine baksın.” (Abese Sûresi, Âyet 24) buyurarak, beslenmemizdeki gıdaların, ikrâm-ı İlâhî ile yeryüzüne yayıldığı ve dillerdeki kuvve-i zaikanın hisleriyle, şükürlerimizi arttırmamıza işaretle nazar-ı ibretleri uyandırmaya dâvet etmektedir. Bu ilâhî kaideleri ortaya koyan İslâmiyet, beslenmemize de rehberlik etmektedir. Neleri, ne kadar ve ne şekilde yiyebileceğimiz detaylarıyla tesbit edilmiştir. “Size verdiğimiz temiz ve helâl rızıkları yiyin.” (Bakara Sûresi, Ayet 57), “Ey Peygamberler! Size verdiğimiz helâl ve temiz nimetlerden yiyin.” (Mü’minûn Sûresi, Âyet 51) gibi birçok âyetin örnekleriyle, beslenmemize de yön verilmektedir.

Dünyanın tanınmış ünlü mutfakları sayılırken unutulan, en mütevazi, sağlıklı ve besleyici Asr-ı Saadet mutfağından söz edilmemesinden, ihmalimiz sebebiyle bizler de sorumluyuz. Bu bereketli ve şifalı mutfağın temel gıdaları arpa unu, hurma, süt ürünleriyle, sebze ve meyvedir. Sofrada et bulunduğunda SEYYİD-ÜT TAAM (yemeklerin efendisi) olarak nitelendirildi. Sofralara son derece tevazu ile oturulur, mutedil bir miktarla doyulur, yemek ise her zaman bir çeşit olurdu. Zengin-fakir bir sofrada kardeşçe oturup, muhabbetin artması ve sosyal dengenin kurulmasıyla yemek ve adetler ibadete tebeddül ederdi. Yemekler namaz ve zikirle sindirilir, hiç kimse de tok karınla uyumazdı. Kişinin yeme içmeyi azalttığında, içine nur dolacağını Fahr-ı Kâinat’tan (asm) öğrenmişlerdi. Yine bir Hadis-i Şerif’ten öğrendiğimiz bir Sünnet-i Seniyye de “Bir avuç hurma ile de olsa, akşam yemeklerinden vazgeçmeyiniz, zira akşam öğününün ihmali insanı ihtiyarlatır, bünyeyi yıpratır.”1 buyurarak sağlıklı yaşamanın önemli bir kaidesini talim etmişlerdir. Ayrıca akşam öğünü kadar önem verdikleri bir başka öğün ise Ramazan ayında yenilen sahur yemeğidir. Resûlullah (asm) sahur yemeğini “ MÜBAREK KAHVALTI” diye tarif etmişlerdir.

Yemek yemenin kaide ve adabıyla, yüksek ahlaklı bir cemiyetin, intizamlı kuruluşunun gerçekleşme örneklerini de, Asr-ı Saadet hayat tarzında müşahede etmekteyiz. ”Resûlullah’ın (asm) torunu, Hz. Hasan’dan (ra) rivayet edildiğine göre, “… Az yemek ise ibadetin ta kendisidir” ve “Allah katında en sevimsiz olanınız da çok yiyip, çok içen ve çok uyuyanınızdır.” diyerek, önemli sağlık kaidelerini talim etmişlerdir. Ayrıca Resûlullah (asm) miskinliğe ve zevke düşkünlüğe yol açan bu davranışların rahatsız ediciliğini tekrar tekrar vurgulayarak sağlıklı, aynı zamanda ruhî olarak da güçlü ve çalışkan bir İslâm toplumu oluşturmanın temel direklerini elleriyle dikmektedir. Buna binaen şöyle buyurur; “Çok yiyip içmekle kalplerinizi öldürmeyiniz. Zira kalp bir ekin tarlası gibidir. Fazla su basınca, tohumu keser ve çürütür.”2

Resûlullah’ın (asm) çok severek yedikleri, iki yemek tarifini anlatmamız, Ramazan iftar sofrası için, bir Sünnet-i Seniye hatırlatması yerinde olacaktır.

1) ET HAŞLAMASI:

Malzemeler:

Koyun eti (Ailede bulunan fertler sayısına uygun miktarda)

Su

Tuz

Önce et iri parçalara ayrılır, tuz eklenerek tencereye konur. Tencerede kendi suyunu çekene kadar kavrulur. Daha sonra üzerine bol miktarda su eklenir. Kısık ateşte iyice pişirilir. Ekmekle yenebildiği gibi, bulgur ile de yenebilir.

2) TİRİT:

Malzemeler:

1 kg. Kemikli koyun eti

3 litre su

2 adet arpa veya buğday ekmeği

Et bol su ve tuz ilâve edilerek, kısık ateşte pişirilir. Geniş bir kaba ekmekler doğranır. Yenebilecek sıcaklıktaki haşlama suyu ekmeklerin üzerine gezdirilir. En son pişen et ilâve edilir.

İslâm dininin insanlara uygun gördüğü beslenme kaideleri sağlık, ekonomi ve huzurun temelini teşkil eder.
Mesleğini icra etmek üzere, Medine dışından gelen yabancı bir hekim, bir müddet geçtiği halde kendisine başvuran bir hasta bulunmadığından, yanlış yere geldik kanaatiyle, ayrılmak mecburiyetinde kalmıştır.

Ayrılırken sorduğu ‘Aranızda neden hiç hastaya rastlayamadım? ‘sualine, kalblerin Tabibi (asm) “Benim ashabım iyice acıkmadan yemez. Yedikleri zaman da tıka basa yemezler, daha iştahları varken sofradan kalkarlar.” buyurarak, karşılık vermişlerdir. Ayrılmakta olan hekim de ‘İşte bu tıp ilminin hülâsasıdır, bu kaidenin uygulandığı yerde hastalığa rastlanmaz.” diyerek vedalaşır. İslâm toplumunun, hayatı ve beslenmesi nizam, intizam, denge ve ölçüyledir. Sünnet-i Seniyye dairesinde huzur içinde devam eder. İslâm dışı örnekler model alındığında, vücudun metabolizmasında düzen bozukluğu olacağından, ilâç ve hastane dünyasıyla iç içe bir hayat yaşanmaya başlar. Bu gerçekler ışığında maddî manevî hayatımızı huzur ve istikamet dairesinde devam ettirebilmemiz için, Asr-ı Saadet beslenme tarzını mutlaka hayata geçirmemiz gerekir. Bu konuyu kendilerine dert edinenlerin belirttiğine göre “İnsanın dini şiarı ve sağlığının belirleyici yeri mutfaktır. Mutfak öylesine önemlidir ki, aynı zamanda Müslüman kalmanın da şartlarından biridir. Merhum Prof. Dr. İbrahim Canan Hoca ‘Kâmil manada Müslüman kalmak için, İslâm’ın mutfağından yemek şarttır. Gayr-ı müslim mutfaktan beslenerek Müslüman kalmak zordur veya kendi kendimizi aldatmaktır.”3 diyerek en hassas noktaya işaret ediyorlar.

Asr-ı Saadet sofrası aşırı beslenme ve kuvve-i zaika merkezli değil, zikir, fikir, şükür halkasında kurulurdu. Müslümanlar yemekleri hane halkı ve yakın dostlarla kısa sürede, kolay şartlarda yerlerdi. Yemekten önce ve sonra eller mutlaka yıkanırdı. Sükûnet, muhabbet ve uhuvvet havasında yemek yendikten sonra, eller Rahmet hazinelerinin Sahibi Rezzak-ı Kerim’e (cc) şükür duâsına kaldırılırdı. Sünnet-i Seniyye’nin hayattar ölçüleri içinde, Nebevî tüketim kaidelerine riayet edilerek, helâl ve temiz gıda şartı ön plâna alınırdı. Rehber niteliğindeki Sünnet-i Seniyye kaideleri yalnız nazarî bilgiler değil, hayatın yaşanacak pratik (uygulamalı) değerleridir. Beslenme kurallarına uymakta midenin sağlıklı olması şarttır.

Allah Rasulü (asm) bir hadis-i şeriflerinde; sağlığın yolunun mideden geçtiğini şöyle anlatıyor: “Mide vücudun sarnıcıdır ve damarlar onun içine dalarlar. Eğer mide sıhhatli ise damarlar da sıhhatlidir. Eğer mide kötü durumda ise, o zaman hastalanırlar.” 4 buyurmuşlardır. Zamanımızda mide fonksiyonlarını tahrip eden, ayakta ve hızlı yemek uygulamalarıdır. Oysa fıtratın ve tıbb-ı nebevî’nin rehberi ve muallimi olan Efendimiz (asm), suyu oturarak içer, bir hurma bile olsa yemeği de oturarak yerlerdi.

Asr-ı Saadette günlük besin ihtiyacı, iki öğünde karşılanırdı. Sabah (kuşluk taamı) ve akşam taamı dışında başka yemek yenmezdi. Ara öğün diye bir kavram duyulmuş, uygulanmış değildi. Sahabe-i Kiram’ın (ra) beslenme ve yemek adabını Muhyiddin-i Arabî (ks) Hazretleri şöyle özetlemektedir: “Besmelesiz başlama! Acıkmadan yeme! Yemeğe hep en son sen başla! Yerken acele etme! Acele etmeden lokmayı teenni ile ortalama olarak al! Taamı iyice çiğne, çiğnemeden yutma! Diğer lokmaya elini uzatırken de besmele çek! Sofrada yalnız bile olsan, hep kendi önünden ye! Sofradakilerin yüzüne ve eline bakma! Daha fazla yemen konusundaki ısrarlara aldırış etme! ZARURET KADAR YE! Sofradan mideni doldurmadan kalk! Nimeti hazırlayana TEŞEKKÜR ET! Bu rızkı veren Allah’a (cc) GEREĞİ GİBİ ŞÜKRET! Günde iki öğün ye!”5

Asr-ı Saadet mutfağında, insanlar nefsin zevkleri hesabına göre değil, bedenin gerçek ihtiyaçlarının karşılanması ve ibadetlerle telezzüz edilebilmesi gayesiyle beslenirlerdi. Zaten çok yiyenlerin rehavete maruz kalıp, ibadetlerde tekasül ve vücut tembelliğine sebep olacağını öğrendiklerinden, yemeklere ilâç hassasiyetiyle yaklaşırlardı. Telezzüz-ü nefsanî için değil, ibadetlere sevk edecek bir enerji kaynağına olan ihtiyaçları gereği, ezvak-ı ruhaniyeye medar olacağından sofraya otururlardı.

Teberrüken Rasulullah’ın (asm) sevdikleri bir taam olan HAZÎRA’nın tarifini de, yemeklerimizden Sünnet-i Seniyye sevabı hasıl olması düşüncesiyle alâkalarınıza takdim ediyoruz:

HAZÎRA

Malzemeler:

n1- 250 gram küçük küçük doğranmış yağlı koyun eti

n2- 4 yemek kaşığı tam buğday unu

n3- 1.5 litre su

n4- 1 tatlı kaşığı kaya tuzu

Hazırlanması: “Koyun eti kavrulur. Ardından tam buğday unu eklenir ve bu haliyle kavrulur. Tencereye tuzlu su eklenerek karıştırılır. Daha sonra kaynayıp, hafif koyulaşınca ocaktan alınarak servis yapılır. Hazîra’nın etsiz yapılan çeşidine ‘ASİDE’ adı verilir.” 6 Kolay hazırlanan bu mugaddi peygamber taamını özellikle tavsiye ediyoruz.

Kâinatın bir misal-i musaggarı ölçü ve sistemlerinde terkip edilip, yaratılan insan, yaradılış kanunlarını anladığı ve sağlıklı ve doğru yaşama kaidelerini uygulayabildiği kadarıyla huzura kavuşabilecektir.
İnsanın Sünnet-i Seniyye hayat intizamında yaşadığı ölçüde, sağlıklı ve huzurlu olacağı ve ne kadar kolaylıkla sağlandığı da görülecektir. Bu hayat dairesinin dışında kaldığında, hasta ve huzursuz olması, insanın kendi eliyle kazandığı bir tercihi olacaktır. Zira insan organizması mükemmel (ahsen-i takvim üzere) yaratılmış ve bütün olumsuz dış şartlara dirençli sistemlerle teçhiz edilmiştir. Bütün bu desteklere rağmen, sağlıksız ve huzursuz yaşaması kendi kusuru ve saadet kaynağından uzaklaştığı sonucuna bağlanabilir. Çünkü sağlık ve huzura götüren yol, Rehber-i Ekmel’in (asm) Sünnet-i Seniyyesiyle açılmıştır.

Asr-ı Saadet beslenmesinde gıdalar kadar, sağlıklı sindirim kaideleri de önemlidir. En başta tavsiye edilen, iyi çiğneyerek, huzur ve tefekkürle yemek yenmesidir. Çünkü gıda ne kadar iyi çiğnenirse, beyin sindirim sistemini o derece motive eder. Ortalama 15-20 çiğneme hareketiyle çiğnenmediğinde, sindirim ilk kademeden itibaren bozulur. İyi çiğnenmeden gelen lokmayı, mide sindiremeden çürümeye terk eder. Bu şekilde vücudun direnci kırılarak, hastalıklar zincirine yol açılır. Asr-ı Saadet beslenmesinde farklı gıdaların karıştırılması ve bir arada yenmesi hoş görülmeyip, yasaklanmıştır. “Peygamberimiz (asm) balık, yumurta, et ve süt ürünlerini birlikte, hatta bir hayvanın etini başka bir hayvanın eti veya yağı ile birlikte yememiştir. Mizaca uymayan veya birbirine uygun olmayıp, hazmı için ayrı enzimler gerektiren yemekler birbiriyle karıştığında sindirilemeden çürür.”7 Zira karışık ve düzensiz beslenme sağlıklı yaşama, kişilik gelişmesi ve manevî hayat üzerine etkili olduğu eski hekimlerce de, sağlıklı hayat reçetesi olarak şu şekliyle öğretilmiş ve kıllet-i taam (az yemek), kıllet-i kelâm (lüzumsuz konuşmama, az söz), kıllet-i menam (az uyku) formülüyle, maddî manevî huzurun yolu özetle tarif edilmiştir.

Asr-ı Saadette en değerli beslenme nimeti ekmektir. Sağlıklı gıda ve beslenme konusunu araştıranlar, en sağlıklı ekmeğin kabuk ve kepeğiyle, rafine edilmeden, elenmeden hazırlanan undan ve katkı maddeleri bulunmayan, ekmek gibi ekmek olduğunu onaylamışlardır. Bundan da anlaşılıyor ki, en fıtrî ekmek Asr-ı Saadette yapılmıştır. Buharî’de zikredilen Hadis-i şerif’te “Ebu Hazım (ra) şöyle anlatıyor: Sehl’e sordum: “Resulullah (asm) hiç -kepeksiz has undan yapılmış- beyaz ekmek yedi mi?

Bana şu cevabı verdi: ‘ Hayır! Allah’ın O’nu peygamber olarak gönderdiği günden ölünceye kadar hiç beyaz ekmek görmedi.’ Ben tekrar sordum. ‘Elekleriniz var mıydı? ‘Hayır’ dedi. ‘Aleyhisselâtu Vesselâm, Allah’ın kendisini peygamber olarak gönderdiği günden ölünceye kadar hiç elek görmemiştir.” Bu rivayete binaen Hz. Ömer (ra) döneminde un eleklerinin yasaklandığı rivayet edilir.”8 Bu sağlık kurallarına uyulmadığı için, ekmek diye üretilen şeyler, her gün milyonlarcası israf edilip ekonomiyi tahrip ettiği gibi, beyaz undan yapılmış ekmek -katkı maddesi eklenmemiş olsa bile- şişmanlatır. Ayrıca basur, ülser, diyabet, bağırsak sorunlarıyla, sindirim sistemi, kroner kalp- damar hastalıkları gibi birçok hastalığın tetiklenmesine sebep olur. Aynı zamanda beyaz undan yapılmış ekmek tüketen kimseler, tabiî kanser koruyucusundan yoksun kalıyor.”9

Asr-ı Saadette uygulanan beslenme şekli, Tıbb-ı Nebevî ışığında talim edilirdi. Bu gıdaların alınmasında, bazı besinlerin zararlarını gidermek veya faydalarını arttırmak hususunda rehberlik edilmektedir. Meselâ “Abdullah ibn-i Cafer’in (ra) rivayet ettiği“ Resulullah’ı (asm), hurmayı hıyarla birlikte yerken gördüm.” buyurulan hadis-i şerif’tir. Bunun hikmetlerinden birisi hurma, enerji kaynağı olmasıyla vücut hararetini arttırır. Hıyar ise, güzel kokulu, serinletici bir sebze olduğundan, midenin yükselen hararetini uygun hale getirir. Onun içindir ki, özellikle Ramazan orucunda hurma, salatalık, biraz lor peyniri ve 2-3 ceviz çayla birlikte, en ideal enerji kaynağı bir sahur kahvaltısı olur. Hurmanın bazı hallerde yasaklandığı da görülmüştür. “Peygamber Efendimizin (asm), hastalıktan yeni kurtulan Hz. Ali’nin (kv) hurma yemesine engel oluşunda tedbirin en güzeli vardır. Hz. Ali’nin (kv) önüne pazı ve pişmiş arpa konulunca, Resûlullah (asm), Hz. Ali’ye bundan bulmasını emretti, zira arpa hastalığı atmakta olan insan için en yararlı besin maddesidir. Arpa suyunda serinletme, besleme, inceltme, yumuşatma ve bünyeyi güçlendirme gibi hastalıktan yeni kurtulana en uygun özellikler vardır. Özellikle kaynatma usûlüyle pişirildiğinde arpa, midesinde zayıflık olan kimseler için en uygun yiyecektir.10

Asr-ı Saadette çok sevilen, Peygamber Efendimiz’in (asm) tavsiye ettikleri şifalı bir çorbayı tarif ederek, özellikle hastalara olan faydalarını anlatacağız: “Hz. Aişe’den (ra) rivayetle “Resulullah (asm) şöyle buyurdu: Görünüşü hoş olmayan, fakat faydalı bir yiyecek olan TELBİNE’ye devam ediniz. Aile fertlerinden biri hastalandığı zaman Resulullah (asm), hasta iyi oluncaya veya ölünceye kadar Telbine tenceresini ateşten indirmezdi. Telbine’ye önem veriniz, hastaya onu yediriniz, Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, Telbine, birinizin yüzünü yıkadığı gibi, midenizi yıkar. Telbinede hastanın kalbi için rahatlık vardır.” buyurdular.11

TELBİNE:

Malzemeler:

1 kg. Yoğurt

1 su bardağı arpa unu (veya tam buğday unu)

1 litre su

2 yemek kaşığı tereyağı

1 tatlı kaşığı kaya tuzu

YAPILIŞI: Kısık ateşte tereyağı eritilerek, un karıştırılıp hafifçe kavrulur. Üzerine bir miktar soğuk su ilâve edilerek, un eritildikten sonra bulamaç haline getirilir. Yoğurt da ilâve edildikten sonra blender ile karıştırılarak topaklanması engellenir. Kaynayıncaya kadar karıştırmaya devam edilir. Tuzu da ilâve edildikten sonra servis yapılır. Ayrıca sofralar Sünnet-i Seniyye uyarınca yeşillikle güzelleştirilmelidir.

Ferahlatan, besleyici ve toksinleri temizleyen bu Nebevî gıda soframızın süsü olmalıdır.

Asr-ı saadette sahabe-i kiramın (r.a.) istifade ettikleri nimetler, Muallim-i Ukûl, Mürebbi-i nüfus olan Resûl-i Ekrem’in (a.s.m.) tasvip ve uygulamalarıyla, faydalı ve hoş (tayyib) olanlar gıda olarak değerlendirilmiş, zararlı ve nahoş olanlardan da uzak durulmuştur.
Peygamber Efendimizin (a.s.m.) bereketli ve nuranî sofralarından tespit edebildiğimiz gıda, meyve, sebze ve taamlardan bahsedeceğiz.

En başta gelen beslenme kaidesi, emr-i peygamberi ile sağlık, afiyet, niyet ve dualarıyla gıda almamızdır. Vücut direncini kıracak yanlış beslenme, tek yönlü ağır diyet rejimlerinden uzak durarak, çeşitli gıdalardan yeter miktarda faydalanarak beslenmek temel kaide olmuştur. Yiyeceklerin dengelenmesi gerektiğinde hurmanın, karpuz, kavun ve salatalıkla uygun hale getirilmesi tavsiye edilmiştir. Resûl-i Ekrem (a.s.m.) gönlünün istemediği yemeği yemez, o yemeği yemek için kendini zorlamazdı. Yemeklerden daha çok eti sever, etin de koyunun kolları ve ön kısmı idi. Boyun etini de “Boyun, koyunun yol göstericisi, iyiliğe en yakın ve kötülüğe en uzak olan kısmıdır” buyurarak “Et dünya ve ahirette, insanların yiyeceklerinin efendisidir” diyerek övmüşlerdir. Nuranî peygamber sofrasının değerli gıdaları, bal ve sirkenin şifa kaynağı oldukları unutulmamalıdır. Vücudun bütün organik fonksiyonlarında, hayatî değeri olan su, mineral kaynağı ve atıkları temizleyen bir gıdadır. Yemeklerden önce veya 2 saat sonra içilmelidir. Suyun içilmesi ise “Peygamber Efendimiz, suyu içerken üç nefes alır ve ‘Suyu bu şekilde içmek, yavaş yavaş emerek, daha çok kandırır, hastalıktan daha çok korur ve boğazdan daha kolay akıp, yerine yerleşir.’ derlerdi.” (Buharî- Müslim) Bu kaynaklarda sabit olduğuna göre, Resûlullah (a.s.m.) için akşamüzeri şıra çıkarılırdı. Bu şıra, içinde ıslatılan kuru hurmanın tatlandırdığı sudur. Bu su, hem besin hem de içecek sınıfına girer. Şıranın kuvveti arttırma ve sağlığı koruma açısından büyük faydası vardır. Hazırlanan şıra 2-3 günde içilirdi.

Akıl, kalp ve ruhları terbiye eden Muallim-i Nuranî’nin (a.s.m.) sevdiği ve tavsiye ettiği meyvelerin bazılarından söz edildiğinde, en başta yaş ve kurusu olmak üzere üzüm gelmektedir. Ayrıca “Ey Eba Zer! Ayvadan vazgeçme, zira ayva kalbi kuvvetlendirir, gönlü hoş tutar, iç sıkıntısını giderir” buyurdukları ayva, önemli bir şifa kaynağıdır. Yeteri kadar faydalanamadığımız ayvanın kompostosu, bal veya pekmezle hazırlanan reçeli, hafif haşlandıktan sonra dilimlenip, az tuz ve limon sıkılmasıyla hazırlanan ayva, vücut direncini ve bağışıklık sistemini güçlendirir. Daha önce detaylarıyla anlattığımız “Çemen otuyla tedavi olunuz.” Hadis-i Şerifi ile çemen otu, hurma, bal veya incirle haşlanmış olarak yenirse, birçok hastalığa şifa olacağını, eski hekimlerin: “İnsanlar bu bitkinin faydalarını bilselerdi, ağırlığınca altınla satın alırlardı.” Dedikleri bu bitkinin değerini ayrıca belirtmektedir.

Resûl-i Ekrem (a.s.m.) in “Bir meyvenin cennetten indiğini söyleseydim, inciri söylerdim, çünkü cennet meyvesi çekirdeksizdir. İncir yiyiniz, zira incir basuru keser ve nikris (Gut hastalığı) hastalığına fayda verir.” Buyurularak methedilen incir meyvesi, kasem-i ilahî olarak “Vet’tini” ile değeri anlatılmıştır. Severek yedikleri taamlardan zeytinyağı, kabak, değerli gıdalardan oldukları için, “Soğan ve sarımsağı yiyen kimse, onları pişirerek öldürsün.” diye tarif edilmişlerdir. Cennet meyvelerinden olup, tavsiye edilen, nar, kiraz gibi meyveler, vücudun vitamin ve mineral ihtiyacını karşılayıp, bağışıklık sistemini güçlendirdikleri günümüzde iyice anlaşılmıştır. “Bu siyah tohuma önem veriniz. Çünkü o, ölüm hariç bütün dertlere devadır.” diye övülen çörek otu vazgeçilmez nimetlerden idi.

Asr-ı Saadet dönemindeki bazı yemek ve tatlılardan ve kısaca yapılış şekilleriyle bahsedeceğiz:

“FARİKA:

Malzemeler:

100 gram hurma, 1 litre süt, 2 yemek kaşığı tereyağı

Hazırlanması: Hurma çekirdeklerinden ayrılır, ezilir. Yağ ve hurma kavrulur. Ardından üzerine süt eklenip, kaynatılır.

SEVİK:

3 yemek kaşığı kavrulmuş tam buğday unu, 2 su bardağı su, 2 su bardağı süt, 1 çay kaşığı tuz.

Kavrulmuş buğday unu, soğuk su ve soğuk süt karıştırılır. Koyulaşıncaya kadar kaynatılır.

DEŞİŞE:

1 su bardağı arpa veya buğday dövmesi, 100 gram çekirdekleri çıkarılmış hurma, 1 litre su

Dövme bir gece önceden ıslatılır. Suyu ile beraber tencereye konur. Hurma ezilir ve karışıma eklenir. Dövme yumuşayıncaya kadar kaynatılır. ‘Deşişe-i Resûlullah’ olarak bilinen bu çorba, hurma yerine et ile de yapılabilir.”(12)

HAYS:

1 su bardağı arpa veya buğday unu, 2 yemek kaşığı tereyağı, 500 gram hurma, 100 gram badem, 150 gram lor peyniri, 100 gram bal, 2 tatlı kaşığı tarçın.

Un tereyağında hafif kavrulur. Çekirdeği çıkarılmış hurmalar ve lor peyniri karıştırılıp, yoğurulur. Kısık ateşte yoğurmaya devam edilir. Ocaktan indirdikten sonra, ılık haldeyken bal ve tarçın karıştırılarak tekrar yoğurulur. Resûlullah’ın (a.s.m.) mübarek elleriyle hazırladığı, enerji ve besin değeri yüksek, bu nefis nimeti evlerimizde hazırlayıp, sevdiklerimize ikram edebiliriz.

SAĞLICAKLA KALIN

Feyzullah Ergün

Dipnotlar:
1) Tirmizî, Sünen-i Tirmizî, c. 2, s. 271
2) Ülkü Mensure SOLAK, Resûlullah’ın (asm) Sofrası, s. 33 Nesil Yayınları 2015.
3) Kemal ÖZER, Müslüman’ın Diyeti, s. 10 Hayykitap 2013.
4) A.g.e. s. 22.
5) A.g.e. s. 27.
6) Ülkü M. SOLAK, A.g.e. s. 122.
7- Dr. Aidin SALİH, Gerçek Tıp, s. 16 Sade hayat yayınları 2015.
8- Kemal ÖZER, Müslüman’ın Diyeti, s. 33 Hayykitap 2013.
9- A.g.e. s. 34.
10- İbn-ül Kayyim el CEVZİYYE, E’t- Tıbb-un Nebevî, s. 133 Hikmet Neşriyat .
11- A.g.e. s. 155.
12) Ülkü M. SOLAK, A.g.e. s. 158

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*