Tokluk hastalığı

Önce, insanın gözü doymalı. Çünkü göz doymayınca karın doymuyor. Atıştırayım yatıştırayım derken, burnundan gelesiye tıkıştırılıyor; ondan sonra, hastalıklar sırada…

Haber kaynaklarından edinilen malûmata göre; bilinen-bilinmeyen birçok hastalık türüne son yıllarda bir de “tokluk hastalığı” eklendi.

Ne garaib hâllerdeyiz, yâ Rabbî!

Bir tarafta açlığından” ölenler, diğer yanda, çatlayarak gidenler!

Tıp dünyası, tokluk hastalığı da diyebileceğimiz obeziteyi (hastalık derecesinde şişmanlık), “çağımızın artan sorunu” olarak ifade etmekte; bu surette, insan sağlığında, tehlike çanlarının çaldığına dikkat çekmektedir.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından obezite, “sağlığı bozacak ölçüde vücutta aşırı yağ birikmesi” olarak tanımlanmıştır. DSÖ, “Obeziteye sebep olan faktörler tam olarak açıklanamamakla birlikte, aşırı ve yanlış beslenme ve fizikî aktivite yetersizliği obezitenin en önemli sebepleri” olduğunu ifade etmektedir.

Bir başka bakış açısıyla, obezitenin (Hastalık ölçüsüne varan şişmanlık) belli başlı diğer sebepleri olarak, artan teknolojiyle birlikte kolaylaşan hayat biçimine bağlı fizikî aktivitede azalma ve modern hayattaki beslenme alışkanlıklarındaki değişim gösteriliyor.

Bu açıklamaya göre öne çıkan mana şu: Gitmek yok; almak satmak yok; yerinden kalkmak yok. Şikemperver kimselerin her haceti, telefonun ucunda! Ye babam, ye; nasıl olsa gönderilen nimetler, Yağma Hasan’ın böreği.

Kim ne derse desin; doymama, aza kanat etmeme; yani şükürsüzlük, bir başına bir maraz. Bunun en etkili çaresi, Peygamberî reçete:

Dünya-ukbâ her konuda rehberimiz, Peygamberimiz (asm), “İnsana, yaşaması için birkaç lokma yeter. (Güçlenip daha çok çalışmak için) çok yemek isteyen, karnının yani midesinin üçte birini yemekle doldursun, üçte birini suya ayırsın, üçte birini de rahat nefes alması için boş bıraksın” (İbn Mace, Et’ime, 50) tavsiyesiyle, sağlıklı beslenmenin; problemsiz yaşamanın formülünü veriyor.

Konumuzla alakalı bir kıssa:

Sâsânî hükümdarlarından Ardeşir Bebegân, doktoruna, “Bir günde ne kadar yemeli” diye sordu. Doktoru:

“Üç yüz gram yeter” dedi. Babegân:

“Bu kadarcık şey insana ne kuvvet verir ki?” diye bu miktarı az buldu. Bunun üzerine doktor şu karşılığı verdi:

“Bu kadarı seni taşır. Bundan fazla olursa, sen onu taşırsın.”

Bütün mesele, haddi aşmak; emre uyup, hadd-i vasat yaşamak.

Elbette ki o kimse, nefse bedre değilse!

Sözümüz yanlış anlaşılmasın! “Tokluk hastalığı” tabirinden muradımız, kimsenin aç olmasını, riyazete çekilmesini istiyor değiliz. Helâl dairesi geniştir. Her insanın damak tadı, ihtiyacı kendine…

Velhâsıl:

Bediüzzaman, Nur-u Kur’an tefsirinde son noktayı koyuyor: “Şükrün mikyâsı kanaattir ve iktisattır ve rızadır ve memnuniyettir. Şükürsüzlüğün mizanı hırstır ve israftır, hürmetsizliktir, haram-helâl demeyip rast geleni yemektir.” (Mektubat, 350).

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*