Bandrol engeline ilk davayı açtık

Tarafı olduğumuz halde hiçbir bilgi verilmeyen bandrol süreci hakkında bilgi sahibi olabilmek ve sürece dahil olabilmek maksadıyla Ankara Sulh Hukuk Mahkemesine başvurarak ilk dâvâyı açtık.

Hukuksuz uygulamada 69. güne girildi

3 Nisan 2014’de “Risale-i Nur′da Vesvese Bahsi” isimli eser için bandrol talebimize red cevabı veren Kültür Bakanlığının bu hukuksuz uygulamasında 69. güne girilirken, tarafı olduğumuz halde hiçbir bilgi verilmeyen bandrol süreci hakkında bilgi sahibi olabilmek ve sürece dahil olabilmek maksadıyla dâvâ açtık.

Bakanlık bilgi vermediği için dava zarureti doğdu

Avukatımız Kadir Akbaş tarafından Ankara Sulh Hukuk Mahkemesine sunulan dâvâ dilekçesinde “Kültür Bakanlığı, hak sahipliği için açıldığı söylenen davanın, hangi mahkemede ve kimler tarafından  ikame olunduğuna ilişkin açıklama yapmadığından, işbu davanın ikamesi zarureti hasıl olmuştur” ifadesi kullanıldı.

Bediüzzaman’ın varisleri, bütün nur talebeleridir

“Bediüzzaman′ın vârisleri bütün Nur Talebeleridir” denilen dilekçede, Yeni Asya′nın Bediüzzaman Said Nursî’nin neşirle vazifelendirdiği talebelerinden Zübeyir Gündüzalp’in öncülüğünde kurulduğu ve o günden bugüne Risale-i Nur Külliyatına dahil eserleri neşrettiği vurgulandı.

Bandrole karşı ilk dâvâyı açtık

Risale-i Nurlara bandrol talebimizin reddedilişinin 69. günü doldu. 3 Nisan 2014 tarihinde Risale-i Nur’da Vesvese Bahsi isimli eser için bandrol talebimize ret yanıtı veren Kültür ve Turizm Bakanlığı Telif Hakları Genel Müdürlüğü’nün bu hukuksuz uygulamasında 69. güne girildi. İlgili müdürlük “Risale-i Nur Külliyatına dahil eserlerin hak sahipliğinin kime ait olduğunun yargı kararı ile belirleneceği güne kadar” Risale-i Nurlara bandrol vermeyeceğini açıklamıştı. Tarafı olduğumuz halde hiçbir bilgi verilmeyen bandrol süreci hakkında bilgi sahibi olabilmek ve sürece dahil olabilmek maksadıyla dâvâ açtık. Avukatımız Kadir Akbaş tarafından Ankara Sulh Hukuk Mahkemesine sunulan dâvâ dilekçesinde “Kültür ve Turizm Bakanlığı, hak sahipliği için açıldığı söylenen davanın, hangi mahkemede ve kimler tarafından ikame olunduğuna ilişkin açıklama yapmadığından, dâvâya müdahil olunamamış, işbu davanın ikamesi zarureti hasıl olmuştur” denildi.

Bediüzzaman eserlerini manen vakfetti

Bediüzzaman’nın Türkiye Cumhuriyeti yasalarına uygun bir şekilde hazırlanmış bir vasiyetnamesinin bulunmadığı ifade edilen dilekçeye, “Bediüzzaman’ın 23 Mart 1960’da Şanlıurfa’da vefatından sonra Tereke Hâkimliğince listesi düzenlenen terekesinde, vefatı esnasında yanında bulunan menkul eşyası kaydedilmiş, ancak te’lifat’ı, eserleri listeye dâhil edilmediği” notu düşüldü. Akbaş, Bediüzzaman’ın vefatından önce vasiyetname yazdığını ve eserlerini mânen vakfettiğini aktardığı dilekçesinde şu ifadelere yer verdi: Bediüzzaman Said Nursi vefatından önce vasiyetname yazmış ve manen vakfettiği eserlerinin “neşri işini” yine manen ve vasiyeten görevlendirdiği bazı talebelerine bırakmıştır. Böylece Risaleler üzerinde var olan fikrî mülkiyet hakkını “kanuni mirasçılarına intikal edecek bir malvarlığı hakkı” olarak kendinde tutmamış, mirasının dışına çıkarmıştır.”

Bediüzzaman istese resmi vasiyetname yazardı

Bediüzzaman’ın vasiyetname yazarken o günün şartlarında mümkün olan hukuka uygun yolu tercih etmediği, buna gerek duymadığı belirtilen dilekçede, “yenisinin 2002 yılında kabulü ile yürürlükten kalkan 1926 tarihli Medeni Kanuna göre vasiyetname ancak resmi vasiyetname veya el yazısıyla vasiyetname şeklinde düzenlenir” denilerek ilgili kanuna gönderme yapıldı. Emirdağ Lahikası’nın 2. cildinde yayınlanan vasiyetnamelerin “resmi vasiyetname” olmadığının altının çizildiği dilekçede Bediüzzaman tarafından ‘el yazısı ile kaleme alınmış,  kanuni unsurları haiz, hukuken geçerli bir vasiyeti bulunmadığı da belirtildi. Dilekçede, el yazısıyla vasiyetnamenin geçerli olması için eski Medeni Kanun (MK) 485 gereğince, vasiyetnamenin, vasiyet edenin kendi el yazısı ile yazılmış ve “imza” edilmiş olması, gün ay ve yıl biçiminde tarih atılmış olması gerektiği vurgulanarak, müteveffanın ölümünden sonra da olsa ilgilisinin bu vasiyetnameyi sulh hâkimine tevdi edip tenfizini istemesi gerektiği hatırlatıldı. “Bediüzzaman’ın vasiyetnamelerinin devlet katında hukuken de geçerli olması için özel bir gayret göstermediği” aktarılan dilekçede, “Risalelerin telif ve sıhhati muhafaza edilerek neşrinde gösterdiği fevkalade ihtimamı, vasiyetnamesinin resmiyeti ve muteberiyeti konusunda göstermemiştir” denildi.

Dilekçede şu ifadeler yer aldı:

Bediüzzaman’a göre Risalelerin neşri yetkisinin ahlaken ve vicdanen ve dolayısıyla “fiilen” kime ait olduğu, “kanunen” kime ait olduğundan daha önemlidir. Bu açıdan bakıldığında kim Risalelere “talebe” olarak sahip çıkarsa o neşredebilecek demektir. Nitekim “Nur Talebesi”nin tarif edildiği cümlede (Mektubat, s. 329) “Talebeliğin hassası ve şartı şudur ki: Sözleri kendi malı ve telifi gibi hissedip sahip çıksın ve en mühim vazife-i hayatiyesini onun neşir ve hizmeti bilsin” denilmektedir. Bu tarifte, “Risalelere (Sözler’e) kendi malı gibi ya da kendi telif ettiği eser gibi sahip çıkmak” ve “hayatını Risalelerin neşredilmesine vakfetmek”, birlikte anılmaktadır.

Bediüzzaman bütün talebelerine ‘varislerim’ demiştir

Emirdağ Lahikasında yayınlanmış olan hukuki şartları haiz olmamakla birlikte manevi vasiyetname hükmündeki telifatından, neşir hakkı hususunda yetkinin kimde ya da kimlerde olduğu, dolaylı da olsa anlaşılmaktadır. Bu vasiyetten çıkan en önemli mânâ, Bediüzzaman’ın, vasiyetini, mer’i hukuk kuralları karşısında hukuken değer taşısın diye değil, Allah katında ve Risalelerin kıymetini bilecek kişiler nezdinde kıymet ifade etsin diye ve sünnete riayetin bir gereği olarak yazmış olduğudur. Bediüzzaman Said Nursi’nin eserlerinde, vekil ya da varisler olarak belirttiği kişilerin isimleri zaman zaman değiştiğine göre, Bediüzzaman Said Nursi eserleri ile ilgili tüm yetkisi, vefatından sonra, isimleri verilen ve verilmeyen “talebelere” ait olacaktır. Bediüzzaman vasiyetnamelerinde isimler konusunda bir sınırlama getirmemekte, “gibi zatlar” diyerek, ismi verilenlerin diğerleri için “örnek kişiler” durumunda olduğunu göstermektedir. Gerçekten, Bediüzzaman’ın, talebelerine genel olarak yazdığı bazı mektuplarına “varislerim” hitabı ile başlaması da bu durumu göstermektedir.

Risale-i Nurlar vakıf malıdır

Bediüzzaman’ın, Risalelerin neşri konusunu “talebelerinin umumuna” tevdi ettiği ve gelirlerin harcanması hususunda da yine onları görevlendirdiği sonucu çıkarılabilir.  Bediüzzaman’ın Risalelerin mülkiyeti ile ilgili beyanlarından ve vasiyetnamelerinden ortaya çıkan sonuç şu olabilir: Risaleler vakıf maldır ve bu vakıf mal kendisinin vefatından sonra, risaleler ona sahip çıkıp sadık kalacak olan talebelerinin tasarrufunda olacaktır. Bediüzzaman Said Nursi’nin bu şekilde hareket etmesinin asıl sebebinin telifatı olan Risale-i Nur Külliyatı’nın sıradan bir mülkiyet tartışmasının mevzuu olmasını önlemek ve sağlıklı bir biçimde neşrinin kendisinin vefatından sonra da devamını teminat altına almaktır.

Bediüzzaman’ın varisleri bütün Nur Talebeleri’dir

Yukarıda da anlattığımız üzere Risaleler üzerindeki mali haklar, Bediüzzaman tarafından, manevi bir vasiyetle, sayıları bugün milyonlarla ifade edilebilecek ve aralarında bugün kanuni mirasçılarının da bulunduğu “Nur Talebeleri”nden oluşan varislere bırakılmıştır. Fiilen de bu şekilde kullanılmaktadır. Bediüzzaman Said Nursi’nin eserlerinde zaman zaman “varislerim” diyerek isimlerini tahdidi olmamak üzere zikrettiği muhterem talebeleri de Risalelere ilişkin mali hakların sayıları bugün milyonlarla ifade edilen “Nur Talebeleri”ne ait olduğunu kabulle ve düzenlenen vasiyetnamenin hukuken muteber olmamakla birlikte, manevi bir vasiyet olduğunun idraki ile bu güne dek kanuni mirasçılar aleyhine vasiyetnamenin tenfizi talebinde bulunmamışlardır.

Yeni Asya da hak sahibidir

Müvekkil YENİ ASYA A.Ş. manevi vasiyetnamede adı geçen Zübeyir Gündüzalp tarafından bizzat kurulmuş ve yayınlarına bugüne dek devam etmiştir. Manevi vasiyetnamede adı geçen Zübeyir Gündüzalp ve Abdulmecit Ünlükul’un bütün hakları da müvekkil şirkete intikal etmiştir.

Yeni Asya Zübeyir Gündüzalp’in  öncülüğünde kuruldu

Dâvâ dilekçesinde, Bakanlığın bandrol verilememe sebebi olarak yaptığı açıklama üzerine Bediüzzaman Said Nursî’nin kanuni mirasçıları, avukatları aracılığı ile Bakanlığa verdikleri dilekçe ile bandrol verilmesinin durdurulması yönünde kendilerinin bir taleplerinin olmadığı, Risale-i Nur Külliyatının bugüne dek olduğu gibi serbestçe basılmasına devam edilmesi yönünde talepte bulundukları da belirtildi. Dilekçede, Yeni Asya’nın Bediüzzaman Said Nursi’nin neşirle vazifelendirdiği talebesi Zübeyir Gündüzalp’in öncülüğünde kurulduğu ve kurulduğu günden bu güne Risale-i Nur Külliyatına dahil eserleri neşrettiği vurgulandı. Bu güne kadar Risale-i Nur Külliyatını neşretmeyi gaye edinmiş Yeni Asya’nın, bugüne dek herhangi bir engellemeyle karşılaşmadan Risale yayınını sürdürdüğü ifade edilen dilekçede, Yeni Asya hakkında bugüne kadar hiç kimse tarafından Fikir ve Sanat Eserleri Kanununu ihlal ettiği gerekçesiyle herhangi bir sıfatla hukukî ve cezai herhangi bir müracaatta bulunulmamış ve engellenmediği hatırlatıldı. 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*