Barbaros Hayreddin Paşa (1478-1546)

“Hem de İslâmiyet milliyeti denilen mazi derelerinde ve hal sahrâlarında ve istikbal dağlarında hayme-nişin olan ve Salâhaddin-i Eyyubî ve Celâleddin-i Harzemşah ve Sultan Selim ve Barbaros Hayreddin ve Rüstem-i Zal gibi ecdatlarınızdan emsalleri gibi dâhi kahramanlarla bir çadırda oturan bir aile gibi, herkesi başkasının haysiyet ve şerefiyle şereflendiren ve hayat-ı ulviyenin enmuzeci olan İslâmiyet milliyeti size emr-i kat’î ile emrediyor ki: Tâ herbiriniz umum İslâm’ın mâkes-i hayatı ve hâmi-i saadeti ve umum millet-i İslâm’ın ferdî bir misâl-i müşahhası olunuz. Zira, maksadın büyümesiyle himmet de büyür. Ve hamiyet-i İslâmiye’nin galeyanı ile ahlâk da tekemmül ve teâlî eder (Divan-ı Harb-i Örfi, s. 59).”

 Osmanlı Devletinin en büyük denizcisi ve deniz kuvvetleri komutanıdır (kaptan-ı derya). Kazandırdığı zaferlerle Osmanlı denizciliği en parlak dönemini yaşamıştır. Akdeniz, Osmanlı Devletinin bir iç denizi haline getirilmiştir. Ömrünü denizlerde geçirmiştir. Beş dili (Arapça, Rumca, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca) bilmektedir. Risâle-i Nur’da, İslâm tarihinin ve özellikle yaşadığımız coğrafyanın büyük kahramanları zikredilirken ondan da “dahi kahraman” (Divan-ı Harb-i Örfi, s. 59) olarak söz edilmektedir. Vefat edince, “Denizin reisi öldü” ibaresi düşülmüştür.

Barbaros Hayreddin Paşa olarak tanınıp meşhur olan büyük denizcinin asıl adı Hızır’dır. Barbaros lakabı önceleri Avrupalılar tarafından ağabeyi Oruç için kullanıldı. Oruç, kırmızıya çalan sakal renginden ötürü “Barbarossa” lakabıyla anıldı. Daha sonra bu lakap Hızır için de kullanıldı. Hayreddin lakabı ise Yavuz Sultan Selim tarafından kendisine verildi. Böylece asıl adı olan Hızır kullanılmazken, Barbaros Hayreddin Paşa olarak tanınıp, meşhur oldu.

Midilli, Osmanlı Devletinin eline geçtikten sonra Hızır’ın babası Yakub, ailesini alarak buraya yerleşti. Burada Hızır ile birlikte dört oğlu dünyaya geldi. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte 1478 yılında doğduğu sanılmaktadır. Hızır önceleri deniz ticareti ile meşgul oldu, gemi işletti. Midilli, Selanik ve Eğriboz arasında ticaret yapmaya çalıştı. Ancak, Akdeniz hemen hemen tamamen korsanların kontrolünde olduğundan, ticareti sürdürmek çok zordu. Bu zorluklar içinde gemi işleten Hızır, Rodos şövalyeleri tarafından esir alındı. Bir fırsatını bulup kaçarak esaretten kurtuldu. Akabinde ağabeyi Oruç ile birlikte Tunus’un Cerbe adasına giderek burayı üs olarak kullanmaya başladı.

Hızır ve Oruç, Akdeniz’de faaliyetlerini sürdürerek İtalyan ve İspanyollara karşı çeşitli akınlarda bulundular. 1513 yılında İspanyolların elinde bulunan Cicelli’yi ele geçirdiler. Buradaki halk Oruç’u sultan ilan etti. Bir süre sonra kardeşler Middilli’ye döndüler. Bu tarihte Osmanlı tahtında oturan Yavuz Sultan Selim’e aracı göndererek Osmanlı himayesine girme arzularını ilettiler. Talepleri kabul gördükten sonra, İspanyolların işgali altında bulunan Cezayir’in yardımına koştular. Cezayir’i işgalden kurtardılar. Bir süre sonra (1518) İspanyollarla yaptıkları bir savaşta Oruç şehit oldu.

Hızır yalnız kaldıktan sonra bir kez daha İstanbul’a elçi gönderdi. Yavuz Sultan Selim, Hızır’ın himayesini kabul ettiği gibi kendisine; “Nasrüddin, Hayrüddin” diyerek iltifatlarda bulundu, Cezayir hakimi olarak kabul gördüğünü simgeleyen hatt-ı şerif gönderdi. Böylece Hızır resmen Osmanlı himayesine girmiş oldu. Ayrıca kendisine Anadolu’da gönüllü asker toplama yetkisi de verildi. Hızır, Cezayir’de Osmanlı padişahı adına hutbe okuturken kendisi de Hayreddin Paşa olarak anılmaya başlandı.

Hayreddin Paşa’nın mahiyeti ve gücü giderek arttı. Özellikle İspanyollarla İtalyanlara karşı çetin mücadelelere girişti. İspanyolların büyük baskısı altında yaşayan Gırnata Müslümanlarının yardımına koştu. Memleketlerini terketmek zorunda kalan bu insanların Afrika sahillerine gemilerle taşınmasına yardımcı oldu. Çok sayıdaki göçmen Cezayir’e de getirilerek buraya yerleşmeleri sağlandı. İspanyollarla yapılan mücadeleler sonunda muhtelif yerler ele geçirildi. Kanuni Sultan Süleyman, Hayreddin Paşa’yı donanma komutanlığına getirmek üzere İstanbul’a davet etti. O da, yerine evlatlığını vekil bırakarak yola çıktı.

Hayreddin Paşa, 27 Aralık 1533 tarihinde İstanbul’a vardı. Bir gün sonra da padişah tarafından kabul edilerek saraya çıktı. Akabinde Kaptan-ı Derya’lığa yani Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na atandı. Aynı zamanda Kaptan-ı Deryalık makamının bürokrasi içindeki konumu da yükseltilerek Beylerbeyliği derecesine getirildi. Kaptan-ı Derya ilk iş olarak karışıklık halinde olan ve işgal altında bulunan Tunus’un üzerine yürüdü. 22 Eylül 1534 yılında burayı ele geçirdi. Ancak Avrupalılar hazırladıkları büyük bir donanma ile Tunus’un üzerine gelince, sayıca çok daha az olan Hayreddin Paşa kuvvetleri çekildi ve Tunus elden çıkmış oldu. Bu gelişmelerin olduğu sıralarda Avrupa, denizlerdeki Osmanlı hakimiyetinden ve gücünden rahatsız olmaya başladı. İspanyolların öncülük ettiği Avrupa ittifakı gerçekleştirilmeye çalışıldı. Avrupa ittifakı sağlanmaya çalışılırken, faaliyetlerini sürdüren Hayerddin Paşa, çok sayıdaki irili ufaklı adayı Osmanlı topraklarına kattı.

İspanya, Papalık, Venedik ve Portekizliler arasında yapılan ittifak anlaşmasını müteakiben Andrea Doria komutansında büyük bir donanma hazırlandı. Bu donanma 246 gemiden müteşekkil olup Korfu adasında toplandı. Buna karşılık Hayreddin Paşa’nın komutasındaki donanmada ise sadece 122 gemi yer almaktaydı. Her iki donanma Preveze açıklarında karşılaştı. 27-28 Eylül 1538 tarihlerinde meydana gelen savaş Osmanlı donanmasının zaferiyle neticelendi. Andrea Doria, sayıca kendilerinden çok daha az olan Osmanlı Donanmasının ilk evvel saldırıya geçmesi karşısında büyük bir şaşkınlık geçirdi. Kendini toparlamaya fırsat bulamadan geri çekilmek zorunda kaldı. Çok sayıda esir alındı. Osmanlı donanması çok az kayıp vermesine karşılık Haçlı donanması büyük bir bozguna uğradı.

Hayreddin Paşa’nın kazanılmasında büyük hisse sahibi olduğu bu zafer İslam dünyasında büyük bir sevince sebep olurken, Batıda o oranda üzüntüye sebep oldu. Bu mağlubiyet karşısında Hayreddin Paşa’ya olan hayranlıklarını gizlemediler. Diğer taraftan bu zaferle Barbaros, Kanuni Sultan Süleyman’ın da ilgisine mazhar oldu. Bu zaferden sonra Akdeniz tamamen Osmanlı Devleti’nin kontrolüne geçti. Venedikliler barış yapmak zorunda kaldıkları gibi bundan sonra vergi vermeye başladılar.

Kanuni Sultan Süleyman, Fransızların ricası üzerine, ortak hareket etmek ve Fransızlara yardım etmek maksadıyla Hayreddin Paşa’yı donanmasının başında gönderdi. Fransız donanması ile birlikte 20 Ağustos 1543 yılında bazı kaleler zapt edildi. Bir süre buralarda kalan donanma geri döndü. Dönüş sırasında Cenova’da esir tutulan Turgut Reis’i esaretten kurtardı. Bu sefer, Hayreddin Paşa’nın son büyük seferi oldu. Ömrü denizlerde geçen ve çok büyük zaferlerin kazanılmasına ön ayak olan, çok sayıda fetihleri gerçekleştiren Hayreddin Paşa, 1546 yılında hastalandı. Hastalığından kısa bir süre sonra da 5 Temmuz 1546 yılında vefat etti. Cenazesi, hayatta iken yaptırmış bulunduğu Beşiktaş’taki medresesinin yanına defnedildi. Vefatıyla birlikte “denizlerin reisi öldü” şeklindeki ifadelere yer verildi.

Hayreddin Paşa, Osmanlı donanmasına en parlak dönemini yaşattı. Denizlerde Osmanlı donanmasını zirveye taşıdı. Diğer taraftan kendi yetiştirmiş olduğu kaptan ve denizciler de çok büyük zaferlere imza attılar. Risâle-i Nur’da ismi zikredilirken, dahi ve kahramanlardan biri olarak tavsif edilmektedir. İslam coğrafyasında, tarihe mal olmuş bu büyük şahsiyetler, ırkı ve milliyeti ne olursa olsun, bütün Müslümanların gurur kaynağı olmuşlardır. Risâle-i Nur’da, bu hususun altı çizilerek dikkat çekilmektedir.

Benzer konuda makaleler:

2 Yorum

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*