Bediüzzaman’ın Ramazan günleri

Manevi hasat mevsimi olan üç aylar, Receb ile başlayıp Şaban ile devam ediyor, Ramazan ile nihayet buluyor. Şimdi üç ayların dolunayı olan, ruhumuzu nurlu mehtabı ile aydınlatan Ramazanı ayını yaşamaktayız.

Bilindiği gibi Ramazan geldiğinde toplumda ve fertlerde dinî uygulamalarda daha fazla bir şevk yaşanır. Daha fazla namaz kılınır. Meselâ teravih namazı (bazıları tarafından hatimle) kılınır. Oruç tutulur, Kur’an okunur, Cevşen ve Risale okumaları artar. Hâsılı Müslümanlar diğer zamanlardan biraz daha fazla dinî konularda hassas olur ve yaşantılarında daha dikkatli davranırlar.

Peki, hususiyetle, Risale-i Nur talebeleri ne yaparlar, ne yapmalılar, nasıl yapmalılar?

Bu soruların cevaplarını direk vermektense, Üstad Said Nursî’nin Ramazan aylarını nasıl geçirdiğine bakmak gerekir diye düşünüyorum:

Son Şahitlerden Mehmed Çalışkan anlatıyor: “Ramazan ayında önceleri camiye devam etti. Sonraları ‘Fatihayı yetiştiremiyorum. İmamlar çok süratli okuyorlar. Ben Şafiî’yim, okumam lâzım’ diyerek, teravihlerde camiye devam edemedi. Bizler bazen evde, arkasında cemaat olurduk. Bir gün akşamdan sonra bizim birader Hasan (Çalışkan) ‘Haydi Üstad Bediüzzaman Said Nursi’ye gidelim, Hoca Efendiyi ziyaret edelim’ dedi. Dışarısı karanlıktı, lâmbası yanmıyordu. Fakat içeriden sesi geliyordu. Galiba okuyordu. Ezkârını bitirdikten sonra girecektik. Dışarı çıkarak ‘Niye geldiniz?’ dedi.

‘Ziyaretinize geldik efendim?’ diye cevap verdik. ‘Vakit oldu mu?’ deyince ‘Evet, oldu’ dedik. ‘İyi, haydi teravihe gidelim’ dedi ve beraberce teravihe gittik.”1

Bu hatıradan anladığımıza göre Üstad, mümkün oldukça teravih için cami cemaatine katılırmış. Ramazan’ın bir kısmında teravihleri bir süre camide kılar, ama imam namazı hızlı kıldırdığı ve o da sureleri okumakta yetişemediği için camiye gitmekten vazgeçtiği de olmuştur. Mesela, cami hocasının anlattıklarına bir bakalım: “Teravih namazını biraz daha ağır kıldırmamı söylemişti. Kendisi Fatiha’yı ancak zorlukla bitiriyormuş, ben rükûa gidiyormuşum. Teravihte cemaat da çok oluyordu. Üstad cemaatin çok olmasından memnun olarak şunu söyledi: ‘Kesret-i cemaatte, vacip olan sehiv secdesi bile affediliyor. İnşaallahu Teâlâ Allah affeder. Okumayı biraz ağırlaştır ki, cemaat Sübhaneke’yi okuyabilsin.’”2

Bazı akşamlarda da, yatsı namazında talebelerine imamlık yapar, teravih namazlarında genellikle Tahiri Mutlu ağabeyi imamete geçirirmiş. Bunun bir örneğini, Bayram Yüksel Ağabeyin hatıralarından anlıyoruz: “Üstadımız 1960’ta ‘Bu sene teravihi beraber kılacağız’ dedi. Bizler çok sevindik. Ceylân Ağabeyle konuşmuştuk. ‘Bu sene Ramazan’ı Isparta camilerinde sırayla gidip kılalım.’ Mübarek Tahiri Ağabey teravihi bir buçuk iki saatte kıldırıyordu. İflahımız kesiliyordu. Üstadımızdan böyle müjde gelince çok sevindik. O sırada Ceylan Ağabeyin babası kamyon almış. Ceylân Ağabeyi istiyordu. O da Emirdağ’a gitmişti. Ramazan geldi, namaza başladık. Üstadımız yatsı namazının farzını kıldırıyordu. Tahiri Ağabey de teravihi kıldırıyordu. Bizim yattığımız odanın karşısındaki odayı mescid olarak kullanıyorduk. Odada Üstadımız, Tahiri Ağabey, Zübeyir Ağabey, Sungur Ağabey, Hüsnü kardeşle beş-altı kişi oluyorduk. Ramazan’ın tam on beşiydi. Üstadımız çok rahatsız oldu. Zübeyir Ağabey Tahiri Ağabeye ‘Ağabey, yarıda keselim, sonra tamamlarız’ sözüne Üstadımız ‘Yok tamam kılacağız’ dedi. Ve tamam kıldık.”3

Üstad Said Nursî, Kastamonu Lahikası’ndaki bir mektubunda diyor ki: “Şimdiden biz tedbir ettik ki, iki Kur’ân’ı, Risale-i Nur’un buradaki has talebeleri, Ramazan-ı Şerifte, her biri, her günde bir cüz’ün sizinle beraber okumakla, Ramazan’ın her gününde bir hatme-i Kur’âniye olarak, mânevî ve çok geniş bir mecliste, Isparta ve Kastamonu’yu ihata eden bir dairede halka tutan Risale-i Nur talebelerinin ve o dairenin merkezinde sizler bulunmak cihetiyle Risale-i Nur şakirtlerinin etrafınızda olarak, Nakşîde ‘hatme-i hâcegân’ tarzında, fakat çok büyük bir mikyasta Risale-i Nur’un bütün şakirtleri mânen hazır ve o dairede bulunuyor niyetiyle tasavvurla okunmak, o kudsî hatmeyi yapmak Cenab-ı Hakkın rahmetinden tevfik niyaz ederiz.”4

Ramazan Risalesinde belirtildiğine göre: “Ramazan-ı Şerif âdeta bir âhiret ticareti için gayet kârlı bir meşher, bir pazardır. Ve uhrevî hâsılat için gayet münbit bir zemindir. Ve neşvünemâ-i a’mâl için, bahardaki mâ-i Nisandır.”

Üstad Said Nursî’nin, Ramazan ayını talebelerinin nasıl değerlendirmeleri gerektiği konusunda Barla Lahikası’nda Re’fet Ağabeye yazdığı bir mektubun satır aralarında şöyle bir cümle var: “Fakat bu şuhûr-u selâse çok kıymettardır; Leyle-i Kadrin sırrıyla seksen sene bir ömrü kazandıracak bir vakitte, en iyi, en efdal şeylerle meşgul olmak lâzım geliyor. İnşaallah, Kur’ân’a ait mesâille iştigal, bir nevi manevi mütefekkirâne Kur’ân okumak hükmündedir. Hem ibadet, hem ilim, hem marifet, hem tefekkür, hem kıraat-i Kur’ân manaları risalelerin istinsah ve mütalâalarında vardır itikadındayız.”5

Evet, kıymettar vakitleri hâiz olan üç aylarda, özellikle Ramazan günlerinde yapılacak en iyi, en efdal (faziletli, üstün) işler; Kur’ân’a ait meselelerle, meselâ Risale-i Nur hizmetleri ile meşgul olmaktır. Bu şekilde meşguliyet, manen, tefekkür ederek Kur’ân okumak ve hem ibadet, hem ilim öğrenmek hükmüne geçmektedir.

Ramazan günlerinde elbette şahsî ibadetlerimizi yapacağız. Ama meselâ mutad Risale-i Nur derslerinin geldiği vakitler öncelikli yapmamız gereken, derse katılmak veya Kur’ân’a ait meselelerle meşgul olmak gerekiyor diye anlıyorum.

Her birimizin bu manalar muvacehesinde hareket etmesi duasıyla, Ramazan günlerinin hepimize, bütün okuyucularımıza ve Risale-i Nur talebelerine hayırlar, feyizler getirmesini dilerim.

Dipnotlar:
1- Mehmet Çalışkan, Son Şahitler.
2- Hafız Nuri Güven, Son Şahitler.
3- Bayram Yüksel, Son Şahitler
4- Kastamonu Lahikası, 54. mektup, shf: 116.
5- Barla Lahikası, 257. mektup

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*