Fikirlerin er meydanı

Farklı fikirlere, farklı inançlara, farklı siyasî eğilimlere tahammül etmek, bir demokratik erdemliliktir.

Bunlara tahammülsüzlük ise, istibdadın, taassubun, bağnazlığın ve kendine güvensizliğin bir tezahürüdür.

Fikrine, dâvâsına güvenen, farklılıkların meydân–ı zuhûra çıkmasından korkmamalı. Bilâkis, memnun olmalı.

 

Zira, açık yara adam öldürmez; gizlisi–saklısı öldürür.

Kimin içinde ne varsa bütünüyle ortaya çıkmalı ki, söylenen şeyin doğru mu, yanlış mı olduğu, dahası, doğruysa kaç ayar olduğu kolayca anlaşılsın.

Söylenmeyen, yahut söylettirilmeyen fikrin mahiyeti bilinemez. Hatta, o fikrin sahibi dahi, fikrinin ne değerde olduğunu tam olarak bilemez.

Bazıları da zannediyor ki, inandıklarını söylese, fikrini izhar etse, yer yerinden oynayacak; kitleler, onun savunduklarıyla coşup taşacak, falan…

Esasında, konuşturulmayan çoğu kimse kendini öyle görüyor. Fikirleriyle dünyaya nizamat vereceğini zannediyor.

Oysa, durum ekseriyetle öyle değil.

Çoğu zaman, kişi söyledikleriyle kalıyor. Hatta, bazan alkış da alır, ama beklediği desteği alamaz.

Bir zamanlar, hitabeti kuvvetli meşhûr bir hatip vardı. İsmi: Osman Bölükbaşı.

Bölükbaşı, kendisini dinleyen toplululuğu coşturur, ortalığı alkış tufanına boğdururdu. Ama, yine de seçmenden beklediği oy desteğini bir türlü alamazdı.

Hatta, kendisi bile bunun farkına varmış ve şunu söyleme gereğini duymuştu: “Ey seçmen! Siz burada beni alkışlıyorsunuz. Ama, oyunuzu gidip yine başka partiye veriyorsunuz.”

Bu durum gösteriyor ki: Bölükbaşı’nın konuşma ve hitabet tarzı güzel. Ancak, fikirlerinin toplumda ciddî bir karşılığı yok demektir.

Bölükbaşı’nın konuşmalarından dolayı yargılanması yanlıştı. Onun cezalandırılması, evrensel hukuka, demokrasiye, insan temel hak ve hürriyetlerine aykırıydı.

Maalesef, aradan yarım asırlık bir zaman geçtiği halde, insanlarımız yine de fikrini rahatça söyleyememekte, siyasî görüşünü hür bir şekilde ifade edememektedir. Hakkında hemen soruşturma başlatılıyor, yahut dâvâlar açılıyor.

Bu yöntem, esasında daha sakıncalı, daha zararlıdır. Söz hürriyetine sahip olamayanlar, kendini mazur görüp şiddet yanlısı olmaya meyledebiliyor ki, bunun hiçkimseye bir faydası yoktur.

Farklı şeyler söylemenin, hatta yüzde yüz aykırı fikirler serd etmenin bile, baskıcı suskunluk kadar zararı olmaz.

O halde, fikirler bir bir er meydanına çıkıp güreşsin. Gerekirse, zayıf ve çürük olanlar yorgun ve bîtap düşünceye kadar da vuruşup çarpışsın.

Yeter ki, insanlar çatışmasın, fiiliyata meyletmesin.

Neticede, yanlış ve zayıf olanların ayıklanacağını, haklı ve doğru olan fikirlerin ise galip geleceğini bilmek ve inanmak durumundayız.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*