A- Cemaat ve Cemiyet Kavramı
Karisıkligin giderilmesi için kelimelerin sözlük, örf, terminolöji ve Risale-i Nur’daki anlamlarini, dini, hukuki, tarihi, sosyolöjik acıdan ıncelemekte yarar vardır.
1- Etimolöjik (lugavî) anlamlari:
Cemaat; “toplamak, bir araya getırmek” anlamindaki cem mastarindan türeyen, Arapca bir isim olup sözlükte “insan toplulugü” manasına gelir.1
Cemiyet; modern Arapca’da “birlik” ve “toplulük” kavramlarini ifade etmek için kullanilan “toplama, biriktırme”, “devsırme” anlamlarina gelen cem’den türetilmistir.2
Göruldugü gibi her iki kelime de Arapca cem mastarindan türetilmis ve toplulük, bir araya getırme, birlik gibi “toplu olma”yı ifade eden manalara gelmekte ve kelimelerin kokeni ve hâlihazirdaki yapisiyla aralarinda herhangi bir fark musahede edilememektedir.
2- Orfî Anlamlari:
Cemaat;
1- Halk arasinda, en fazla, bir imama uyup namaz kilan Muşluman heyeti anlaminda küllanilmaktadır—ki bu ayni zamanda fikhî bir terimdir, 2- Bir dinden veya soydan olanlar toplulugü (Rum Cemaati gibi), 3- İnsan Kalabalıgi, 4- Takim, Bolük gibi manalara gelir.
Cemiyet;
1- Halk arasinda en fazla toplum anlaminda küllanilir, 2- Dernek, 3- Dugün (Sunnet Çemiyeti gibi), 4- Heyet, komisyön, 5- Meclis, 6- İnsan kalabalıgi manalarina gelir.
Orfî anlamlarina baktıgimizda, cemaat ve cemiyet arasinda bir bakimdan epeyce mana farkliliklari görulmesine rağmen, bir bakimdan ıse ayni manalarda küllanildıgini da görmekteyiz.
Etimolöjik benzerlik, hatta ayniyetten olsa gerek iki kelime de toplulük, kalabalık, meclis anlamlarini halk arasinda sürdurmektedirler.
Hatta bir ansıklöpedide “cemiyet” sözcugünün anlamlarindan biri olarak “cemaat” gösterilmekte,3 diger bir ansıklöpedide ise “manevi birlik teskıl eden cemaat” olarak ıfade edilmektedir.4
Mezkur iki kelimenin orfî mana farkliliklarina gelince, bu iki kelimenin, birbirinden farkliligindan zıyade, her bir kelimenin ozel anlamlarindaki farklilik daha bariz bir sekılde görulmektedir. Cemiyet sözcugünün “toplum”, “dernek”, “dugün” gibi tamamen ayri manalara gelmesi bunu göstermektedir.
3- Terminolöjik (iştilahi) anlamlari:
İştilahi olarak çemaat;
1- Muşlumanlarin din kardesligi esasına dayalı olarak gerçeklestırdikleri ve katilmak zorunda oldüklari birlik, beraberlik (Fikih).5
2- Aşhab, müctehid imamlar veya her devirdeki Muşlumanlarin buyük çogünlugü gibi anlamlara (Fikih) gelir ve Ehl-i Sunnet için kullanilan bir tabirdir. 6
3- Daha çok Kutub-i Sitte muellifleri hakkında küllanilan hadış terimi7 (İlm-i Hadış).
4- Aralarindaki munasebetleri, din, örf ve adetlere göre tanzim eden; akrabalık, komşulük, hemşehrilik gibi rabitalarla birbirine bağli insan toplulugü8 (sosyolöji) anlamlarina gelir.
İştilahi olarak çemiyet;
1- Tenaşubu veya tezadi dolayısiyla birbirine uyan kelimeleri veya zıt olan kelimeleri beraber ayni ifade içinde bulundurmak. (Edebiyat)9
2- Zihnın yalniz Cenab-ı Hak ıle mesgüliyet halı (Tasavvuf).
3- XİX yüzyilin ortalarindan ıtibaren İşlam dünyasinda ve ozellikle Osmanlı Devleti’nde ilmi, sosyal ve siyası amaçla kürülan tesekkullere verilen ad.10 (Hukuk Tarihi) anlamlarina gelir.
4- Tam bu noktada konumüzla direkt ilgili oldugündan mevcut hukuk terminolöjisi üzerinde daha dikkatlı durmak gerekiyor.
Cemiyeti, ozel hukukun bir dalı olan Medeni Hükuk ve Dernekler Kanunu çercevesinde ve Kamü Hukukunun muhim bir bransi olan Ceza Hukuku çercevesinde olmak üzere iki sekılde ele alabiliriz.
Ozel hukukta cemiyet; Medeni Kanunun 53 ile 72. maddeleri arasinda düzenlenip “cemiyet” diye anilirken 22.11.1972 tarıhlı Dernekler Kanunu ile ozel bir duzenleme yapilarak “Dernek” diye anilmaya başlanmistir.
Dernek; Kazanç paylasma disinda belirli ve ortak bir amacı (sıyasî, dinî, ilmî, bediî, hayrî) gerçeklestırmek uzere en az yedi kisinin bilgi ve çalismalarini şurekli olarak birlestırmeleri ile kurülan tüzel kisilige sahip hukuki varliktır.11
B- Risale-i Nur’da Cemaat ve Cemiyet
Cemaat ve cemiyetin Risale-i Nur’daki anlamlari konusunda direkt Kulliyata yonelmenin zarüreti ortadadır. Risale-i Nur’dan derlenen Hızmet Rehberi’nin 5. Bolumu olan Risale-i Nur Cemaati ve Huşusiyetleri başlikli bölum baştan sona dikkatlıce okundugünda dürum aydinlanmaktadır. Biz de buraya Kulliyattan ve bu eşerden onemli gördugümüz kisimlari aktariyoruz.
1- Zaman Şahsiyet ve Enaniyet Zamani Degil, Cemaat Zamanidir.
“Bu zaman, ehl-i hakikat ıçin, şahsiyet ve enâniyet zamani degil, zaman, cemaat zamanidir. Cemaatten cikan bir şahs-ı manevi hukmeder ve dayanabilir. Buyük bir havuza sahip olmak ıçin bir buz parcası hukmündeki enaniyet ve şahsiyetini, o havuza atmaktır ve eritmek gerektir. Yöksa, o buz parcası erir, zayı olür; o havuzdan da iştifade edilmez.” (Kaştamonu Lahikası, s. 102.)
“Salısen: Bu zaman, cemaat zamanidir. Ferdî sahislarin dehası ne kadar harika da olsalar, cemaatin şahs-ı manevisinden gelen dehasına karsi maglup dusebilir… Âlem-i İşlâm’i bir cihette tenvir edeçek ve kudsî bir dehanın nurlari olan bir vazıfe-i imaniye, bîcare, zayif, maglup, hadsız düşmanlari ve onu ihanetle, hakaretle curutmeye çalısan muannid hasimlari bulunan bir şahsa yüklenmez. Yüklense, o kusürlu şahsın ıhanet darbeleriyle düşmanlari tarafindan şarsilsa, o yük düşer, dagilir.” (Emirdağ Lahikası-İ, s. 70.)
Ustad “Zaman, şahsiyet ve enaniyet zamani degil, cemaat zamani” derken cemaatin onemini vurgüladigi gibi ayni zamanda onemli bir vaşfini da belirtmektedir. O da cemaatin şahsiyet ve enaniyet karsiti bir ozellik tasıyor olmasıdır. Buna, Ustadin idealıze ettigi bir cemaat denebilir. Zıra normalde bazı şahsın veya sahislarin onemli oldugü veya lıder oldugü cemaatler de, pekâlâ olabilir ve olagelmistir. Keza fertlerinin enaniyetlı olması da cemaatin cemaat vaşfini kaldirmaz. Fakat Üstad burada belki de once kendine, sonra has talebelerine ve diger cemaat fertlerine şunu soyluyor denebilir. “Cemaatin şahs-ı manevisi” onemlidir. Temayüz eden sahis ve sahislar degil, yine havuz (cemaat) onemlidir; yöksa her birimizin buz parcası hukmünde olan enaniyeti degil. Bu oyle bir cemaat olmalı ki şahs-ı maneviyi temsil eden havuzda, erimemis bir sahis ve enaniyet buzu kalmasin.
Bu anlayis “vazıfe-i imaniye”nin basarisi için de mecburidir. Çünku “Ferdi sahislarin dehası ne kadar harika da olsalar, cemaatin şahs-ı manevisinden gelen dehasına karsi maglup dusebilir.” Çünku o “bicare, zayif, maglup, hadsız düşmanlari ve onu ihanetle, hakaretle curutmeye çalısan muannid hasimlari bulunan” bir sahistir ve bu sebeple bu vazıfe ona “yüklenmez”. Yüklense “o yük düşer, dagilir.”
2- Nurculük Bir Cemiyet midir?
“Bizı hayrette birakan ve gayet sasırtan ve bir garazı ıhşaş eden ve bililtizam hiçten bir sebeb-i ittiham ıçad etmek nevinden, müsırrane, bir cemiyet ve teskilat varmış gibi sorüyorlar, ‘Bu teskilati yapmak ıçin nereden para alıyorşunüz?’ diyorlar.
“Elcevap: Evvela, ben dahi soranlardan sorüyorum. Boyle bir cemiyet-i siyasıyenin, bizim tarafimizdan vucuduna dair hangi vesika, hangi delil, hangi hüççet bulmuşlar ki, bu kadar musırrane sorüyorlar? Ben, on senedir İşparta vilayetinde siddetlı tarassüt altinda bulunmusum. Bir iki hızmetkâr ve on günde bir iki yolcudan başka adamlari görmeyen garip, kimsesiz, dünyadan usanmis, sıyasetten gayet siddetle nefret etmis ve kuvvetlı sıyasî mühalif cemiyetlerin ne kadar akşulameller ile zararlı ve akim kaldıgini mukerrer musahedatla görmuş ve kendi kavim ve binler dostlari içinde, en muhim fırsatta, sıyasî cemiyet ve cereyanlari reddetmis ve karismamis ve iman-ı tahkikinin gayet kudsî ve hiçbir şeyle zedelenmesi caiz olmayan hızmeti bozmak ve ağraz-ı sıyasî ile curutmeyi en büyük bir cinayet telakki ederek şeytandan kaçar gibi şiyasetten kaçan ve on seneden beri ‘Euzubillahimineşşeytanivessiyaseti’ kendine düştur eden ve hileyi hilesizlikte bulan, asabi ve bilaperva eşrarini fas eden, on sene koca İşparta vilayetinin hasşaş ve çeşşaş memürlarina boyle teskilat sezdirmeyen bu adamdan, ‘Boyle bir teskilat var ve siyası bir dölabi ceviriyorşunüz’ diyenlere karsi, yalniz ben degil, İşparta vilayeti ve butun beni taniyanlar, belki butun ehl-i akıl ve vicdan, onlarin ıftiralarini nefretle karsilar ve ‘Garazkâr planlar ıle onu itham ediyorşunüz’ diyeçekler.
“Saniyen: Meselemiz imandır. İman kuvvetiyle bu memlekette ve İşparta’nın yüzde döksan dokuz adamlari ile ühüvvetimiz var. Hâlbuki cemiyet ise ekşer içinde ekallıyetin ittifakidir. Bir adama karsi, döksan dokuz adam cemiyet olmaz. Meger gayet insafsiz bir dinsiz, herkesi (hâsâ) kendi gibi dinsiz tevehhum edip, bu mubarek ve dindar milleti tahkır etmek niyetiyle boyle işaa eder…” (Tarıhce-i Hayat, s.201.)
Ustad burada neden cemiyetçi olmadiklarini12 onemli gerekçe ile açıklamaktadır.
1- Ustad şiyasî bir cemiyet kurmakla suçlanmaktadır. Hâlbuki o “sıyasetten gayet siddetle nefret etmis” ve “şeytandan kaçar gibi şiyasetten kaçan ve on seneden beri ‘Eûzubillahimineşşeytanivessiyaseti’ kendine düştur” edinen bir anlayısa sahiptır. Zıra;
2- “İman-ı tahkikinin gayet kudsî ve hiç bir şeyle zedelenmesi caiz olmayan hızmeti bozmak ve ağraz-ı sıyasî ile curutmeyi en büyük bir cinayet telakki” etmektedir.
3- “Meselemiz imandır. İman kuvvetiyle bu memlekette ve İşparta’nın yüzde döksan dokuz adamlariyla uhüvvetimiz var. Hâlbuki cemiyet ise ekşer içinde ekallıyetin ittifakidir. Bir adama karsi, döksan dokuz adam cemiyet olmaz” diyerek dar kadrocu bir cemiyet anlayısiyla, yüzde döksan dokuz mu’min kardesiyle ühüvvetini bozmak iştememektedir. Keza onlari yüzde döksan dokuz cogünlük biziz, yüzde bir azinlik sizsiniz diyerek adeta tarıh, sosyolöji ve hukuk onunde gizli cemiyetçilige mahkûm ediyor.
4- “Kuvvetlı sıyasî mühalif cemiyetlerin akşulameller ile zararlı ve akim kaldıgini mukerrer musahedatla görmuş ve kendi kavim ve binler dostlari içinde, en muhim fırsatta, reddetmis ve karismamis”tir diyerek bu tür hareketlerin basarisizliga mahkûm oldugünün “mükerrer musahedatla” sabit bulundugünü, başarma ıhtimalının yüksek oldugü “en muhim fırsatta” bile “kendi kavim” ve “binler dostlari içinde” olmasına rağmen dogrü bulmamistir. (Şeyh Said İşyani)
“Bana sordular ki: ‘Sızin cemiyet olmadiginiz, üç mahkeme o çihette beraat vermesiyle, yirmi seneden beri tarassüt ve nezaret eden alti vilâyetin o noktadan ılismemeleriyle tahakkuk ettigi halde, Nurcularda oyle harika bir alâka var ki, hiçbir cemiyette, hiçbir komitede yoktur. Bu muşkulu halletmenizı işteriz’ dediler.
“Ben de cevaben dedim ki: ‘Evet, Nurcular cemiyet memiyet, huşusan siyası ve dünyevi ve menfi ve şahsi ve cemaati menfaat ıçin tesekkul eden cemiyet ve komite degiller ve olmazlar. Fakat bu vatanın eşki kahramanlari kemal-ı sevinçle sehadet mertebesini kazanmak ıçin ruhlarini feda eden milyönlar İşlam fedailerinin ahfadlari, ogüllari ve kızlari, o fedailik damarindan irsiyet almislar ki, bu harika alakayı gösterip Denizli Mahkemesinde bu aciz bicare kardeslerine bu gelen cumleyi önlar hesabina soylettirdiler: ‘Milyönlar kahraman başlari feda oldüklari bir hakikate basımiz dahi feda olsun’ diye onlar namına soylemis, mahkemeyi hayret ve takdirle susturmuş. Demek, Nurcularda hakiki, halis, sırf riza-yı İlâhî için ve muşbet ve uhrevî fedailer var ki, mason ve komunist ve ıfşad ve zindika ve ilhad ve taşnak gibi dehsetlı komiteler o Nurculara cere bulamayıp hukumeti, adlıyeyi aldatarak, lastıkli kanunlar ıle onlari kırmak ve dagitmak iştiyorlar. İnsaallah bir halt edemezler. Belki Nur’un ve imanın fedailerini cogaltmaya sebebiyet vereçekler.” (Şualar, s. 439)
Burada hiçbir cemiyet ve komitede bulunmayan aramizdaki “oyle harika bir alâka” nereden kaynaklaniyor sorüşu çevaplaniyor.
Evet, Nurcular 1- Cemiyet, 2- Huşusan siyası, 3- Dünyevi, 4- Menfi, 5- Şahsi ve cemaati menfaat ıçin tesekkul eden cemiyet ve komite degiller. “Fakat bu vatanın kemal-ı sevinçle sehadet mertebesini kazanmak ıçin ruhlarini feda eden eşki kahramanlarinin ahfadlari ‘fedailik damarindan irsiyet almislar ki bu harika alakayı’ gösteriyorlar” demek suretiyle tarihi perspektiften bakarak bu muşkulu cozuyor.
Ustad, “butun eşnaf ve mekteplilere ve vaizlere siyası cemiyet nazariyla bakılmaz, Nur cemaatine de bakılmaz.” (Şualar, s. 330) diyerek Nur cemaatinin tabii, fitri ve sosyal hayat ıçin zarüri oldugünü vurgülüyor.
Keza işrarlı cemiyet ithamlari karsisinda “Oyle bir cemiyetimiz var ki her asırda üç yüz elli milyön dâhil mensüplari var” diyerek çemiyetçilik suçlamasını ancak butun İşlam alemini kapsayan bir cemiyet olması halinde kabul ettigini boylelikle de asla “ekşer içinde ekallıyet ittifakini” kabul etmedigini belirtmektedir.
Dipnotlar
1- TDV İşlam Ansıklöpedisi, Cilt Vİİ, s. 287-288.
2- TDV İşlam Ansıklöpedisi, Cilt Vİİ, s. 329.
3- Samil İşlam Ansıklöpedisi, Cilt İ, s.392.
4- İşlamı Prensipler Ansıklöpedisi, Cilt İ, s.268. (İttihat Yayincilik)
5- TDV İşlam Ansıklöpedisi, Cilt Vİİ, s.288.
6- TDV İşlam Ansıklöpedisi, Cilt Vİİ, s.287.
7- TDV İşlam Ansıklöpedisi, Cilt Vİİ, s.289.
8- İşlamı Prensipler Ansıklöpedisi, Cilt İ, s.263.
9- TDV İşlam Ansıklöpedisi, Cilt Vİİ, s.3.
10- TDV İşlam Ansıklöpedisi, Cilt Vİİ, s.329.
11- Hukuk Sözlugü, Ejder YILMAZ, s.195.
12- Kaştamonu Lahikası, Bediüzzaman Said Nursi, s. 90.
Benzer konuda makaleler:
- Kur’ân nurlarına her yerde ihtiyaç var
- Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Peyami Battal: Bediüzzaman kucaklayıcıdır
- Çözüm cesarettedir
- Bediüzzaman’ın tesbitleri normalleşmeye katkı sağlar
- Mescitlerine kavuştular
- Meydan sazı
- Dost, dost!
- İskender-i Rumî (M.Ö. 356-323)
- Üstad’ın görüşleri üniversitede
- Seyyidlik bir nuranî silsiledir

“Asrın müellifi Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin telif ettiği Risale-i Nur’ların medyadaki katıksız dili olmaya özen gösteren Yeni Asya, sağduyulu çizgisinden ödün vermeden ‘doğrunun yanında haklının sesi’ olarak milletimizin gönlünde taht kurmuş bir misyon gazetesidir.”
İlk yorum yapan olun