İnsanın kalitesini hizmet ölçer

alt

Bediüzzaman’ın Nur Talebelerine hemen hemen her fırsatta verdiği ders, tesanüttür. Tesanüt, hizmet edenlerin ayarını gösteren bir mihenktir. Zira hakka hizmette hizmet edenlerin olgunluk seviyesi, insanlarla geçimi ve faydası oranındadır.

İnsanın bütün kişiliğini, ahlâkını, cevherini ortaya koyduğu en güzel platform hizmet zamanlarıdır. Zira insanlarla beraber iş yapabilmek, kırılmadan, gücenmeden, inadına ihlâs ve uhuvvet hakikatleriyle yaşamak ancak hizmette iken olacaktır. Bir şeyler yapmadan, evinizde otururken ihlâsı, uhuvveti yaşayacağınız, ahlâkî olarak mertebe katedeceğiniz, ruhen olgunlaşacağınız ortamlar çok sınırlıdır. Bu yüzden güzel geçim ve hizmet kadar insanın cevherini, ayarını ortaya koyan hiçbir şey yoktur.

İmandan sonra her mü’min güzel ahlâkı ile ölçülür. Güzel ahlâk ise, hukukullah ve ibadullahın haklarını yerine getirmek ve korumak demektir. Ancak bununla herkesin niyeti, aklı, ilmi, ahlâkı, terbiyesi belli olur.

Büyük zatların, “Kişinin manevî feyzi ve Cenâb-ı Hakk’ın yardımına mazhar olması yaptığı hizmete göredir” düsturuyla hareket etmesi çok manidardır.

Nasıl ki, Allah’a karşı yapılan ibadetlerin ruhu ihlâs ise, iman ve Kur’ân hizmeti, insanlara yapılan hizmetlerin de ruhu ihlâstır.

Hizmeti kullanarak nefsanî hisleri tatmin etmek, insanların nazarında makam ve mevki sahibi olmak, çıkar sağlamak, baş olmak, hizmet edip hürmet beklemek, ücrete talip olmak, rekabet etmek, kendi haklılığını ortaya koymak için başkasını kötülemek, istişareye uymamak, tenkit etmek, gıbta damarını tahrik etmek, haset, kıskançlık, gıybet gibi kötü ahlâkı ulvî hizmetlere bulaştırmak, ihlâsı da, hizmetteki istikameti de yok eden, öldürücü zehirler hükmündedir.

Hizmette ‘ben’ yoktur. Bir buz parçası hükmündeki enaniyetini bir havuzda şahs-ı manevî içinde eritebilenler ancak doğru hizmet yapabilecektir.

İstişare ederken de, doğruyu bulmak için konuşulur, tartışılır, araştırılır, fakat sonuçta ortak bir noktada anlaşılır. Fitne ve ayrılığa sebep olabilecek ‘ben’lerin tahakkümüyle içten içe hizmet kardeşine adavet beslemek, şahs-ı manevinin kararına rağmen olan düşüncesini etrafa söylemek, şahs-ı maneviden çıkan fikirleri sahiplenmemek hizmet edenlerin ahlâkını gösteren bir gösterge olsa gerektir.

Hizmet ehli olan kimse nefsini değil, önce hizmeti düşünendir. Hizmet için gerekirse, nefsini ayaklar altına serer.

Hizmet ehli olan insanların gönlü dar, dili acı olmamalıdır. Zira sevdirmek yerine nefret ettirmek büyük bir vebaldir. Hizmet edeceklerin birbirine şefkat ve merhametle davranması, hizmet arkadaşlarına duâ etmesi, hatasından dolayı ona acıyıp, onu uyarması hizmet ehlinin vasıflarındandır.

Hâsılı, Cenâb-ı Hak katında ve halkın yanında kıymetli olmak isteyen kimse, hizmetten ayrılmaması gerekir. Zira iman, Kur’ân hizmeti, insanın kalitesini yükseltecek ve Cenâb-ı Hakk’ın razı olduğu sıfatlara kavuşturacaktır. Yoksa, hiçbir şey yapmayanlar bir hiç olmaktan kurtulamayacaklardır.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*