İslâmköy’ün Nur kahramanları

İslâmköy denince, Nur hizmeti itibariyle akla ilk gelen isim merhûm Hafız Ali’dir.

7 Mart 1944’te Denizli Hapsinde iken Üstad’ına bedel vefat eden Hafız Ali’nin mezar taşında şu mânidar ibare yazılı: “Mahşerde Risâle-i Nur Talebelerinin bayraktarı.”

Yasağın zulümkârlık raddesine çıktığı yıllarda bile köydeki çocuklara Kur’ân dersi vermekten geri durmayan Hafız Ali, aynı zamanda İslâmköy’ün de kahraman bir bayraktarıdır.

Öyle ki, Nur Risâlelerinde ismi geçen İslâmköylü hanım-erkek Nur şâkirtlerinin hemen tamamının ismine Hafız Ali’nin mektuplarında rastlamaktayız.

Hafız Ali, yazdığı bu mektuplarda Üstad’ına müjde üstüne müjde veriyor. Nur dairesine girenlerin nasıl da iştiyakla hizmet ettiğini kemâl-i sürûrla anlatmaya çalışıyor. Üstad Bediüzzaman da, gönderdiği mukabil mektuplarıyla hizmetteki bu inkişafı tebrik ve duâ ile karşılıyor.

İşte, başta Hafız Ali’nin ve yine çoğu onun müjdeli mektuplarında ismi geçen İslâmköylü Nur Kahramanlarının, Nur Risâlelerinde yâd ediliş şekliyle beraber nümûne-i imtisâl birkaç örnek: (Sayfa numarası, arkası lugâtçeli nüshalara göredir.)
* * *
İslâmköylü merhum Hafız Ali’nin şâkirt ve vârislerinden Mustafa’nın mektuplarını umum Nur fabrikasının kahramanları hesabına kabul ettim. (Emirdağ Lâhikası, s. 121)
* * *
İslâmköylü Vezirzâde Mustafa. Bu zat, talebelerim içinde kalemsiz olduğu halde, samimiyette ve imân hizmetinde en ileri safta olduğunu hayretle görüyordum. (Lem’alar, s. 213)
* * *
İslâmköylü Abdullah, Hafız Ali (rh) zamanında Risâle-i Nur a çok hizmet etmiş. (Emirdağ Lâhikası, s. 72)
* * *
Her vakit İslâmköylü Abdullah ile o Abdullah Çavuş’u duâda beraber yâd ediyordum. Elhak, o makama lâyık olduğunu gösteriyor. (Kastamonu Lâhikası, s. 100)
* * *
Risâle-i Nur’un bir şehid kahramanı olan merhum Hâfız Ali, hapiste Meyve Risâlesini kemâl-i aşkla yazarken ve okurken vefat edip kabirde melâike-i suâle mahkemedeki gibi Meyve hakikatleriyle cevap verdiği… (Şualar, s. 233)
* * *
Nur’un şehid kahramanı merhum Hafız Ali benim bedelime hastahaneye gitti ve benim yerimde berzah âlemine seyahat eyledi. (Lem’alar, s. 263)
* * *
Ben merhum Hâfız Ali’yi aynen hayattaki gibi Risâle-i Nur’la meşgul olarak en yüksek bir ilimde çalışan bir talebe-i ulûm vaziyetinde ve tam şehidler mertebesinde ve tarz-ı hayatlarında biliyorum ve o kanaatle ona ve onun gibi Mehmed Zühdü’ye ve Hâfız Mehmed’e bazı duâlarımda derim: “Yâ Rabbî! Bunları kıyamete kadar Risâle-i Nur kisvesinde hakaik-i imaniye ve esrar-ı Kur’âniye ile kemâl-i ferah ve sevinçle meşgul eyle.” (Şualar, s. 291)
* * *
Denizli’nin bir mânevî kahramanı merhum Hasan Feyzi’nin (rh) Isparta kahramanı merhum Hafız Ali’nin (rh) yanına gitmesi, gerçi bizi çok müteessir ediyor; fakat…. (Emirdağ Lâhikası, s. 164)

İslâmköy, Nurs köyü gibidir

Hafız Ali’nin mektubunda, İslâmköyündeki hocalara muhabbete ve dostluğa karar vermesi bizi memnun eyledi. Evet, İslâmköyü, nasıl ki Risâle-i Nur’a pek ziyade alâkadarlıkta imtiyaz ve sebkat kazanmış; öyle de, ben orada iken, sair hocalara nispeten İslâmköyü hocaları dahi daha ziyade insaflı ve Risâle-i Nur’u takdir ettiklerini gördüğümden, bu havalideki hocaların lâkaytlıklarına karşı onları hüsn-ü misal gösteriyorum. İnşaallah onlardan zarar gelmez. Ben İslâmköyünü Nurs köyü gibi biliyorum; o hocalara da akrabam nazarıyla bakıyorum. Evet, onların insafı ve Risâle-i Nur’a karşı dostluklarıyla, Nur fabrikası o köyde dağdağasız teessüs etti tahmin ediyorum. (Kastamonu Lâhikası, s. 155)

Hâfız Ali diyor ki: Hâfız Yaşar, kışta bahara sebep oldu

Eyyühe’l-Üstadü’l-Muhterem,

Yirmi Dokuzuncu Mektubun Üçüncü Kısmının Dokuzuncu Meselesinde emir buyrulan hizmet-i Kur’ân’dan fakirin hissesine iki erkek ve bir kız çocuğu düşmüş imiş. Aynı emri alıp gelirken düşünüyordum: Acaba, akraba-i taallûkatımda çocuklar var, hangisini intihap edeyim? Benim bu düşünceme mânen denilmiş ki: Hay Ali! Kendi reyine muhtar değilsin. Onun intihabı başka kapıya aittir. Üç gün sonra Yaşar ve Necati isminde iki çocuk, bana hem refik, hem ders arkadaşı ve bir derece onlara kalfa olarak tayin edildim. Çocuklar hurufatı tam bilmedikleri için bazan yazıyla, bazan kitaptan gösteriyordum. Bir ay sonra Kur’ân okumaya başladılar. Beşinci ay içinde ‘Elhamdülillâhi hâzâ min fadli Rabbi’ hatme muvaffak oldular.

Üstadım, birşey daha var ki, emr-i Üstadânelerine intizardayım. O da şudur: Cenab-ı Hak ihsan ederse, dairenizin şakirdini Hâfız Yaşar, bu kışta bahara sebep olup, mütenevvi çiçekleri açmasına Nisan yağmuru misilli, vücudunuz o çiçekler arasında, bir gül-ü Muhammedî (asm) yetiştirmekte inşaallah vesile olacağınıza şüphe yoktur. (Barla Lâhikası, s. 88)

Ve, şefkat kahramanları

Risâle-i Nur dairesinde, erkekler kadar hanımların da büyük hizmeti olmuştur. Hatta, bazen o “şefkat kahramanları” erkeklerden ziyade Nur’a hizmet etmiş, muazzam fütûhâta sebep olmuşlardır.

İşte, her daim hayırla yâd ettiğimiz o şefkat kahramanlarından İslâmköylü şefkat madeni iki hanımdan bir nebzecik olsun bahsederek yazıya nihayet verelim.

1936-43 yılları arasında Kastamonu’da bulunan Üstad Bediüzzaman, İslâmköylü Hafız Ali’nin mektubuna mukabil yazdığı lâhikada, hizmetlerinden söz edilen Ümmühan ve Şahide’nin, Risâle ciltleri üzerinde yapmış oldukları yaldızlı nakışlarla “Risale-i Nur’un mânen güzelliğine, …o yaldızlı yazılarının cemâline, cildi üstünde de şirin bir güzellik daha ilâve ettiler” diyerek, mektubunu şu sözlerle tamamlıyor: “Hafız Ali’nin mektubunda yazdığı Ümmühan ve Şahide değerinde, burada Risâle-i Nur’a bütün kuvvetiyle çalışan çok hemşirelerimiz var. Meselâ, Asiye, Saniye, Ulviye… gibi Risâle-i Nur’un şakirtleri, oradaki hemşirelerine ve kardeşlerine selâm ve duâ ediyorlar”  (Kastamonu Lâhikası, s. 115)

Bu mektuplarda ismi geçen Şahide hakkında kifâyetli bilgiye ulaşamadık.

Ümmühan ise, bu ismi taşıyan İslâmköy’de iki şefkat kahramanı var. Biri Hafız Ali’nin, diğeri ise Hacı Yahya Çavuş’un refikası.

Kuvvetli ihtimale göre ikincisidir. Zira, birincisi olsaydı, ondan “Hafız Ali’nin refikası” diye söz edileceği kuvvetle muhtemeldir. Tıpkı, benzer mektuplardaki şu tarifler gibi: “Sabri’nin refikası… Tahirî’nin refikası ve kerimeleri…”

Ayrıca, Hafız Ali’nin yukarıya aldığımız mektubunda ismi zikredilen Hâfız Yaşar’ın da aynı Ümmühan Hanımın damadı (kızı Afife hanımın kocası) olduğunu hatırlatmış olalım.

İşte, Hacı Yahya Efendinin hanımı olan (1902 doğumlu) bu Ümmühan, bugünlerde siyasî yönüyle değil de sağlık sorunları sebebiyle ismi gündemde olan 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in annesidir. Demirel ve kardeşleri, iman ve Kur’ân derslerini annesi Ümmühan ile dayısı Hafız Ali’den almış. (Bkz: Necmeddin Şahiner; Sur Dergisi, 2008 Mart, Sayı: 384, Nur Anketimde Bir Başka İslâmköylü.)

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*