Kahramanlar gider mi?

İçimden kocaman kocaman cümleler geçse de, vaktin başında, karanlığın içindeyim.

Bir sevda yazsa kalemim, bir şehri yazsa sevda niyetine. Bir hatırayı, hikâyeyi, ömrünün sadece bir ânını yazsa… Bir göz hatırı için çok gözleri seven gönüller, bir yaşanmışlık için kocaman bir şehri sever mi? Kim bilir…

Gitmek bir göz karası, bir vapur dumanı, bir balıkçı teknesi… Peki, bir gün geriye dönecek olanın gitmesi gitmek midir? Ya gözü hep arkada kalanların? Gittiği halde kalbini, gönlünü, gözünü ardında bırakanların? Kime göredir gitmek, öyle ya..

Gitmenin hikâyesi yazılır mı diye hep düşünmüşümdür. Gidersin; ardında bıraktıkların ‘gitti’ der, ama vardığın menzildekiler ‘geldi’ der. Kim gitmiştir, gelen kimdir, geçen süre, uzaklaşılan zaman, çekilen yolculuk nereyedir o halde?

Hele bir de kahramanların gidişi var ki, oturtamıyorum hiçbir yere. Kahramanlar gider mi? Gitmenin adı mekân değiştirmekse, ülke değiştirmekse kimsenin gözü ardında kalmasın, geriye bakmasın diye İspanya kapılarında bütün gemileri yaktıran Tarık bin Ziyad nereye gitmiştir? Olduğu yeri olgunlaştıran, var olduğu şehri insanlaştıran kahramanlar, gitmişler midir, kalmışlar mıdır, yoksa mekânın üstüne mi çıkmışlardır? Kainatta en yüce değerlere bel bağlayan, boyun büken insanın, gittiği yerler de değerlenmez mi? Gittiği yerleri değerlendiren insanın, gitmesi gitmek olur mu? Ardından üzülünür, ağlanır mı? Böylesi bir insanın gözü arkada kalır mı?

Bediüzzaman’ın ‘Mekke’de olsam da buraya gelmekliğim lazımdı’ cümlesine, böylesi bir gözle de baktığımda, Fatih’in İstanbul aşkı, Tarık bin Ziyad’ın İspanya aşkı gibi bir sevda belki ondaki Anadolu aşkı. Anadolu’dan yayılacak, bu topraklardan çıkıp dünyanın her yerine ulaşacak bir âb-ı hayat… Mekke’de doğsaydı da, yine Anadolu’ya göç edecek, burada karar kılacak bir kahramandı o.

İnsan, sevdalandığı mekâna hayallerini kurabilmeli. İnsanlar ne yaparsa yapsın, onlardan ümidini kesmemeli. Nereye giderse gitsin, sevdasını hep yanında, yüreğinde götürebilmeli. Mefkûresini her yerde yeşillendirebilmeli. Ve öyle ki, o sevdayla yaşayıp o sevdayla ölebilmeli.

Kahramanlar böyle yapmaz mı?

Havva Küçük Konur

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*