Kaygı mı, ümit mi?

alt

Ümitsizlik karamsarlık, yeis aynı anlama gelen belli bir duygu hâlini ifade eden kelimeler. Bu kelimelerin tarif ettiği insan modeli endişeli, kaygılı…

Asrımız insanı bu duyguları daha çok yaşadığından mıdır ki,  sakinleştiriciler, antidepresanlar en çok satan ilâçlar arasında?

Davranış bozukluğu adı altında stres, panik atak, depresyon gibi rahatsızlıkları artık daha sık duyar olduk.

BEN MERKEZLİ HAYAT

Sistemin dayattığı daha fazla tüketim ve başarıya odaklı yaşam modeli insana “ben merkezli” bir hayat sunuyor. Hedefin daha fazla kazanmak, başarmak olması beraberinde insanın iç dünyasına hızı, yarışı, rekabeti, stresi, kıskançlık, hased gibi menfî duyguları getiriyor. Kısacası, ahlâkî değerlerini yitiriyor.

Elinde cep telefonu, “AVM ile ATM arasında mekik dokuyan” insan modeli, neticede “vicdanı ile cüzdanı” arasında sıkışıveriyor. Nefsinin, hayvanî duygularının hakimiyeti altında giderek insanlığından uzaklaşıyor.

SEFİH MEDENİYETİN HORMONLU DUYGULARI

Sefih medeniyet tüm vasıtalarını kullanarak insanların zihninde başarılı, güçlü, zengin, adeta süper güçlerle donatılmış her biri adeta birer ilâh ve ilahe olan insan modelleri sunuyor. Yalancı cennette, ellerinde zehirli ballar insanı yoldan çıkaran cehennem hurileri, yalancı dostlar…

Tüm yalancılar gibi hepsinin ömrü yatsıya kadar! Ne zamanki başarısızlık, ne zamanki musibet geldi, hepsi bir anda gözden kayboluveriyor. Neye uğradığını şaşıran insan da ümitsizlik ve kaygılarla dopdolu, denize düşen yılana sarılır misali ayakta durmaya çalışıyor!

Sefih medeniyet “Sen hastasın, tedavi edilmen gerekiyor!” deyip türlü hastalıklar icad ediyor. Tabi ilâçlar da…

Oysa ki, insan başarıları, başarısızlıkları, sevinci, üzüntüleri, acizliği, fakirliği, ümidi, ümitsizliği, gayreti, tembelliği ile insan!

Hep güçlü, başarılı olmaya mecbur bir tanrı yada tanrıça ya da ümitsizliğe, karamsarlığa düştüğünde ilâçlarla tedavi edilmesi gereken bir hasta değil…

YENİ BİR HAYATIN İLK DURAĞI

Bu asrın sefih medeniyeti hormonlu, genetiği değiştirilmiş gıdaları dünyamıza nasıl soktuysa, duygularımızı da öylesine alabora etti. Pompalanan hormonlu, veriliş gayesi unutulmuş duygularla kendini ilâh sanan insanlar, öyle olmadıklarını anladıkları anda “hasta” damgası yiyip ilâçla tedavi edilmeye yada türlü çeşit kişisel gelişim teknikleriyle toparlanmaya çalışılıyor.

Bilmem bu tabloyu abartılı mı buldunuz?

Tıp, psikoloji bilimlerine elbette muhalif değiliz. Beri yanda şurası bir gerçek ki, insanın kendi iç dünyasını, duygularını, acizliğini, fakirliğini keşfetmesi yepyeni bir hayat yolculuğunun ilk durağı anlamına geliyor!

ASRIN SAHİBİNDEN  ÜMİT FORMÜLLERİ

Bediüzzaman Hazretleri ömrünü vakfettiği iman hizmetinde Risale-i Nur Külliyatı ile okuyucularının eline varlık âleminin ve kendi iç âleminin anahtarlarını sunuyor.

Bediüzzaman’ın hayatın her hâli için olduğu gibi ümit ve ümitsizlik duyguları için de Kur’ân ve hadis deryasından topladığı hakikat incileri var:

“Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin!” (Zümer Suresi, 53.) âyetinin açılımını yaptığı Hutbe-i Şamiye isimli eserinde ümitsizliği “İslâm âleminin kalbine giren dehşetli bir hastalık” olarak tanımlıyor.

Hastalığın belirtisi: Ahlâkî çöküş, tembellik, lakaydlık, karamsarlık, fedâkârlıktan uzak ben merkezli “neme lâzımcı” bir hayat tarzı…

Hastalığın ilâcı: Bir âyet ve iki hadiste formüle edilmiş durumda.

“Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin!” (Zümer Suresi, 53.)
“Tamamı elde edilemeyen şeyin, tamamı terk edilmez” (Keşfü’l-Hafa)
“Ben kulumun güzel zannı yanındayım” (Buhari)

Bizi manen öldüren, zulmeden, adeta katilimiz olan ümitsizlik hastalığından kurtulmak ancak gayret-çaba sarf etmek, mükemmeliyetçi olup da ye’se düşmemek, hüsnü zan sahibi olmak, Rabbimizin merhametinden ümidimizi kesmemekle mümkün.

HÜLÂSA

Ümidin, Allah’a hüsn-ü zan; ümitsiz olmanın ise Allah’a suizan etmek anlamına geldiğini hiç düşünmüş müydünüz?

Evet, ümit, en küçük daire olan kalpten, şahıs, aile, toplum, İslâm âlemi dairesine uzanan açıda kendimizi ve varlık âleminin sırlarını keşfetmemizi sağlayan âb-ı hayat hükmünde.

Bu duygudan kendimizi neden mahrum edelim ki?

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*