Merkel’in bıraktığı enkaz ve yeni Avrupa siyasetleri

Gelişi bir hikaye, gidişi bir başka hikaye…

Helmut Kohl’ün kızı… Yok ihanet edeni… Yok siyasetin mütevazı kızı… Bir siyasetçiyi hiç alâkadar etmeyecek sıfatlara bürünüp tam on altı sene Almanya’yı perişan eden bir kadının başarısında esas alınacak paradigmaların hiçbiri ortada yok… Ekonomistlerin bilimsel mukayeseleri, Almanya’nın millî yapısını analiz edecek makaleler, sosyal devletiyle iftihar eden eski Almanya’nın sosyal devlet araştırmacılarının istatistikleri, Alman milletinin değer ve ahlâk ölçülerinin dününü bu gün ile kıyaslayacak çalışmalar ve Avrupa Kilisesinin bu süre için hazırladığı raporların hiçbiri nazara alınmadan; Springer ve Bertelsmann guruplarının propagandalarıyla uçurulan bir kadın siyasetçiden bahsediyoruz.

Siyasî çizgisini, ahlakını, paradigmalarını, taraf ve kimliğini, arkasını dayadığı bir kısım sermaye ve medya ile efkârı ammeden gizleyebilen bir siyasetçiden… Bütün partilerden çalışma arkadaşları olan ve çoğu kadın olan bu politikacıların aynı merkezce farklı idarelere getirildiğini düşünmeden Merkel’e tutulan alkışlar, Türk kamuoyunun hem genel Batı siyasetinden ve hem de Avrupa siyasetinden fikren henüz uzak olduğumuzu gösteriyor.

Pandeminin bizi ayrı bıraktığı on dört aydan sonra, Almanya’nın sokaklarında ve toplumun damarlarında gezinirken, bu ülkenin bir çok yönüyle; önceleri beğenmediği diğer Avrupa ülkelerinin seviyesine inerek yanaştığını müşahede ettik. Temizlik, sokaklardaki insan manzaraları, çevre ve halkın idareye tepkileri… Bu konuları, önceki yazılarımızda işlemiştik. Tekrara girmeyeceğiz. Daha çok Marksist kökenli seçmenlerden alkış toplayarak on altı senesini dolduran Merkel’den en çok dindar Hıristiyanların, Alman ailesinin, kiliselerin, sosyal devletin, orta ve altındaki dar gelirli ahalinin, bilim ve sanat ile uğraşanların zarar gördüklerini yazılan makalelerden okuyabilirsiniz. Bilhassa; dünya mazlumlarının “Barış ve demokrasi projesi“ olarak gözünün içine baktığı AB’nin en fazla zarar gören yapı olduğundan kimsenin şüphesi yok. AB karşıtlarının yardımıyla AB sekreterliğine gelen Von der Leyen ile Avrupa Merkez Bankası’nın başına getirilen Lagarde bu iddialara örnek verilebilirler.

Olanda hayır vardır. Merkel’in bir türlü bitiremediği CDU’nun muhalefete düşmesi kanaatimizce hayırlı olmuştur. Marksistlerden ve bilhassa münafık neoliberallerden temizlenme sürecine gireceğini umuyoruz. Sosyal demokrasiye ihanet ettirilen SPD’nin de asli kimliğine dönüş yolunda Neoliberallerin Truva atı YEŞİLLERE’e karşı yeni bir sitrateji belirleyeceğini bekliyoruz. Yani geleneksel ve tarihî köklere sahip partiler için “rehabilite” dönemini açan bu seçimin Almanya’ ya hayır getireceğini ümit ediyor ve buna da dua ediyoruz.

AB karşıtlarının Almanya kamuoyunu hipnotize ile sun’î olarak piyasaya çıkardıkları YEŞİLLER ile AfD gibi partilerdeki seçmenlerin de bu süreç içinde esas partilerine döneceklerini tahmin etmemiz kehanet olmasa gerek. Yani Kohl’ün ‘yi parçalama yolunda desteklediği Yeşiller tekrar öz partilerine dönerlerken, Soros-Merkel ittifakının oluşmasına yardımcı oldukları AfD de Hristiyan Demokratlara dönerek, merkez siyasete kuvvet vereceklerdir, diyoruz.

Dün dünde kaldı. Artık yersiz ve asılsız suçlamalardan korkan bir Alman halkı yok. AB’nin en az ABD ve Çin kadar belirleyici roller oynayacağı “Yeni Bir Dünya” kuruluyor. Ellerindeki kapital ile dünyayı ve yaratılışı tahrip etmek isteyen küresel aktörlerin mahiyetleri yeni nurlanmalarda ortaya çıkıyor. Demokrasi ve insaniyet karşısında konumlanmış bu eşkıyanın ne serveti ve ne de dünya genelindeki ağının bu aydınlanmayı durduramayacağını birlikte izlemeye devam edeceğiz. AB’yi; Sarkozy, Merkel ve Macron ile durdurabileceklerini düşünenlerin ikballerinin düşüş süreci çoktan başladı. Yeter ki olaylara Risale-i Nur’un pencerelerinden istişare ile bakabilelim…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*