Müdafaanın ikinci maddesi nerede?

Bediüzzaman’ın, Cumhuriyet dönemindeki ilk mahkemesi olan Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesi Müdafaaları bütünüyle “Eskişehir Mahkeme Müdafaası olup, teksir Lem’alar mecmuasında ve kısmen Tarihçe-i Hayat’ta neşredilmiştir.” kaydı ile Yirmi Yedinci Lem’a ithafıyla Lem’alar’da yerini alır. Oradan da Tarihçe-i Hayat’ta neşredildi diye yeri tayin edilir.

Bu makalemizde, söz konusu müdafaa incelemelerinde ikinci maddeyi göremememiz sebebiyle Yeni Asya Neşriyat’tan İsmail Tezer kardeşimizden edindiğimiz malûmatı size nakledeceğiz.

“İkinci Madde, ilk Latinize nüshalardan itibaren ‘kısmen’ (Asım Bey bahsi hariç) tayyedilmiş. Nitekim Üçüncü Madde’ye geçmeden Binbaşı Merhum Asım Bey bahsinden hemen önceki “…” noktalama işareti bunu ifade ediyor. Dolayısıyla “Binbaşı Merhum Asım Bey isticvab edildi…” diye başlayan kısmın İkinci Madde’ye dâhil olduğunu ifade etmiş olalım.

Aslında Binbaşı Asım Bey bahsinin hemen öncesine “İkinci Madde” diye yazılıp, noktalar (…..) ondan sonra da konulabilirmiş. Ama niyeyse ilk Latinize nüshalardan itibaren böyle gelmiş. Diğer gördüğümüz yayınevleri de bunu hiç belirtmemiş. Hatta bazı yayınevleri noktaları bile neredeyse kaybetmiş maalesef.

Neticede Üstadımızın Eskişehir Mahkeme Müdafaasını Tarihçe-i Hayat’a aldırırken bazı kısımları tayyettiği anlaşılıyor. Tabii aslında bu müdafaanın tamamı Yirmi Yedinci Lem’a’dır ki fakat o da Lem’alar’a dercedilmemiş. Lem’alar‘da 27. Lem’a’ya şu not düşülmüş: “Eskişehir Mahkeme Müdafaası olup, Hatt-ı Kur’ân Lem’alar mecmuasında ve kısmen Tarihçe-i Hayat’ta neşredilmiştir.”

Evet, Tarihçe-i Hayat’ta kısmen neşredildiği burada da ifade ediliyor. Dolayısıyla şu an için o Müdafaanın tamamı (ve tabii ki İkinci Madde de), Osmanlıca Lem’alar mecmuasından ve ayrıca Üstadımızın “Müdafaat” veya “Müdafaaname” risalesi olarak tanzim ettirdiği, bazı yayınevlerinde bulunan risaleden ulaşılabilir durumda.

Çok uzun olmayan bu “İkinci Madde” arşivimizdeki kayıtlarda şöyle geçer:

“Benim medar-ı ittihamım olan İkinci Madde

Mu’cizat-ı Ahmediyye (asm) risalesinin ve Beka-yı Ruh ve Haşr-i A’zam Risalesinin âhirlerinde görülen imzalardır. Güya onlar bir cemiyetin efradı veya bir tarikatın dervişleridir.

Elcevap: Bütün kuvvetimle sizi te’min ederim ki, o imza sahiplerinin bu işte hataları yoktur. Hata varsa benimdir. Acaba Mu’cizat-ı Ahmediye bahsinin göz ile görülen bir kerâmetini güzel görüp ve Yirmi Dokuzuncu Söz eliflerinin harika tevâfukatını, hakkaniyetine bir imza-yı gaybî bilip, bir hâtıra olarak imza eden veya yanıma nâdir gelebilen bir misafirin hatası var mı? Misafirhâne sahiplerinin hatıra defterlerinde bu çeşit imzaları ve bakkalların defterlerindeki isimlere cemiyet nâmı verilebilir mi? Ve böyle herkesin eline geçebilen ve levha gibi Barla’daki odamda üç-dört sene ta’lik edilen o imzalar bir cemiyet-i hafiyenin efradı olmasını hiç akıl kabul eder mi? O imza sahiplerinin çoğu misafir idiler. Ve bir kısmı da siyasetle alâkası olmayan bazı âhiret kardeşlerimdir. Bizi, yani bu imza sahiblerini çok sıkmayınız. Çünki: Isparta’da istintak dairesinde gayet nâmuslu, müstakim bir kardeşimiz olan mütekâid Binbaşı Merhum Asım Bey isticvab edildi. Eğer doğru dese, Üstadına zarar gelir ve eğer yalan dese, kırk senelik namuskârane ve müstakimane askerliğinin haysiyetine çok ağır gelir diye düşünüp, “Ya Rab, canımı al” diyerek on dakikada teslim-i ruh eyledi, istikamet şehidi oldu. Ve dünyada hiçbir kanunun hatâ diyemeyeceği bir muavenet-i hayriyeye ve bir tasdike hatâ tevehhüm edenlerin çirkin hatâlarına kurban oldu.

Evet, Risale-i Nur’dan tam ders alan, bir su içer gibi, kolayca terhis tezkeresi telâkki ettiği ecel şerbetini içer. Eğer benden sonra dünyada kalan kardeşlerimin teellümlerini düşünmeseydim, ben de, âlicenap kardeşim Asım Bey gibi “Yâ Rab! Canımı da al” diyecektim. Her neyse…”

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*