Muhteşem ‘Beyannâme’nin versiyonları

Uzun yıllardan beri Said Nursî’ye karşı teşkil ve tahkim edilen “red ve inkâr cephesi”nde, şimdilerde ciddî bir panik havası yaşanıyor.
Üstelik, bugün vizyona girecek olan Hür Adam filmindeki “M. Kemal–Said Nursî karşılaşması” sahnesindeki dengeyi değiştirmek refleksiyle hareket ederek medyaya sızdırdıkları “Çok mühim mektup” özel notlu belgedeki bilgilerin yankıları da, bu paniklemeyi durduramdı, aksine daha da şiddetlendirdi.

 

(Bu arada, çok hayırlı bir hizmete vesile olan meslektaşımız Güntay Şimşek’e de, tebrik ve teşekkürler.)

Kast ettiğimiz red ve inkâr cephesi, nice zamandır, Said Nursî gerçeğini basite alıyor, görmezden geliyordu. O zâtın, Ankara’da yeni kurulan Millî Hükûmet tarafından dâvet edildiğini, mükerrer dâvetler neticesinde gidip Meclis’te bir duâ ve tebrik konuşması yaptığını, M. Kemal ile aralarında herhangi bir münasebetin bulunmadığını iddia edip duruyordu.
Gerçeklerin bir bir ortaya çıkmasıyla da, bu cephenin sarsılmaya, çözülmeye, hatta yer yer çökmeye başladığına şahit olmaktayız.
Bugünlerde artık hiç kimse çıkıp yukarıdaki iddiaları seslendirme cesaretini gösteremiyor. Çünkü, ortaya çıkan konuyla ilgili hemen bütün bilgi ve belgeler, yarım asırlık ret ve inkâr cephesinin iddialarını temelinden çürütüyor.
Görünen bir diğer manzara, başka kılavuz istemez derecede açık ve net: Medyadaki saldırganlıklar bir yana, henüz vizyona bile girmeyen bir film hakkında ayrıca resmî şikâyette bulunulması ve buna bağlı olarak soruşturma açılması cihetine gidilmesi, sözünü ettiğimiz panikleme halinin bâriz bir göstergesi olsa gerektir.
Çankaya kaynaklı “Said Nursî’den M. Kemal’e mektup” mahiyetindeki belgenin gün ışığına çıkartılması, ayrıca şahane bir tetikleme etkisiyle, kuytularda duran başka bilgi ve belgelerin meydana çıkmasını da netice verdi.
Önümüzdeki süreçte, ortaya kim bilir daha ne bilgiler, ne belgeler çıkacak…

Beyannâmenin basım ve dağıtımı

Habertürk gazetesinin 4 Ocak 2011 tarihli sayısının manşet haberine konu olan belgeye göre, Said Nursî, M. Kemal’e hitaben 23 Kasım 1922 tarihli bir mektup yazmış.
Evvelâ, söz konusu belgenin asliyeti ve üzerindeki bilgilerin sıhhat derecesi hakkında bir çekince koyarak, bir ihtiyat payı bırakarak konuya öyle devam edelim.
Bu belgenin ve içerdiği bilgilerin doğruluğu kabul edilmesi halinde, karşımıza çok çarpıcı gerçeklerin çıktığını görmüş oluruz. Şöyle ki:

1) Mektubun ilk nüshaları
Said Nursî, resmî Zabıt Ceridesindeki kayda göre, bir önergeye binâen 9 Kasım’da (1922) bir “Hoşâmedî” merasimiyle Meclis Kürsüsüne dâvet ediliyor.
Önergeyi veren, Bitlis milletvekili ve arkadaşlarıdır. Bu önergeye dayanarak Said Nursî’yi kürsüye dâvet eden kişi ise, Meclis Reisi, yani M. Kemal’dir. (Aynı vesikada açıkça “Reis” diye yazıyor. Demek ki, muhakkak surette Meclis salonunda karşılaşmışlardır.)
İşte, bu tarihten yaklaşık iki hafta sonra, yani 23 Kasım’da da o meşhûr mektup yazılıp Meclis Reisine verilmiş.
Ortaya çıkan şahitli bir başka belgeye göre ise, aynı mektup ile ilgili olarak, 25 Kasım günü akşam saatlerinde M. Kemal ile Said Nursî Meclis Divanı’nda şiddetli bir münakaşaya tutuşmuşlardır.
Giresun mebusu Ali Sürûri Beyin (1880–1926) bu hadisedeki şahitliğine dair geniş bilgileri, bugünkü Yeni Asya’nın manşet haberinden takip edebilirsiniz.
Ankara Millî Kütüphâne “06 mil YZA 9487″de kayıtlı olan Ali Sürûri Beye ait hatıra notlarından anlaşıldığı kadarıyla, Said Nursî, o mektubu sadece M. Kemal’e değil, diğer bazı mebuslara hitaben de yazmış ve bu husus, ayrıca sert ve hatta kırıcı bir münakaşaya sebebiyet vermiştir.
Bu vesikada dikkat çeken bir başka nokta, Said Nursî’nin M. Kemal’e Şafiî mezhebine göre “Târiküssalât, merdud–u şahâdettir” düsturunu hatırlatmasıdır. Yani “Namazı terk edenin, şahitliği geçersizdir, merduttur.”
Bediüzzaman, bu tartışma esnasında muhatabına “Meclisteki çoğunluğun namazı terk etmesi halinde, Şafiî mezhebine göre, o Meclisin hükmü de geçersiz olur” hatırlatmasında bulunuyor.
Bu defterdeki bilgiler, Tarihçe–i Hayat’ta bilgilerle büyük ölçüde örtüşüyor. M. Kemal’in safında yer aldığı anlaşılan mebusun hadiseyi “M. Kemal’e yontma” yönündeki bütün çabasına rağmen…

2) Matbaada basılan mektup
On maddelik Beyannâme’nin, ayrıca mebuslara hitaben kaleme alınmış bir nüshasının, 19 Ocak 1923’te Ali Şükrü Beye ait Tan Matbaasında basılmış olduğu hususu, tartışmasız bir gerçek.
Bunun ispatı mahiyetindeki belgeye, pekçok kaynaktan ulaşmak mümkün.

3) Hubab Risalesindeki nüsha
Meşhûr Beyanname, ayrıca 1923 yılı başlarında, muhtemelen Şubat veya Mart ayında yine Ali Şükrü Matbaasında basılan Hubab isimli eserin başına konulmuş.
Bu nüshada yer alan ifadeler, hemen hiç değiştirilmeden, Tarihçe–i Hayat ile Mesnevi–i Nuriye isimli eserlere de derc edilmiş durumda.
* * *
Bütün bilgi ve belgeler gösteriyor ki, Bediüzzaman’a ait bu on maddelik mektup, beyannâme, yahut hutbe niteliğindeki eser, sadece M. Kemal’e yazılan bir tek nüsha ile sınırlı değil, bunun en az dört versiyonu bulunmaktadır.

Kürdî’den Nursî’ye geçiş
Gariptir ki, M. Kemal’e hitaben yazılan nüsha ile 19 Ocak 1923 tarihli matbu nüshanın altında imza yerinde “Said–i Kürdî” diye yazılı iken, bir veya iki ay sonra basılan Hubab isimli eserin kapağında ise “Said Nursî” diye imza konulmuş.
Demek ki, Kürdî’nin terki ile Nursî’nin tercih edilmesi hadisesi, 1923 yılı Ocak ayından sonra vuku bulmuştur.

Üstad Bediüzzaman’ın imza olarak Kürdî’den (yanda) Nursî’ye (alttaki daire) geçiş vak’asını belgeleyen imzalar.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*