Normandiya kıyılarında

Image

Normandiyanın, “NORDMANN”dan geldiğine önceleri dikkat etmemiştim. Nordmann, yani Kuzeyli anlamına gelen Viking´lerin, kıtanın kuzeyinden İngiltere´ye geçmek için yerleştikleri bu kıyıların diğer manasıyla “VİKİNGLER DİYARI” manasına da geldiğini bu seyahatimde öğrendim.

Gel–git´lerin en açık şekilde seyredildiği bu sahillerden İngiltere´ye geçen Kuzeylilerin asırlarca adada kaldıklarını biliyoruz. England´dan İspanya´ya ve Sicilya´ya ve hatta İstanbul´a giden Wiking´lerin; İslam medeniyetiyle bu dönemlerde tanıştıklarını, Avrupa´ya; teknoloji, medeniyet, hürriyet ve demokrasi getirdiklerini ders kitaplarında hâlâ net bir şekilde okuyamıyoruz. Dinsiz Avrupa´nın tarihi karartma hareketleri, Avrupa´nın hâlâ yer yer devam eden taassubu ve Hristiyanlığın insanî tehlikeleri tam keşfedememesi; hem Normandiya´nın, hem Kuzeylilerin, hem İngiltere , İspanya ve Sicilya´nın tarihlerini karanlıklar içinde bırakmaya devam ediyor.

Batı medeniyetinin vokallerini ukalaca telafuza çalıştığı ingilizcenin, dünkü Wikinlerin ve Germanların dillerinin bozulmuş şekli olduğunu belki de çoğu insanlar bilmiyorlardır. Fakat İngiltere´yi “Anglo Sakson” kelimeleriyle de anan insanlar “sakson” kelimesinin coğrafî bir terimi ifade ettiğini ve Almanya´nın kuzey bölgelerini kastettiğini öğrenebilirler.

Maksadımız Normandiya´nın sahillerin´deki med–cezirleri seyretmek değildi. Fransa´daki arkadaşlarla, modern köy evlerinde Risale-i Nur´un manevî iklimlerine dalarak oradaki med–cezirleri yaşamaktı, niyetimiz. Fecirle birlikte kuşların teşkilettikleri Kadirî halkalara dahil olup, bülbüllerin heyecan – helecanını yaşarken, yer yer “guguk”ların hasret ve teessüratını duymaktı. Üç – beş saatlik uykulara iktifa edip, Nurların bahrine dalıp inci – mercan toplamaktı. Bu güzel niyet sahipleriyle arkadaş olduğuma, Fecamp´te Allah´a şükrettim.

Tsunami korkusunu uzaktan da olsa yaşayan insanlarımız, med – cezirlerden de irkilir olmuş. Denizin üç buçuk metre yükseldiği ve çekildiği sahillerde Allah´ın Kudreti karşısında ürpermemek elde değil ki…

Fransa´nın Kuzeyindeki Manş denizini Cemal aynasında seyretmek, çoğu kez mümkün olmaz. Sakin denizin yüzeyi güneş kesilmişti. Celâl tecellilerini de çevrede bıraktığı işaretlerden öğrenmek zor değildi. Dalgaların vura vura mağaraya dönderdiği kayalıklar, dev dalgaların şehrin üzerine çıkmaması için inşaa edilen setler ve açık denizi ile büyük duvarlarla ilişkisi kestirilen limancıklar hep bu kuzey denizinin Celal zikirlerini eleveriyor, kanaatindeyiz.

“Açık deniz” sözü size de Y. Kemal´in meşhur şiirini tedaî ettirmiş olabilir. Önündeki setleri aşarak ovalara akmak isteyen, kıtaları işgal eğiliminde olan bu denizlerin önüne büyük – küçük dağlar çıkınca; kızan, köpüren ve coşan ordular, durmak zorunda kalmış… Osmanlı´nın batıya akışını bu şiiriyle sembolleştiren, med – cezirleri de hesaba katmış olmalıydı. Her uzamanın bir kısalması, her yükselmenin bir gerileyişi vardır. Daha doğrusu her doğum ve yükselmenin, bir iniş ve ölümü olacaktı… Biz Normandiya sahillerini okşayan Manş denizini ikindi sonrasındaki Güneşin altında ziyaret ettik. Sahilin manzarası Cemal´den Celal´e dönüyordu. Normandiya´nın tarihe şehadetleri de hep celalli olmuştu. Avrupa´da yaklaşık elli milyon insanın ölümüne yol açacak Müttefiklerin üç ay boyunca aşmaya çalıştığı sahiller ve tepelerdir, bu coğrafya… Dessas İngilize kanarak Avrupa´yı tar u mar eden kuvvetler, hâlâ cinayetlerinin karşısında ürperiyor ve tarihî hatalarını yükliyecekleri birilerini arıyorlar. Fakat nafile… Ebabil kuşları gibi kıtanın üzerinden uçan bu sürüler kimsecikleri sağ bırakmamışlardı. İşte Normandiya sahilleri de bu tarihî cinayetlere mani olmak için aylarca didinmişse de, üç ay sonra kadere boyun eğmek zorunda kalmıştı.

Risale-i Nur´u okumak, Kur´ân´ın manâsını okumak değil mi? Risale-i Nur´un Kur´ân-ı Azîmüşşân´ın yeryzündeki coğrafyasına tam manasıyla yayılmaya başladığını öğrenmek için ilk de Normandiya sahillerine gitmeğe gerek olmamalı. Bundan yaklaşık 10-12 sene önce Avustralya´nın Ballarat yaylasında, Kosovalı Şaban Amca´nın çiftliğinde katıldığımız okuma proğramından, Güney Afrika´nın Kapstadt´ındaki okuma proğramına, Yakutistan ve Tataristan´daki okuma proğramınlarına ve Güney Avrupa Nur Cemaatinin gelenekselleştirdiği Alp´lerdeki okuma proğramları, Risale-i Nur´un Kur´ân-ı Kerîm´i coğrafyasında taakibetmekte olduğunu gösteriyor. Anadolu´nun ise şu mevsimde serapa bir medreseye dönüştüğünü, Yaylaların ve mesiregâhların kırmızı kitaplarla süslendiğini hatırlatmak, belki de malumu i´lam olur. Yalnızca, şu mevsimin “atalet” manasını işmam eden bir tatile giriş olmadığını, belki de Kâinat Kitabını okumamızı kolaylaştıracak dersleri ihtiva eden “Risale-i Nur´dan Kur´ân´ın manasını” okuma mevsimi olduğunu hatırlatmakta fayda mülahaza ediyoruz.

 

 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*