“Özel yetkili mahkemeler”

“Derin kavga” krizinde devleti koruma derin refleksiyle siyasî iktidarın, öncelikle salt “teröre ve suça karıştığı iddia edilen “MİT’çileri” kurtarmayı amaçlayan “kriz odaklı” “yasa teklifi” handikapı, yargı sisteminin köklü reforma ihtiyacını ortaya koyuyor.

Diğer yandan Adalet Bakanlığı’nca, bu hafta Meclis komisyonunda görüşülecek “3. yargı paketi”ne, asker ve emniyetteki kritik görevlerde bulunanların soruşturmalarının Başbakan’ın iznine bağlanmasının ilâvesi, yargı zeminindeki krizi daha da derinleştirmekte.

Ve bu durum, özel yetkili mahkemelerin ve savcılıklarının yargı sistemi içindeki yerini tartışma yapmakta.

Aslında özel yetkili mahkemeler ve savcılıkların, olağanüstü hallerde başvurulan istisnai bir antidemokratik sistemin ürünü olduğu, tıpkı “askerî yargı” gibi yargıda çok başlılığa sebebiyet verip yargı birliğini zedelediği uyarıları baştan beri yapıldı. Kaldırılan Devlet Güvenlik Mahkemelerinin (DGM) yerine kurulan bu mahkemelerin yargılama usullerinin ve yetki alanlarının uluslar arası yargılama standartlarına ve AB yargı kriterlerine uymayan bir tür “sivil sıkıyönetim operasyon mahkemeleri” olduğu, son yılların AB “Türkiye ilerleme raporları”nda hep Ankara’ya iletildi.

Bu mahkemelerin, Türkiye’nin imza koyduğu ve iç hukuku bağlayan Anayasa’nın 90. maddesiyle uymakla yükümlü olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırı olduğu bildirildi. “Devletin birey için var olduğu sistemlerde, yani demokrasilerde mahkemelerin devleti korumak gibi bir görevleri olmadığı” gerçeğiyle, “özel ihtisas mahkemeleri” işlevini aşan bu mahkemelerin tümden kaldırılmasının gereği belirtildi.

KİFÂYETSİZ ÖNLEM…
Ancak AKP iktidarı, baştan beri bütün bu ikazlara kulak tıkadı. Bu mahkemelerin ve savcılıklarının, âdil yargılama ilkelerine aykırı yetki ve görevleriyle “başta “uzun tutukluluk kararları” olmak üzere farklı uygulamalarıyla kamu vicdanını ve adâleti yaraladığı eleştirilerini “siyasî muhalefet” olarak gördü, gerçek “yargı reformu”na yanaşmadı.

İddianâmelerin, tutuklamaların, kararların kamuoyunda siyasî rant sağladığı ve hatta yargının siyasî otoritenin emrinde olduğu havasını verdiği sâikiyle, ne garip ki siyasî iktidardan herhangi bir “tâdil” teşebbüsü olmadı…

Ne zaman ki kendi kurduğu bu düzen ve çıkardığı düzenlemelerin ucu son “MİT’çilerin soruşturması”nda olduğu gibi iktidara da dokundu; iktidar cânibince, açık açık bu mahkemelerin ve savcılıkların “özel yetkileri” ve görev alanları sorgulanmaya başlandı.

Bu mahkemelere  “hukukilik”ten çok birer “güvenlik stratejisi”ni yürüttükleri ve eski DGM’leri andırdıkları, hatta “devlet içinde devlet” haline geldikleri ve “Ergenekon”a benzedikleri gibi ağır tenkitler yöneltilmekte. “Özel yetkiler”in soruşturma ve yargılama uygulamasının mutlaka sınırlandırılması gereği yüksek sesle ifâde edilmekte…

Ne var ki siyasî iktidarın kifâyetsiz yasal düzenlemeleri, yeni sıkıntılara yol açmakta. Zira “özel yetkili mahkemeler”in aşırı kullanılmasına karşı, benzer durumlarda soruşturmanın Başbakan’a ve bakanlara kadar uzaması ihtimaline karşı, MİT mensuplarının ve “Başbakan’ın özel temsilcileri”nin soruşturulmasını Başbakan’ın iznine bağlayan ve “kişiye özel” izlenimini veren ek hükümle kalmamakta…

Özel yetkili mahkemelerin yetki ve görevlerini belirleyen Ceza Muhâkemeleri Kanunu’nun (CMK) 250. ve 251. maddelerinde yapılacak değişiklikle, sıfat ve memuriyet unvanına bakılmaksızın, görev sırasında ve görevden dolayı işlenmiş olsa bile soruşturmaya değer bululan ithamlar hakkında, kamu görevlilerini doğrudan soruşturma ve yargılama yetkisi kaldırılmakta…

GARÂBETE SEBEBİYET…
Buna göre, MİT müsteşarı ve yöneticileri gibi “hassas devlet görevlerini yapan görevliler”in soruşturulması, “genel izin sistemi”ne bağlanacak. Soruşturma kapsamındaki mevcut dosyalar başbakanlığa gönderilecek…

Böylece, Ergenekon ve Balyoz benzeri dâvâlardaki şüphelilerin yargılanmaları “hükûmeti izni”ne tabi olacak. “Silivri yargılamaları”nın bir kısmı “yüksek görevli mahkeme” sıfatı ile Anayasa Mahkemesi’ne taşınacak. Hâlen “darbeye ortam hazırlamak ve darbe teşebbüsü” iddialarıyla yargılanan eski genelkurmay başkanı ve kuvvet komutanları gibi birçok sanığın yargılanması, referandumla kabul edilen son anayasa değişikliği gereği, Yüce Divan’da görülecek; ve hatta dâvâlarının düşmesi garâbetine sebebiyet verecek…

Oysa çözümü yarım yamalak, günübirlik “önlemler” ve “kişiye ve statüye özel düzenlemeler”de değil, hukuk sistematiği içinde farklı yetkilere sahip mahkemeler olan özel yetkili mahkemelerin kökten kaldırılmasında aramak lazım.

Bediüzzaman’ın tesbitiyle, yargının, “adâletin birinci şartı” olan “tarafgirlik şâibesinden müberrâ (uzak, arınmış) ve gayet bîtarafâne (tarafsız)”, başta politik hesap ve hevesler olmak üzere her türlü “hissiyâttan ve te’sirât-ı hâriciyeden (dış ektilerden) bütün bütün âzâde (hür ve bağımsız) olması” gerekiyor. (Tarihçe-i Hayat, 201-202)

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*